Tuhaf bir futbolcuydu o. Diğerlerine hiç benzemedi. Sahada hep doğru yerde durdu; hayatta da, dağlarda da öyle yaptı. Yalnızca gol atmak değildi derdi; ülkesinin onuru için savaşmak da yaşamın bir yoluydu
Yıl 1931. İtalya’dayız… İki futbol takımı, Fiorentina ile komşu kent Montevarchi arasında bir ‘dostluk maçı’ var. Daha doğrusu maç, bir stadyumun açılışı şerefine yapılıyor. Stada ismini veren kişi, komünistlerle bir çatışmada yaşamını yitirmiş ünlü bir faşist militan, Giovanni Berta! Neyse işte, maç başlayacak ama başlamadan önce iktidardaki faşist partinin spor karşılaşmaları için zorunlu kıldığı bir seremoni var: Oyuncular santra çizgisinin üstünde dizilip sağ kollarını havaya kaldırarak ünlü Roma selamını vermek zorunda. Öyle de oluyor. Ama bu kez bir oyunbozan var. Bir futbolcu, ellerini kaldırmıyor: Bruno Neri…
Yalnızca o gün değil, yıllar sonra, 10 Temmuz 1944’te Gamogna’da Alman ordusu tarafından pusuya düşürüldüğünde de ellerini kaldırmadı Bruno. Bir partizan komutanının ellerini kaldırması nasıl düşünülebilirdi ki zaten!
Fiorentina’nın ası
İlginç bir futbolcudan söz ediyoruz. 12 Ekim 1910’da Emilia-Romagna’da seramik üretimi ile ünlü bir şehir olan Faenza’da doğdu. Gençliğinde Imola Ziraat Enstitüsü’ne girdi. Ancak sonrası farklı oldu. Futbol onu kendisine çekti ve kısa sürede iyi bir orta saha oyuncusu olarak bölgesel düzeyde haklı bir şöhrete kavuştu. Takım için kendini feda eden, son derece çalışkan bir oyuncuydu ve ayrıca iyi bir tekniğe sahipti, “Pası almadan önce topla ne yapacağınızı bilmeniz gerekiyor” diyordu ve bu onun savunmadan orta sahaya geçişinin sebebi oldu.
Önce kendi kentindeki kulüpte oynadı. Bu arada Ziraat Enstitüsü’nden mezun oldu ve bir süre Livorno’da top koşturdu. 1929’da yeni kurulan Fiorentina, onu almak için o günlerde önemli sayılabilecek bir transfer ücretini gözden çıkarmıştı: Ortalama bir İtalyan işçinin yıllık maaşının beş katını!
Başka türlü bir futbolcu
O zamanlar futbolda profesyonellik hâkim olmaya başlamıştı. Spordan geçimini sağlamak zaten mümkündü ama Bruno Neri bilinen futbolcu klişesine hiç uymadı. Okuyan bir adamdı; edebiyat zevki gelişkindi ve Floransa’nın merkezinde entelektüeller, yazarlar ve sanatçılar için geleneksel bir buluşma yeri olan Caffe Giubbe Rosse gibi futbolcuların hiç rağbet etmediği yerlere gidiyordu. O aralar İtalya’da faşist rejimi yerleştirmeye başlayan başbakan Benito Mussolini’nin baskı kampanyalarını da eleştiriyordu.
El kaldırmama olayı da tam o aralar gerçekleşti. Ülkede faşizme karşı pek az direniş varken, Roma selamını görmezden gelmek tehlikeliydi ama muhtemelen şöhreti onu korumuştu o günlerde. Fiorentina, ikinci ligde Bruno’nun büyük katkısıyla şampiyon olmuş ve ilk kez Seri-A ligine çıkmıştı.
Partizanlara katılışı
Bu arada, milli takıma da çağrılan Bruno, orada da çok etkili oldu. Ancak, İtalya, faşist rejimin milliyetçi propaganda olarak kullandığı iki Dünya Kupası ve bir Olimpiyat kazanırken, Bruno’nun huzursuzluğu da artıyordu. Kulüp yönetimine faşist müdahalenin ardından memleketindeki takımın iki antrenörünün kovulduğunu gördü. Torino’da, onu Lucchese’de eğitmiş olan Erno Erbstein ile tekrar çalıştı ama 1938’de faşizm, Yahudi Erbstein’i ülkeyi terk etmeye zorlayan ırk yasaları getirdi.
Böylece Bruno, 30 yaşındayken kramponlara veda etme kararı aldı. Aynı dönemde, bir kuzeni aracılığıyla, İtalyan direnişini örgütleyen anti-faşist Ulusal Kurtuluş Komitesi’ne (CLN) yaklaştı. Bu arada Mussolini de yıkılmış, bu kez İtalya Alman işgaliyle karşı karşıya kalmıştı. Bruno artık seçimini yapmış, doğrudan doğruya silahlı partizan birliklerinin bir üyesi olmuştu. Bu arada 1940’ların başında Faenza’ya dönmüş ve kentin takımında futbol oynamaya devam ediyordu. Bir yandan da “Berni” takma adlı bir partizan olarak sporcu prestijini gerillaların gizli toplantılarını organize etmek için kullanıyordu. Öyle ki, bir partizan olarak son görevinden birkaç hafta öncesine kadar oynamaya devam etmişti.
Nihayet o gün geldi. Ravenna taburunun iki üyesi, Bruno ve yoldaşı Vittorio Bellenghi, Apenin dağlarında bir Alman müfrezesi tarafından pusuya düşürüldüler. Nazilerin ağır silahlarına karşı pek fazla şansları yoktu ama yine de teslim olmadılar, sonuna kadar direndiler.
Sonuçta katledildi ikisi de. Ama İtalyan halkı unutmadı onu. Savaşın sona ermesinden sonra Fiorentina stadyumunun tabelasından, kötü şöhretli faşist militanın adı silinirken, kendi şehrindeki Faenza stadyumunun adı Bruno Neri olarak değiştirildi. Partizan yaşamında barındığı evin önünde defnedildi ve mezar taşına “Gelecek nesiller için harika bir örnek” diye yazıldı.
***
Elleri, insanın en önemli organlarıdır bazen değil mi? Onlarla ne zaman ne yapacağınız çok önemlidir. Bazen adeta bulutları yakalamak ister gibi yukarı kaldırırsınız, bazen de iki yanınıza kaskatı yapıştırır yerinden milim oynatmazsınız.
Bruno ikisini de yaptı. Sahada ve hayatta ikisini de tam yapılması gereken zamanlarda yaptı. İyi bir sporcunun, iyi bir insanın yapması gerektiği gibi…