Cumhurbaşkanı Erdoğan 16 Ekim’de AKP Grup toplantısında ‘Emeklilikte yaşa takılanlar kampanyası siyasi ranta dönüştürülmemeli. Bugün ülkemizde ortalama emeklilik yaşı 52’dir. 20 yıl çalışıp 38 yaşında emekli olan biri 40 sene devletten maaş alacak. Böyle bir uygulama olamaz. Bu teklifin maliyeti 750 milyar liraya ulaşıyor. Böyle bir yükü ülkenin sırtına bindiremeyiz’ dedi. Tam da bu noktada emeklilikte yaşa takılanlara ilişkin TBMM’de görüşülen önerge AKP ve MHP’nin oyları ile reddedildi.
Türkiye’de emeklilik yaşı farklı statülere ve farklı koşullara göre kanunla belirlenmişti, emekli olma yaşı daha düşüktü. Ancak 1999 yılında yapılan değişiklikler ve 2008 yılında yürürlüğe giren SSGSS Yasası ile birlikte emekli olabilme yaşı ve prim ödeme gün sayısı kademe kademe (nihai olarak 65 yaş ve 9000 prim günü) yükseltildi. Bu gelişmeler sonrası bugün yaşanan durum şudur: Emekli olduğu halde çalışan, emeklilik yaşını beklediği için çalışmak zorunda kalan ve emekli olma hakkını sigortasız çalıştığı ya da sigortası düzenli yatırılmadığı için kazanamayan işçilerin çalışırken yaşamını yitirmesi.
İSİG Meclisi bütün bu gerçekliğin bilinciyle her işkoluna, mesleğe, cinsiyete, her kişiye özgü… emeklilik yaşının belirlenmesi gerektiğini savunur. Ancak bir ‘genelleme’ yapabilmek için toplumda hastalıkların ve yıpranmanın belirginleştiği 50 yaş üstünü emeklilik yaşı olarak belirlemiştir. (Emeklilerin/yaşlıların üretim içinde-dışında kalması tartışması ayrı bir yazı konusudur.) Bu noktada:
Türkiye’de bu yılın ilk dokuz ayında ‘emeklilik çağında çalışan’ en az 228 işçi (ücretli) iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Yani tüm ücretli iş cinayetlerinin yüzde 20’sini 50 yaş üzeri işçiler oluşturuyor. (Yine 50 yaş üzeri 139 çiftçi ve esnaf da çalışırken yaşamını yitirdi. Yani tüm kendi nam ve hesabına çalışan emekçi cinayetlerinin yüzde 50’sini 50 yaş ve üzeri işçiler oluşturuyor.) Ölenlerin 206’sı 51-64 yaş aralığındayken 22’si ise 65 yaş ve üzerinde. 65 yaşının üzerinde bile çalışırken ölenler, emeklilik çağında çalışan işçilerin yüzde 10’u gibi yüksek bir orana sahip.
Ölümler en çok inşaat, taşımacılık, tarım, belediye/genel işler, ticaret/büro ve madencilik işkollarında gerçekleşti. Yoksulluk ve yasal düzenlemelerle emeklilik hakkının fiilen ortadan kaldırılması yaşlı işçileri güvencesiz çalışma koşullarına itmiş ve güvencesiz işçi havuzunun önemli bir kaynağı haline getirmiştir. Bu işkollarında sigortasız çalışmak ya da sigortanın düzensiz yatmasından dolayı emekli olmak zordur. Diğer yandan başka mesleklerden emekli olup geçinemeyen ve yaşa takılanlar özellikle inşaatta çalışmakta, şoförlük yapmakta ve mevsimlik tarım işçisi olmaktadır.
En fazla ölüm nedeni yüksekten düşme, ezilme/göçük, kalp krizi ve trafik kazasıdır. Yüksekten düşmeler inşaatta, ezilmeler inşaat ve tarımda, trafik kazaları ise taşımacılık işkolunda sık rastlanan nedenlerdir. Ancak dikkat çeken husus bütün işkollarında ‘emeklilik çağında çalışan’ işçileri ‘yatay’ olarak kesen kalp krizleridir. Her 5 ‘emeklilik çağında çalışan’ işçiden 1’i çalışırken kalp krizi geçirerek yaşamlarını yitirmekte. Kalp krizinin nedeni ağır çalışma koşulları olduğu gibi bu durum belli bir yaşın üstünde olan işçilerin genel sağlığına dair ülkemizin hiçbir politikasının olmadığını da gözler önüne sermektedir.
Ölenlerin sadece 4’ü sendika üyesidir. Yani bu çağda çalışan işçilerin tamamına yakını sendika üyesi değil ve sadece ‘yaşamak’ veya ‘emeklilik hakkını elde etmeye’ çalıştıkları için en zor koşullara katlanmaktalar.
İşçilerin belli bir çalışma yılından sonra emekli olma hakları vardır. Emeklilik yaşı düşürülmelidir. Yine emeklilikte yaşa takılma bir maliyet unsuru olarak ele alınamaz. Tahsil edilmeyen SGK primlerinin tahsil edilmesi, kayıt dışı çalışanların sigortalı çalıştırılması, sermaye çevrelerine tanınan vergi ve prim teşviklerinin bir kısmının ayrılması bu sorunu çözmeye yetecektir. Emeklilikte yaşa takılanların emekli olma hakları tanınmalıdır.