Cumhurbaşkanı Erdoğan, en düşük emekli maaşının 10 bin TL olacağını müjdelediği(!) kabine toplantısı çıkışında, 2024’ü de “Emekliler Yılı” ilan etti. Erdoğan, ironiyi ve özellikle emekçilere, emeklilere şaka yapmayı seviyor. Bunun bir benzerini de asgari ücreti açıklarken yapmıştı.
Açlık sınırının 15 bin TL, yoksulluk sınırının 47 bin TL olduğu koşullarda 10 bin TL’yi; Merkez Bankası’nın enflasyonu yüzde 65 olarak tahmin ettiği, devletin tüm vergi ve kamu alacakları için yeniden değerleme oranını yüzde 58,46 olarak belirlediği, çarşı-pazarda fiyatların yüzde 100’den fazla arttığı bir dönemde emekli aylıklarına yüzde 42,6 artış yapılmasını müjde(!) olarak açıklamanın ironi ya da şaka yapmak dışında başka bir izahı var mıdır, bilmiyorum.
Yapılan ironi midir, şaka mıdır ya da başka bir şey midir, bilmem ama AKP/Saray iktidarının 2024’de kamusal emeklilik sistemini tamamen işlevsiz hale getirerek, sistemin özelleştirilmesini hızlandırmak konusunda önemli adımlar atacağını söyleyebilirim. Zira Eylül ayında açıklanan Orta Vadeli Program (OVP) (2024-2026) ve Ekim ayında Meclis’te onaylanan 12. Kalkınma Planı (2024-2028)’nda belirlenen hedefler bu konuda yeterince açıklayıcıdır.
Daha önce de bu köşede değindiğimiz OVP ve 12. Kalkınma Planı’nda emeklilik sistemiyle ilgili hedeflenenleri kısaca anımsayalım: Emeklilik sistemi, OVP’nin “fiyat istikrarı ve finansal istikrar” başlığı altında yer alıyor ve “Bireysel Emeklilik Sigortası (BES)’nın cazibesinin arttırılması ve yaygınlaştırılması, Otomatik Katılım Sistemi (OKS)’yle ‘tamamlayıcı emeklilik sistemi’nin kurulması ve ‘Tamamlayıcı Uzun Süreli Bakım Sigortası’ ihsas edilmesi” hedefleniyordu. Aynı hedeflere 12. Kalkınma Planı’nda da “yurtiçi tasarruflar” alt başlığında yer veriliyor ve ayrıca “sosyal güvenlik sistemi ve finansmanı” alt başlığında “Aylık bağlama sistemi kişilerin daha çok istihdamda kalmasını teşvik edecek ve mali yük getirmeyecek şekilde yeniden düzenlenecektir” hedefi yer alıyordu.
Sayıları 16 milyona yaklaşan emeklinin aylıklarına yapılan artışın enflasyonun çok altında olması, 6 milyonu aşkın emeklinin ise açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya mecbur bırakılmasını Kalkınma Planı’nda ifade edilen “aylık bağlama sisteminin mali yük getirmeyecek şekilde yeniden düzenlemesi” hedefinin gereği olarak görmek gerekir. Ancak OVP ve 12. Kalkınma Planı’nda yer alan emeklilik sistemine ilişkin hedefler bütünlüklü olarak değerlendirildiğinde, AKP/Saray iktidarının sadece bir mali yükten kurtulmanın ötesinde emeklilik hakkını, emekçiler için bir hayal olmaktan bile çıkarmak istediği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda “aylık bağlama sisteminin kişilerin daha çok istihdamda kalmasını teşvik edecek biçimde yeniden düzenlenmesi” olarak belirtilen hedefe, ancak emeklilik aylığının yaşamı sürdürecek bir gelirin altında belirlenerek emekçilerin sağlıklarını tamamen kaybedene ya da yaşamlarını yitirene kadar çalışmak zorunda bırakılmasıyla ulaşılabileceği aşikârdır.
Emeklilik umudunun kaybedilmesinin doğuracağı sonuçları kısaca özetleyelim: Her şeyden önce elde ettiği ücretle yaşamını zar zor idame ettiren çok geniş bir emekçi kesim için sigorta primi ödemek “gereksiz” hale gelecek ve bu kesim içinde kayıt dışı çalışmayı tercih edenler artacaktır. Öte yandan emeklilik hakkını ve umudunu kaybettiği için ileri yaşlara kadar emek piyasasında kalmaya devam edenler emek arzıyla beraber zaten yüksek olan işsizliği, özellikle de genç işsizliğini daha da yükseltecektir. Böylece emekçiler arasında rekabet kızışacak ve emekçiler bugün olduğundan daha düşük ücretle, daha kötü koşullarda çalışmaya rıza göstermek zorunda kalırken; emek maliyetleri düşerken patronların kârı artacaktır.
Emeklilik aylığı ile geçimin olanaksız hale gelmesiyle birlikte orta ve üst gelir grubunda olanlar, kamu emeklilik sistemi ile emekli olduklarında mevcut yaşam standartlarını devam ettiremeyecekleri için özel sigorta şirketleri ve/veya tamamlayıcı emeklilik sistemi üzerinden emekli olmaya çalışacaktır. Bu da emeklilik fonları sayesinde finans piyasasının canlanmasına ve sigortacılık sektöründe sermayenin kâr alanının genişlemesine hizmet edecektir.
Kamu emeklilik sisteminin tasfiye edilmesi, emeklilik hakkını ortadan kaldırıp, emekçilerin daha kötü koşullarda çalışmasına ve yaşamasına neden olurken; emek maliyetlerinin düşmesi ve emeklilik sisteminin yatırım alanı haline gelmesiyle kârlarına kâr katan sermaye sahipleri, sosyal güvenlik harcamalarının azaldığı genel bütçeden de daha fazla pay alabilecektir.
Sonuç olarak, emeklilerin açlık sınırının çok altında bir gelire mahkûm edilmesi, sadece emeklilere değil tüm işçi sınıfına yönelik bir saldırıdır. Bu saldırı, emeklileri açlığa mahkûm etmekle kalmayıp, halen çalışmakta olanları ve gelecekte emek piyasasına girecekleri -henüz doğmamış çocuklar da dahil olmak üzere- hedeflemektedir. Eğer sınıf perspektifine sahip, örgütlü bir mücadele ile karşı durulmazsa 2024 “emekliler yılı”, tarihte “Türkiye işçi sınıfının en önemli kazanımlarından biri olan emeklilik hakkının tamamen ortadan kalktığı, emekçiler ve emekliler için sefaletin çok daha derinleşeceği bir dönemin başlangıcı olarak” anılacaktır!