Emine Aslan Aydoğan… Hani elleri kelepçeli halde göçüp giden… Hani imamın bile cenazesine katılmasına izin verilmeyen… Kürdün trajedisi: Emine Ana’yı KDP Türkiye’ye teslim ediyor… İşte orada başlıyor ölümü…
Gülcan Dereli
Kürdün ölüsü dirisi hep zulüm görmüş olsa da mücadele etmek bir yaşama aşkı haline dönüşmüş. HDP’nin 5 Haziran mitinginde bombalı saldırıda 2 bacağını kaybeden yönetmen Lisa Çalan ile yaptığım bir röportajda yaşama olan aşkını ve direncini şöyle anlatmıştı: “Bana nasıl mücadele ediyorsun diyorlar bu öğrenilen bir şey değil coğrafyamızın gerçekliği.” Bu dosyamızda, zulüm altında göçüp gidenlerin hikayesini yazacağız. Onlar, çoğu zaman bir haber konusu bile olmadan bir nevi idam edilen hasta tutuklular. Sık sık bir hasta tutuklunun daha yaşamını yitirdiği haberini alıyoruz. Ve bugünlerde bu haberler daha sık düşüyor önümüze. Peki kimdi bunlar, neler yaşadılar, nasıl bir hayat sürdüler, çocuklukları, gençlikleri, bir tohum eker gibi hayatı uğruna ölecek kadar çok severek geriye bıraktıkları mücadele mirası… Hatırlamak yaşatmaktır çünkü… Dosyamızda çoğu zaman bir istatistik olarak ajanslara düşen yaşamını yitiren hasta tutukluların portrelerine yer vereceğiz. O hasta tutuklulardan biri de Barış Annesi Emine Aslan Aydoğan… Emine ananın hikayesi aynı zamanda Kürdün kendi iç trajedisinin de acı verici bir hikayesi. Zira Emine anayı Türkiye’ye teslim eden KDP idi. İşte Emine anayı ölüme götüren süreç bu teslim ile başladı… Sizi Emine Aslan Aydoğan’ın portresi ile baş başa bırakıyoruz.
Bir Barış Annesi’nin hikâyesini özetlemek elbette zor. Tüm ömrünü barışın hayalini kurarak mücadele ile geçen bir anneyi anlatmak da zor… Barış Annesi Emine Aslan Aydoğan, 1955’te Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı Xurs köyünde doğuyor. Görücü usulü ile genç yaşta evleniyor. Urfa’nın Viranşehir ilçesinde yaşamını sürdürüyor. Emine Ana’nın 4 kız, 4 erkek olmak üzere 8 çocuğu oluyor. Bir çocuğu 90’lı yıllarda dağa çıkıyor. Zaten mücadeleci olan Emine Ana, çocuğunun gidişiyle aktif olarak çalışmalara daha çok katılıyor. Yaklaşık 25 yıldır Barış Annesi olan Emine Ana’nın barışa olan aşkını ve özlemini Ferat Aydoğan, şu sözlerle anlatıyor: “İki taraf da ölmesin diye canlı kalkan oldu. 2 taraf da benim çocuklarım diyordu. Bir ayağı hep Ankara’daydı. Canlı kalkan olduğu eylemlerde hep ne asker ölsün ne de bizim çocuklarımız diyordu. Newrozlara hep giderdi. Çocuğu gitmişti. Aklı hep ondaydı belki, ciğeri yanmıştı, ‘izini bulurum’ diyordu. Tek isteği barış olmasıydı. Sonuçta anneydi.”
46’da köyleri boşaltılıyor
Aslen Mardinli olan Emine Ana’nın ailesi, 1946’da Mardin Kızıltepe’ye bağlı Xurs köyünden Viranşehir’e göç ediyor. O döneme dair bilgi paylaşan Ferat Aydoğan, şöyle diyor: “Askerler köyün kızlarını okula, erkeklerini sağlık ocağına kapatıyor. Köyü boşaltmazsanız hepinizi öldüreceğiz diyor. Bütün hayvanları bombalarla öldürüyorlar. Bu yaşananlardan sonra ailemiz 1946’da Viranşehir’e göç ediyor. Annemin akrabaları hâlâ Kızıltepe’de yaşıyor.”
Emine Ana, tam bir Kürt annesiymiş. Misafirperverliği ile biliniyor, misafir geldiği zaman ne yapacağını şaşırıyor, çok çeşit yemek yapıyor. Evine kim gelse aç göndermiyor. Kimliğine bakmaksızın, yeter ki insan olsun, herkese kapısını açıyor. Hayatta hiçbir şeyden şikâyet etmiyor. Çok yorulsa da şikâyet etmiyor.
Salça, pul biber yapardı
Emekçi bir kadın olan Emine Ana, eşi ile hayata dört elle sarılıyor. Bahçede kendi ekip biçtikleriyle salça, pul biber yapan anne Aydoğan, kendi ürettiklerini satarak ev ekonomisine de katkı sunuyor. Eşinin küçük bir dükkânında yaptığı ürünleri sergileyen Emine Ana, birçok kadın gibi sabah erkenden güne başlıyor, ta ki geç saate kadar, hatta yatana kadar hiç dinlenmeden çalışıyor. Çocuklarıyla bahçe ile ilgileniyor, aynı zamanda mahalledeki kadınların da derdine ortak oluyor, kadın mücadelesi yürütüyor. Tüm yaşamını mücadele ile geçiriyor.
Emine Ana’nın 5 kardeşinden biri dağda yaşamını yitiriyor. Bir diğer kardeşinden ise yıllardır haber alınamıyor. Kardeş acısından sonra evlat acısı da yaşayan Emine Ana, mücadeleden hiç vazgeçmiyor.
Kadınlar için mücadele ederdi
Ferat Doğan, annesi için, “Annem çocuklarından daha fazla çalışıyordu. Okula gideni, işe gideni hiçbirimizi kahvaltısız bırakmazdı. Ne istersek yapardı. Hep çocuklarının iyi koşullarda yaşamasını istiyordu. Kimseye muhtaç etmiyordu. En çok istediği şey barışın ve kardeşliğin olmasıydı. Viranşehir’de aşiretçilik vardır ve çok feodallerdir. Kadınların zulüm görmesine karşı çıkardı. Aşiretçiliğe karşı çıkardı. Mücadele ederdi. Kimse kavga etmesin diye çalışıyordu. Kimin sıkıntısı varsa koşuyordu. Annem için hiç korkmuyor derlerdi. Cesareti çoktu. İşini bitirir sonra partiye giderdi. Toplantılara katılırdı. Öyle çok çalışırdı ki bir belediye başkanı gibi görürdü herkes. 4 dönem kadın kolları başkanlığı da yaptı. 20 yıl parti yönetiminde yer aldı. Herkes ondan iyi bahsederdi” diyor.
8 yıl, 7 ay ceza
Emine Ana’yı cezaevine sürükleyen süreç bir Kürd’ün yaşadığı trajediyi ortaya koyuyor. Barış Annesi’nin ölümünde Türkiye ve Federe Kürdistan işbirliği var denilse çok uç olmaz. Barış için mücadele eden Emine Ana, Balıklıgöl isimli bir gizli tanık ifadesiyle 28 kişiyle birlikte yargılanıyor. Emine Ana’ya 8 yıl, 7 ay ceza veriliyor. Cezalar 2014’te onaylanıyor.
KDP, Türkiye’ye teslim ediyor
Annesinin o dönem yaşadıklarını anlatan Ferat Aydoğan, “2014’te ben cezaevindeydim Osmaniye’de. Ben niye görüşüme gelmiyor diye soruyordum. Erbil’e geçtiğini söylediler. 7 ay orada kaldı. Barzani ile Erdoğan’ın anlaşmasıyla çoğu kişi Suriye’ye geçti. Adamı olmayan ve kolu uzun olmayanları da Türk konsolosluğuna teslim ettiler. Teslim edilenlerin içinde annem de vardı” diyor.
Cezaevi süreci
Cezaevine girmeden önce sadece safra kesesinde sorun yaşayan Emine Ana, cezaevine girdikten sonra safra kesesindeki sıkıntı böbreğine vuruyor. Ve cezaevi süreci onun sağlığını hızla elinden alıyor. Boyun fıtığı ve tansiyon hastalığına da yakalanıyor. Kısa sürede kanser oluyor. Kanserden dolayı bir böbreği iflas ediyor ve aynı gün 4 ameliyat oluyor. Bir böbreği bu ameliyatlar ile alınıyor.
5-10 dakika görüş
O süreci bizimle paylaşan Ferat Aydoğan, “Bizi aradılar, anneniz 4 ameliyat geçirecek dediler. Annemi yoğun bakıma kaldırdıkları için abilerim, ablalarım dışarıdan geldi. Bir gün önce de saat 8’de avukatı aradım. Vekalet vereceğim, 4 ameliyat olduğu için tahliyesi alacaktık. Evrakların hepsini hazırlamıştım. Sürekli Adalet Bakanlığı’na, savcılığa, üst mahkemelere başvuruyorduk, dilekçe yazıyorduk. Hepsinden olumsuz sonuç alıyorduk. Son gündü. Savcılıktan 3-4 tane imza aldılar. Başgardiyan, cumhuriyet savcısı, adliye başsavcısı, hepsinden imza alıyorsun kâğıdı imzalatıyorsun, sonra yoğun bakım görüşüne gidebiliyorsun. O da günde bir kişi, 5-10 dakika. İlk başta abim, annemi gördüğünde nasılsın iyi misin demiş hepiniz burada mısınız demiş abim evet demiş” diyor.
Başında 6 asker…
Ferat Aydoğan, anlatmaya devam ediyor: “Orada bizim bir doktor arkadaş vardı. Gizliden bizi aradı dedi anneniz yoğun bakımdadır. 8 gün kaldı. Ben 9. gün görebildim. Yoğun bakım servisinde hepsi silahlı askerler. Benim görüşmeme engel olmak istediler, tartışma yaşadık. 6 asker başında. Bir de kadın gardiyan. Annemin kollarında plastik kelepçe vardı. Ellerinin hemen kafasının yanında duruyordu. Anne anne diyorum ses çıkmıyor. Annem sonraki gün sabah 7’de vefat etti. Sabah doktor arkadaş bizi aradı, ‘annen vefat etti ama benim aradığımı söyleme’ dedi. Saat 12’ye kadar bekledik, cezaevi bizi aramadı kimse haber vermiyor. Bekledik. Ama kimse aramıyor. Annem 7’de vefat etmiş cenaze torbasına koymuşlar. Avukat dedi çabuk hastaneye gelin bunlar cenazeyle, cenaze aracına el koyacaklar. Ben ve 2 abim birlikte gittik. Cenaze torbası yerde, kimse yok. Kaçmışlar. Otopsinin hemen girişinde yere öyle bırakmışlar.”
Taziyeye kelepçe
“Valiliğin emriyle taziyeye izin vermediklerini söylediler. Taziyeye izin vermediler, ablukaya aldılar. Sonra Viranşehir Devlet Hastanesi’nde yıkamaya geldik. Ben de ondan önce arkadaşlarımı aramıştım. Kepçe ile mezarı kazıp hazırlasınlar biz gelene kadar diye. Kepçe istiyorlar, kepçe verilmiyor. İmam geliyor. İmamı, polisler yolda tehdit ediyor ‘seni görevden alırız’ diye. Morgun orayı da ablukaya aldılar. Sonra slogan atmayın bilmem ne yapmayın diye konuştu. Benim annem ölmüş. Dedim burada polis istemiyoruz. Sonra uzaklaştılar. Mezarlığa gittik, mezarlığı ablukaya aldılar, savcılık geldi dedi, Aslan ve Aydoğan ailesinden başka kimse buraya giremez dedi. Mezarlıkta kimlik kontrolü yapıldı. Sonra Kızıltepe’ye taziye evine geldik. Akrabalarımızın hepsi gelmişti. Taziye evinin çaycısını 2 saat sorguya aldılar. Biz daha mahalleye gelmeden polis gelmiş. Dayımı tehdit etmiş, ışıkları kapatın kimse gelmesin buraya diye. Böyle olunca taziyemizi evde yaptık. Her yerden gelen vardı. Diyarbakır, Urfa, Silvan, Suruç her yerden gelen çoktu.”
‘Anneme hasret kaldım’
Ferat Aydoğan, “Annemle hiç öyle gönül rahatlığı ile vakit geçiremedim. Hastane, askerlik ve sonra cezaevi. Ben 12 ay sonra cezaevinden çıkınca da zaten Irak’taydı. Onu bir sefer gidip Erbil’de gördüm. Anneme hasret kaldım. 2 sene önce babam, 6-7 ay önce de annem vefat etti.” Annesinin çok fedakâr bir anne olduğunu anlatan Aydoğan, “2009’da ben askerden geldikten sonra akciğerimden ameliyat oldum. 30 gün Urfa’da yattım. 23 gün de Malatya’da. Refakatçı olarak yanımda kalıyordu. Terliğini kendine yastık yapıyor, yerde yatıyordu. Namazında, niyazında, orucundaydı. Herkesin iyiliğini isterdi” diyor.
Torunu Kadir’in yanında yatıyor
Emine Ana’nın 24 torunu var. Cenazesinin kalabalık olacağına hep dile getirirmiş ve Emine Ana, onun hayalini kuruyormuş. 5 yaşında kanserden vefat eden torununun yanına gömülmeyi vasiyet eden Emine Ana, “Ben öldüğümde beni Kadir’in mezarının yanına gömersiniz” demiş. Ailesi de Emine Ana’yı Viranşehir’e torunu Kadir’in yanına defnetmiş.
* Dosyanın birinci bölümü için tıklayınız