Özgür Müftüoğlu
Demokrasinin, özgürlüklerin önünde büyük bir engel olarak duran Cumhur İttifakı’nın iktidarı kaybetmesi Türkiye’de demokrasinin, özgürlüklerin tesis edileceği anlamına gelmiyor. Zira olası seçimler yaklaşırken, kendini -en azından şimdilik- muhalefette tanımlayan siyasi yapıların bir kısmı AKP ve MHP ile ırkçılık yarışına girmiş durumda ve milliyetçi, şoven koro içinde seslerini giderek yükseltmekte. Üstelik Millet İttifakı ortaklarından özellikle İyi Parti ve CHP içinden kimileri de bu ırkçı koroya katılıyor. Bu da İslami otokrasinin AKP sonrasında yerini ırkçı otokrasiye bırakacağı kaygılarını arttırıyor.
Demokrasi ve özgürlükler önünde engel olan Cumhur İttifakı, hızla artan yoksulluk, işsizlik ve emek sömürüsünün de sorumlusu haliyle. Ancak Millet İttifakı’nın ekonomik ve toplumsal çöküntüye dair de ortaya koyduğu farklı bir çözüm önerisi yok. Altılı masada ekonomi yönetiminin DEVA Partisi’nde mi İyi Parti’de mi olacağı tartışılıyor. 2015’e kadar ekonomiyi yöneten Ali Babacan’ın DEVA Partisi de ABD’den gelen bir teknokrat olan Bilge Yılmaz’ın ekonomiden sorumlu olduğu İYİ Parti de AKP’nin 20 yıldır uyguladığı neoliberal politikalara itiraz etmiyor. Aksine AKP’nin neoliberal politikaların gereğini son birkaç yıldır yerine getiremediğini, kendilerinin daha iyi yöneteceklerini iddia ediyorlar. Oysa bugün yaşanan toplumsal çöküntünün nedeni ekonominin son birkaç yılda kötü yönetilmesi değil, neoliberal politikaların ta kendisi! Dolayısıyla Millet İttifakı’nın iktidara gelmesi halinde emekçi halkın aş, iş ve diğer sosyal sorunlarını çözmek konusunda da umut olabilmesi mümkün değil.
Aynı durum başta sınır ötesinde Kürtlere ve diğer halklara yönelik düşmanca bir yaklaşımla idare edilen dış politika için de geçerli. AKP’nin 2011’den bu yana uyguladığı “Yeni Osmanlıcılık” anlayışının mimarı ve 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra çatışmanın en kanlı olduğu sürecin başbakanı Ahmet Davutoğlu da Gelecek Partisi’nin genel başkanı olarak Millet İttifakı’nın altılı masasında oturmakta.
Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı’ndan ibaret siyaset anlayışı çok partili dönemden bugüne değişmedi. Partilerin, ittifakların ya da koalisyonların adları değişse de Cumhuriyet’in kuruluşunda geçerli olan “ulus devleti ırk temelinde inşa etme” anlayışı sürüyor. Yıllar boyunca iktisadi ve siyasi egemenler, bu anlayışla milliyetçiliği körükledi; halklar arasında ayrımcılık yaratarak düşmanlaştırmaya çalıştı; bunun için baskı ve şiddet kullanmaktan çekinmedi. Bu ceberrut politikaların hedefindekiler ise öncelikle Kürtler, sosyalistler ve işçi sınıfı oldu.
Egemenlerin tüm bu ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı politikalarına karşı baskıya uğrayan, sömürülen, ezilen halkların birlikte mücadelesinde ilk adım, bir grup Kürt aydının 1961’de TİP içinde siyaset yapmasıyla başladı. 12 Mart darbesiyle TİP’in “bölücülük” yaptığı gerekçesiyle kapatılmasının ardından 1990’ların başına kadar birlikte mücadele olanağı oluşmadı. Kürt siyasi hareketinin temsilcileri 1991 genel seçimlerinde SHP ile seçim ittifakı yaptı ancak 1990’lı yılların önemli bölümünde DYP ile iktidar ortağı olan SHP, Kürtlere yönelik baskılar karşısında sessiz kaldı. Bu kötü deneyimin adından Kürt siyasi hareketi 2002, 2007 ve 2011 seçimlerinde kendisini sol, sosyalist olarak tanımlayan siyasi hareketlerle seçim işbirliği yaptı.
Emek, Barış, Demokrasi Bloku olarak girilen 2011 seçimlerinde önemli bir başarı elde edilerek 36 milletvekili çıkartıldı; 2011 seçimlerinin ardından Kürt siyasal hareketiyle birlikte Türkiye’deki emek ve demokrasi güçleri (Ermeniler, Süryaniler, Aleviler, kadınlar, LGBTİ bireyler, emekçiler, ekoloji mücadelesi yürütenler ve birçok sol, sosyalist siyasi parti ve oluşum) Halkların Demokratik Kongresi (HDK)’de bir araya geldi. 2012’de ise HDK’yi oluşturan yapıların önemli bir bölümünün katılımıyla HDP kuruldu. HDP, 7 Haziran 2015’te ilk kez girdiği seçimlerde aldığı yüzde 13’ün üzerinde oyla AKP’nin tek başına iktidar olmasını engelledi; bunun üzerine başlatılan çatışma sürecinde gidilen 1 Kasım seçimlerinde tüm baskılara rağmen yüzde 10 barajını aştı; 2018 seçimlerinde ise parlamentonun üçüncü büyük partisi oldu.
Ezcümle Türkiye’de iktisadi ve siyasi egemenlerin yüz yıllık ayrıştırıcı ve baskıcı politikalarına karşı ötekileştirilen, sömürülen, ezilen halk kesimlerinin birlik olduklarında siyasete yön verecek güce erişebildikleri gün gibi ortadadır. Kuruluşu bugün İstanbul’da yapılacak halk buluşmasıyla ilan edilecek olan Emek ve Özgürlük İttifakı, “ezilen bir ulusun ezen ulusun ezilenleriyle oluşturduğu mücadele ittifakı”nın yeni bir aşamasıdır.
Emek ve Özgürlük İttifakı; Türkiye halklarının kaderinin Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı arasında sıkışıp kalmadığını, üçüncü bir alternatifin de mümkün olduğunu göstermektedir. Kürt hareketi ile emek ve demokrasi güçleri -kesintili olsa da- 60 yılı aşkın geçmişe dayanan ortak mücadele deneyimine sahiptir. Bu deneyimin ışığında Emek ve Özgürlük İttifakı, Türkiye halkları için toplumsal barışın, demokrasinin, refahın ve huzurlu bir geleceğin inşasında önemli bir sorumluluk üstlenmektedir. Yolu açık olsun!