Emek ve Özgürlük İttifakı binlerce kişinin katılımı ile deklarasyonunu açıkladı. Buluşmada yapılan konuşmalarda, ‘Şimdi zafer vaktidir. Baskıyı, sansürü, yoksulluğu ve ayrımcılığı, adaletsizliği ve zulmü, faşizmi ve yobazlığı yenme vaktidir’ denildi
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) öncülüğünde bir araya gelen Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) tarafından kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı, Beyoğlu’nda bulunan Haliç Kongre Merkezi’nde halk buluşması gerçekleştirdi. Binlerce kişinin katılımıyla yapılan buluşmada coşku bir an olsun bile dinmedi. “Birlikte değiştireceğiz” pankartının asıldığı buluşmaya, çok sayıda parti ve STÖ katıldı.
Buluşmada yapılan açılış konuşmasında, “Bugün Türkiye’nin 20 yıllık bir karanlıktan çıkmasını sağlayacak meşaleyi alevlendirmek ve memleketin yeniden kuruluşunun adımlarını güçlendirmek için buluştuk. Biz halkız, haklıyız, milyonlarız, çaresiz, seçeneksiz, geleceksiz değiliz, çözüm de çare de seçenek de bizi demek için bir araya geldik. İnsanca ve onurluca çalışılacak ve yaşanacak bir ekonomik düzen; halkın egemenliğine dayanan bir demokrasi; Kürt sorununda barışçıl ve demokratik bir çözüm; kadınlar, gençler, engelliler ve ayrımcılığa uğrayan tüm toplum kesimler için adalet, eşitlik ve özgürlük; doğanın, çevrenin ve kültürel varlıkların tam korunması için yerimizi aldık” ifadelerine yer verildi.
Çaresiz değiliz
“Emeğin ve özgürlüklerin ülkesini el birliğiyle inşa etmek için yola çıktık” denilen açılış konuşmasının devamında şu ifadelere yer verildi: “Öyle ya, kurduğumuz ittifakın adı tesadüfi değil, halkın açığa çıkan taleplerinin karşılığı niteliğindedir. İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, Kürtler, Aleviler, Ermeniler, tüm halklar ve inançlar, ekolojistler, LGBTİ+’lar, çocuklar, toplumun tüm ötekileştirilenlerinin özgürlük ve hak arayışları devam ediyor. Emek ve özgürlük Türkiye halklarının en temel talepleridir. Türkiye’de siyaseti tekeline almaya çalışan zengin ve yaşlı erkekler istediler ki, siyaseti sadece onlar yapsın, kararları sadece onlar alsın. Bize, yani halka düşen görev ise karşımıza çıkarılanlar arasından yine başka zengin ve yaşlı erkekleri seçmek olsun istediler. Yani vitrindeki isimler değişecekse değişsin, ama devran dönmesin, devir değişmesin, düzenleri bozulmasın istiyorlar. Ama Hayır! Bu ülkenin insanları, emekçileri, halkları kendilerine sunulan ve aslında birbirinden pek farkı olmayan bu seçeneklere mahkum olmayı reddetti, reddedecek. Ve işte bugün bu salondaki heyecan ve coşkuyla, seçeneksiz de çaresiz de değiliz diyerek, demokratik ve halkçı bir çıkışın yolunu açacak, emeğin ve özgürlüğün yolunu, Emek ve Özgürlük İttifakı’nı yarattık yaratıyoruz.”
Şimdi zafer vakti
Şimdi Emek ve Özgürlük vakti olduğunun vurgulandığı konuşmada, “Selam olsun emeğin ve özgürlüğün ülkesi için mücadele edenlere. Selam olsun emeğin ve özgürlüğün zaferi için düşenlere. Selam olsun emeğin ve özgürlüğün kavgasını bizlere miras bırakanlara. Onlar sayesindedir ki, bugün ülkemizde umut her yerde yeşeriyor. Barışa, adalete, kardeşliğe, özgürlüğe, eşitliğe, demokrasiye, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya olan inancımız onlar sayesinde yaşıyor. Şimdi onlara borcumuzu ödeme vaktidir. Şimdi zafer vaktidir. Baskıyı, sansürü, yoksulluğu ve ayrımcılığı, adaletsizliği ve zulmü, faşizmi ve yobazlığı yenme vaktidir. Şimdi Saray’ı yıkma vaktidir. Şimdi memleketi yeniden kurma vaktidir. Eşitlik için, özgürlük için, kardeşlik için, barış için, demokrasi için, laiklik için, adalet için, güzel günler için çıktığımız bu yolun yolcuları; burada direncini ve yüreğini birbirine katıp el ele verenler, ortak ve birleşik bir mücadeleyi örgütleyenler bir kez daha hoş geldiniz. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın mimarları, hoş geldiniz” diye ifade edildi.
Halkın ittifakı
“Demokrasi” ve Özgürlük” vurgusunun eksik olmadığı buluşmada Emek ve Özgürlük İttifakı deklarasyonunu da açıkladı. İçinden geçilen bu olağanüstü süreçte ekonomik ve politik acil görevlerin gerçekleşmesi için hedefledikleri ittifakın, sömürülen ve ezilen bütün halk kitlelerinin ittifakı olduğunun vurgulandığı deklarasyonda, “İşçilerin emekçilerin yoksulların kadınların gençlerin doğa ve insan hakları savunucularının dayanışması ve ittifakıdır. Ortak, güçlü ve kararalı bir mücadele zeminidir” diye belirtildi.
Dönemin acil görevleri
“Ekonomiden siyasete birçok alanda Cumhur İttifakı’nın yarattığı yıkımı durdurmak, Tek Adam Yönetimi’ni sonlandırmak, halkın çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, demokratik hak ve özgürlükler temelinde bir değişim ve dönüşümün gerçekleşmesini sağlamak önümüzdeki dönemin acil görevidir” denilen deklarasyonda, “Bu değişim ve dönüşümün yaşanabilmesi için emekten, barıştan, demokrasiden yana güçlerin ortak ve birleşik mücadeleyi güçlendirmesi ve kararlı bir şekilde sürdürmesi büyük önem taşıyor. Bu birlik ve mücadele yeni dönemin belirleyici, etkin bir gücü de olmak zorundadır. Halkın beklentisi ve talebi de bu yöndedir. Verilecek ortak mücadele, takınılacak güçlü ve kararlı tutum, halkın acil ekonomik taleplerinin elde edilmesi ve demokratikleşme yolunda adımlar atılmasını sağlayacak bir yürüyüş olacaktır” diye aktarıldı.
Hedeflenen ittifak
Bu yürüyüşün uğrak yerlerinden biri olan seçimlerin Türkiye için kritik bir anlam taşıdığının vurgulandığı deklarasyonda, “Seçim sürecinde halkın gelecek umutlarını salt sandığa bağlamadan, ancak sandığın önemini de görmezden gelmeden emek ve demokrasi mücadelesini yükselterek, bu temelde halkı seçimlerden kazanımla çıkmaya motive etmek ve seçim güvenliği için bütün tedbirleri almak ihmal edilemez bir sorumluluktur. İçinden geçtiğimiz bu olağanüstü süreçte ekonomik ve politik acil görevlerin gerçekleşmesi için hedeflediğimiz ittifak, sömürülen ve ezilen bütün halk kitlelerinin ittifakıdır. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin, doğa ve insan hakları savunucularının dayanışması ve ittifakıdır. Ortak, güçlü ve kararlı bir mücadele zeminidir” denildi.
İnsanca yaşanacak bir ekonomi
Bu iktidarın program ve icraatlarının, emperyalizmin, sermaye sınıfının, kendi yandaş şirket ve holdinglerinin çıkarlarını önceleyen bir politik anlayışa ve uygulamalara dayandığına dikkat çekilen deklarasyonda, “Yandaşları da palazlandıran bu haksız ve usulsüz ihale sistemi hukuken yeniden incelenmeyi gerektiriyor. İzlenen sömürü ve baskı politikalarının işçi ve emekçilerde, yoksul çiftçi, köylü ve esnafta, ezilen halk kesimlerinde yarattığı ekonomik ve sosyal yoksunluk toplumun birinci derdi haline gelmiştir. Hayat pahalılığı, düşük ücretler, işsizlik, yoksulluk, geçinme, barınma vb. sorunlarının çözülmesi için somut adımların atılması ve işçilerin, emekçilerin, ezilen halk kitlelerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi bugün herkes için ilk meseledir” diye ifade edildi.
Faturaları sermaye ödeyecek
Bu gerçekten hareketle yaşanan ekonomik krizin ve çok yönlü toplumsal yıkımın ağır faturasını yerli ve yabancı sermayeye ödetecek, emekçilerin yaşadığı güvencesizliğe ve geleceksizliğe son verecek politikaların izlenmesinin şart olduğunun belirtildiği deklarasyonda, şu ifadelere yer verildi: “Bu kapsamda; Zamların durdurulması, ücretlerin açlık ve yoksulluk sınırının üzerinde insanca yaşanacak bir düzeye çıkarılması, işten atmaların yasaklanması, istihdamın artırılması, temel tüketim maddelerinden alınan vergilerin kaldırılması, az kazanandan az çok kazandan çok vergi alınması, yoksulluğu ortadan kaldıracak bir ekonomik programın izlenmesi en büyük toplumsal ihtiyaçtır. Bütçe kaynaklarının; saraylar, savaşlar, yandaşlar ve dış borçların ödenmesi için değil halkın ekonomik güvencesi ve doğrudan gelir destekleri için seferber edilmesi ilk adımlardır.
Sosyal hakları programı
Halkın; elektrik, doğalgaz, su, internet gibi temel ihtiyaçlarının bir ‘sosyal haklar programı’ kapsamında, aylık geliri yoksulluk sınırının altında olan herkese ücretsiz sağlanması; KYK borçlarının tamamen silinmesi, Emeklilikte Yaşa Takılanların (EYT), öğretmenler başta olmak üzere kamuda ataması yapılmayan tüm meslek gruplarının sorunlarının çözülmesi acil ihtiyaçtır. Emeklilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, yoksul çiftçilerin borçlarının silinmesi, mağduriyetleri olağanüstü artan esnafın desteklenmesi ilk yapılması gerekenler arasındadır. Özellikle enerji ve ulaşım hatları, sağlık ve eğitim alanlarında nitelikli, parasız ve kamusal hizmetlerin verilebilmesi için işçilerin, emekçilerin denetimini içeren acil kamusallaştırma adımlarının atılması gereklidir. Kadın yoksulluğuna son verecek, ekonomik yaşamın her alanında eşit ve etkin olmasını sağlayacak politikalar şarttır. 18 yaş ve altı çocuk emeğinin ücretli emek olarak kullanılması yasak olmalıdır. ‘Geri Kabul Anlaşması’ iptal edilmelidir. Dönmek isteyen sığınmacılar için bölgede barış ortamı sağlanmalı, birlikte yaşamı talep eden sığınmacılara mülteci statüsü verilmeli, birlikte yaşamın koşulları inşa edilmelidir.
Halkların demokrasisi
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında kurulan Tek Adam Yönetimi, demokratik hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirmiş, keyfiliği, zorbalığı, hukuksuzluğu ve adaletsizliği kurumsallaştırmış, bu ülkenin ve halkların yaşadığı sömürüyü, baskıyı ve çözümsüzlüğü derinleştirmiş, faşizan uygulamaları gündelik politikanın parçası haline getirmiştir” denilen deklarasyonda, “Dolayısıyla tek adam sistemini ayakta tutan, besleyen tüm kurum, mekanizma ve bağımlılık ilişkilerini değiştirmek öncelikli amaçlarımızdandır. Seçim barajının kaldırılması, demokratik hakların, siyasal özgürlüklerin en geniş şekilde kullanılmasının garanti altına alınması, demokratik, tarafsız ve bağımsız bir yargı sisteminin kurulması acil bir ihtiyaçtır” diye belirtildi.
Kayyum rejimine son
Hedeflerinin demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi ilkeler temelinde halkın gerçek egemenliğine dayanan bir demokrasinin inşasını sağlamak olduğunun ifade edildiği deklarasyonda şu ifadelere yer verildi: “Bu kapsamda; Yerinden ve yerelden demokratik yönetim için yerel yönetimlere merkezden kimi alanlarda yetki ve kaynak devrine bağlı, halkın güçlü katılım mekanizmalarının oluşması, yönetimin halkın oyuyla gelmiş kişilere ve yerel halk meclislerine devredilmesi, kayyum rejimine son verilmesi. Bütün işçi ve emekçilerin sınırsız sendikal örgütlenme, her türlü (hak, dayanışma, siyasal ve genel) grev ve toplu sözleşme hakkının güvence altına alınması, günlük çalışma süresinin 7 saat olması ve lokavtın yasaklanması.
Eşit yurttaşlık
Demokrasiyi, eşit yurttaşlık taleplerini ve inanan inanmayan herkes için düşünce, inanç ve vicdan özgürlüğünü kapsayan bir laikliğin inşa edilmesi, Alevilerin eşit yurttaşlık hakkının güvence altına alınması. Farklı kültürlere, kimliklere, inançlara ve yaşam tarzlarına saygıya dayalı eşit yurttaşlık hakkının temel bir ilke olarak benimsenmesi. Kanun Hükmünde Kararnamelerle yaratılan hak gasplarının giderilmesi, kamuda işe alımda ve atamalarda her tür ayırımcılığa son verilmesi, halk egemenliğine dayanan demokratik bir düzen için atılması gereken acil adımlardır. Yurtta, bölgede ve dünyada barıştan yana, uzun vadeli halklar arası işbirliğine yönelik politikalar acil ihtiyaçtır. Bunun için emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerinin çıkarları değil halkların ihtiyaçları esas alınmalıdır. Komşularımız başta olmak üzere diğer ülkelerle savaş ve çatışmaya, askeri güç gösterisine dayalı, yayılmacı politikaları terk etmek; eşit haklara dayalı, ilkeli ve barışçıl bir dış politika yürütmek gerçek anlamda bir halk egemenliği için zorunludur.”
Kürt sorunu
Türkiye’nin çözmesi gereken en köklü sorunlardan birinin de Kürt sorunu olduğuna dikkat çekilen deklarasyonda, “Demokratik çözüm ve barış için ülkedeki bütün toplumsal kesimlerin yaklaşımlarını ve kaygılarını dikkate alan yapıcı bir politika olması gerekendir. Demokratikleşme ile doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olan Kürt sorununun çözümü için inkâr ve bastırma siyaseti yerine demokratik ve barışçı bir çözüm için adım atılması gereklidir. Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır. Diyalog ve çözüm zeminini kurmak ve güçlendirmek; demokratik müzakere yöntemleriyle tüm toplum için geleceğin kazanılmasına önayak olmak; bu çerçevede, başta anadili hakkı olmak üzere tüm evrensel kimlik haklarının tanınması için gerekli düzenlemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır” diye ifade edildi.
Kadınlar için adalet
Kadınların toplumsal yaşamın bütün alanlarında eşit ve özgür olması için her türlü güvencenin sağlanması zorunlu olduğunun aktarıldığı deklarasyonda, “Erkek egemen zihniyetten ve uygulamalardan kaynaklanan, kadınlara yönelik sistematik erkek şiddetiyle ve kadın cinayetleriyle çok kapsamlı bir mücadele şarttır. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden geçerli hale getirilmesi ve uygulanması, kadınlar ve LGBTİ+’lar için toplumsal cinsiyet eşitliği önündeki siyasal, idari, ekonomik ve kültürel tüm engellerin kaldırılması ilk acil adımlardır” denildi.
Anadilde eğitim
Gençlerin yaşam tercihlerine saygı duyan bir yaklaşımla, kendilerini serbestçe ifade edebilmeleri ve özgürce yaşayabilmeleri için başta eğitim ve kültür olmak üzere ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda bütün engellerin kaldırılması gerektiğinin vurgulandığı deklarasyonda, “Eğitim her kademede parasız, bilimsel, anadilinde ve demokratik olmalıdır. Gençlerin ekonomik olarak desteklenmeleri, her alanda daha fazla yönetime katılmaları, yaratıcı ve ilerletici fikirlerin toplumda daha belirleyici hale gelmesine yol açacaktır. Çocuklar toplumun kendine ait hakları olan özneleridir. Bunu böyle kabul edip, maruz kaldıkları bütün ayrımcılıkla mücadele etmeliyiz. Ülkemizde 10 milyonu aşkın engelli yaşıyor. Engellilik salt bedene indirgenen bir tıbbi yaklaşımla ele alınamaz. Toplumda her anlamda farkındalık yaratmak, engellilerin kamu hizmetlerinden eşit yurttaşlar olarak yararlanması için her çeşit düzenlenmenin kamu tarafından yapılması hayati önemdedir” diye belirtildi.
Yağmaya son
Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı kestiğinin ifade edildiği deklarasyonda, “Neoliberal politikaların ülkede derinleşmesini sağlayan iktidar, bütün doğal varlıkları sermayeye peşkeş çekiyor. İklim krizine karşı acil durum ilanı, kar ve rant uğruna çılgınca doğa ve çevre tahribatına yol açan, ormanları, tarım alanlarını, akarsuları tahrip eden ve ekolojik dengeyi bozan, doğaya karşı işlenen suçların odağı olan tüm projeler durdurulmalıdır. Enerji, ulaşım, kentleşme ve tarım başta olmak üzere tüm politikalarda doğanın korunması odaklı yaklaşım hem acil hem de zorunludur. Her canlının sağlıklı bir ekosistem içinde yaşam hakkı etkin yasalarla koruma altına alınmalıdır. Tarihi ve kültürel varlıkların yağmasına son verilmelidir” denildi.
Özge Akman: Emek, özgürlük, barış için yola çıkıyoruz
Deklarasyonun açıklanmasının ardından kürsüye ilk olarak EHP Sözcüsü Özge Akman çıktı. Akman, “Emek ve Özgürlük İttifakımıza hepiniz ses, nefes, ışık getirdiniz. Emek, özgürlük ve barış için yola çıkıyoruz” dedi.
Akman konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Her açıdan dışa bağımlılığın bataklığına düşmüş durumdayız. Enflasyon, yoksulluk ve işsizlikte rekor kırıyoruz. Bu ülkede insanlar elektrik faturalarını ödeyemeyip, karanlıkta oturuyorsa; enerjiyi kamulaştırmamız gerekir. Aynı durum sağlıkta da geçerli. Temel ihtiyaçlar özel sektörün inisiyatifine bırakılamaz. Asgari ücret mevcut açlık sınırının gerisinde. Tek bir iş yeri bile sendikasız kalmayacak bundan sonra. Barış, diyalog, müzakere olacak. Kürt sorununu biz çözeceğiz.”
EMEP Genel Başkanı Akdeniz: Yürüyüşümüz başlıyor
EHP Sözcüsü Özge Akman’dan sonra kürsüye EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz konuşmasını yapmak için sahneye çıktı. “Yürüyüşümüz başlıyor. Kalbimizin yarısı buradaysa yarısı İran’da, kadınların özgürlük mücadelesinde” diyen Akdeniz, şunları söyledi:
Yürüyoruz, yolumuz uzun ve zorlu. Buradan bütün sosyalist partilere sesleniyoruz. Gelin birleşelim halk birleşin diyor. İşçilere sendikalara sesleniyoruz; siyasi partiler ittifak kursun biz geliriz demeyin. Siz bu ittifakın merkezindesiniz buyurun gelin. Aydınlara sesleniyoruz gelin emek ve özgürlük ittifakında yer alın. Emperyalizm demekle olmuyor kahrolsun emperyalizm diyecekseniz ulusların kendi haklarında kader hakkını tayin edeceğiz diyeceksiniz.
Pervin Buldan: Demokrasi kilitlerini açmaya geliyoruz
Akdeniz’den sonra sahnede HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan çıktı. Buldan, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve tüm tutuklulara selam göndererek konuşmasına başladı. Buldan, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Değiştirmeye ve demokrasinin tüm kilitlerini açmaya geliyoruz. Çözüm için gerekli olan irade ve kararlılık bu salonda. Yolumuz Mahirlerin İboların Mazlumların yoludur. İddiamız da hedefimiz de büyüktür. Kürt sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesi için geliyoruz. Toprağımızı suyumuzu talandan kurtarmak için geliyoruz. Rant ve yoksulluk kanallarını kapatmak için geliyoruz. Mahsa Amini’ye can olmak için geliyoruz. Gençlerin yarınları için geliyoruz. Emekçiler için geliyoruz. Kayyum rejimini darbeler mezarlığına gömmek için geliyoruz.”
Mithat Sancar: Tarihi bir gün
Buldan’dan sonra HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar sahneye çıktı. “Bugün tarihi günlerden biri. Kürt halkının siyasal birikiminin Türkiye halklarının birikimi ile buluşmasında yeni bir evrenin başladığı gün bugün” diyen Sancar, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Talana karşı adaleti yalana karşı hakikati savunmak için bir araya geldik birleştik. Bu yürüyüş hakikat yürüyüşüdür. Bu yürüyüşü büyüteceğiz. Bu ittifak şimdi direniş ortaklığı mücadele ortaklığıdır . Ancak büyüyecek ve geleceğin kurucu gücü haline gelecektir. Geleceği aydınlık bir düzenle birlikte inşa edeceğiz. Büyümek zorundayız herkesi buraya davet ediyoruz.”
Kayaoğlu: Tüm ezilenleri davet ediyoruz
Daha sonra sahneye SMF sözcüsü Barış Kayaoğlu çıktı. Kayaoğlu, İşçiler, emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, Kürt halkı yani emekten ve özgürlükten yana olanları adaletsizlik başkanlık sistemi içimde hapsetmeye çalışıyorlar. Biz bunun karşısında kurulduk. Tüm ezilenleri emek ve özgürlük ittifakı çatısı altında birleşmeye davet ediyoruz. Biz bugün AKP iktidarına karşı ortak mücadele vermeye geldik. Biz eşitliği ve özgülüğü haykırmaya geldik. Biz bugün sermayenin emek sömürüsüne karşı emeğin kurtuluşunu örgütlemeye geldik. Bugün Kürt ulusu başta olmak üzere tüm asimilasyonlara karşı ezilenlerin birliğini tam hak mücadelesini haykırmaya geldik. Bugün eşit, bilimsel, anadilde eğitim için barınma hakkı için buraya geldik.” ifadelerini kullandı.
Erkan Baş: Tarihi yeniden yazmaya geldik
Daha sonra TİP Genel Başkanı Erkan Baş konuşmasını yapmak için sahneye çıktı.
“Bize bir şey dayatılıyor. Bölgede tarihsel kırılma yaşanırken Kürtler, işçiler, Aleviler, kadınlar izleyebilirsiniz diyorlar. Biz buraya tarihi izlemeye değil yeniden yazmaya geldik” diyen Baş, şunları söyledi:
Bizim ittifakımız halkın özne olacağın bir sürecin adımını atıyor. Biz Türkiye’nin en köklü ittifakıdır. 1960’larda Tip doğu mitingleri ile Deniz Gezmişlerle başladı. Bizim ittifakımız 12 Eylül’de direnişle kuruldu. Bizin ittifakımızı Cumartesi Anneleri kurdu. Türkiye tarihinin en köklü en güçlü ittifakını ilan ediyoruz. Sesimizin ulaştığı herkese söylüyorum AKP den kurtulmak üzereyiz. Halkımızın bir kısmı bunun heyecanını yaşarken acaba sorusunu soranlar da. Bu ittifakı oluşturanlar halkın bu iktidardan kurtarmak için tüm bedelleri göz önüne aldık Biz Gezinin yoldaşları Suruç’ta Ankara’da IŞİD barbarlığına teslim olmayanlarız. Bir kez daha herkesin önünde söylüyoruz AKP’yi Saray iktidarını, Erdoğan’ı sandığa gömecek ittifakız. Birlikte düşünelim. Bütün kamu kurumlarına astıkları Erdoğan resimlerini indirdiğimiz günü düşünelim. O sarayı utanç müzesi yaptığımızı düşünelim. Hayal edelim İstanbul Sözleşmesini tekrar yürürlüğe girdiği resmi gazeteyi hayal edelim. Kadınların istedikleri her yerde gezebileceği bir memleketi hayal edelim. Hayal edelim: Halk düşmanlarının yargılanmasını izlemek için o Silivri’ye gideceğiz.”
Deklarasyon ve konuşmaların ardından ittifakın tüm bileşenleri katılan tüm yurttaşları selamladı.
İSTANBUL