Bradford 12 davası, ‘öz-savunma’nın meşruluğunun tanınması açısından bugün bile önemli olan bir karar ortaya çıkarmıştı. Irkçı-faşistler mahallene ve hayatına saldırıyorsa eğer, birazcık benzin kullanman abartılacak bir şey değil sanki
Arif Mostarlı
“Renkli olduğumu bilmiyordum, siyahtım, Pakistanlıydım. Hiçbir şey bilmiyordum aslında, çocuktum henüz ama oyun alanındaki şiddeti hatırlıyorum. Çocuklar kir çıkıp çıkmadığını görmek için parmaklarını tenime sürerlerdi. Çok dövülüyordum, oyun alanında saldırıya uğruyordum. Sonra bir gün, birinin burnuna vurdum. Kanadı. Ağlıyordu. Zorbanın kanı da benimki gibi kırmızıydı ve o da acıyı sevmiyordu.”
Bradford 12 davasındayız, ‘komplo’ sanıklarından Tarık Mehmood konuşuyor.
“Çocuklar kir çıkıp çıkmadığını görmek için parmaklarını tenime sürerlerdi…”
Yabancı gelmiyor değil mi, kuyruğu olup olmadığını anlamak için ceketinin arkasına bakılanların yaşadığı bu ülkede, hiç yabancı değil!
İlk örgütlenmeler
‘Bradford 12’ davası. Yıl 1981, İngiltere… Aradan 41 yıl geçmiş ama bugün yaşadıklarımız açısından hâlâ çok önemli.
Aslında epey önce başlamıştı her şey. 1950’lerde,1960’larda Hindistan ve Pakistan’dan gelen Güney Asyalılar, Yorkshire ve Lancashire’daki kasabaların fabrikalarında çalışmak üzere İngiltere’ye gelmeye başlamışlar; bu arada Bradford, diğer kasabalara kıyasla bu akından daha fazla nasibini almıştı. 1964’te kasabada yaklaşık 12 bin Pakistanlı varken, bu rakam 1970’te 21 bine ulaşmıştı. Başlangıçta durum biraz daha iyiydi belki ama ikinci nesiller, özellikle okullarda ırkçılığın acı gerçeğiyle karşılaştılar. Sokaklar artık tehlikeliydi, birçoğu oturdukları semtlerde okuyamaz hale gelmişti.
1970’lerdeki krizle birlikte işler daha da karıştı. 1976’da Southall’da Gurdip Singh Chaggar’ın ve 1978’de Londra’nın Doğu Yakasında Altab Ali’nin öldürülmesi ilk işaretlerdi. Irkçı saldırılardan korunmak için Asya Gençlik Hareketi’nin (AYM) kurulması da bu yıllarda oldu. AYM’ler, Amerikan Kara Güç hareketinden, Hindistan ve Afrika’daki ulusal mücadelelerden ilham alıyorlar ve kendine güvenmek, kendiyle gurur duymak gibi kalıpları da oralardan öğreniyorlardı; sembolleri de ‘Kara Güç’ ile aynıydı, yumruk! Örneğin Altab Ali’nin öldürülmesinden sonra AYM’nin benimsediği “Yas tutma, örgütlen” sloganı Güney Afrika’daki Sowetolu çocukların broşürlerinden alınmıştı.
38 süt şişesi
1981’de saldırılar iyice arttı. Mart 1981’de New Cross’ta Afro-Karayipli bir gencin on altıncı doğum günü partisinde yangın çıktı ve 13 çocuk öldü; evin bombalandığı yaygın bir inanıştı. 2 Temmuz 1981’de Parveen Khan ve üç çocuğu benzinle yakılarak öldürülmüştü. Bunlar münferit olaylar değildi ve işsizlik arttıkça, Ulusal Cephe gibi ırkçı partiler tarafından da kışkırtılıyordu.
11 Temmuz 1981’de İngiliz faşistlerinin Bradford’da yürümeyi planladığı söylentisi yayılınca, Tarık Mehmood ve Birleşik Siyah Gençlik Birliği’nin üyeleri, dazlakların gelmesi ihtimaline karşı 38 süt şişesini benzinle doldurup molotof kokteyli hazırlamaya karar verdiler. Tarık anlatıyor: “Faşistlerin içeri girip Bradford’un siyah topluluklarını yok etmelerine izin vermeyecektik. Hint İşçi Derneği ile görüştük ve bir sürü insanı devriyeye çağırdık. IWA, güçlü oldukları Leeds Yolu bölgesini aldı… Bizim birçok üyemiz Manningham’da yaşıyordu, o bölgeyi aldık… Bölgeleri dolaşıyorduk ve sokakları koruduğumuz için kadınlar evlerinden çıkıp bize yemek verdiler. Sonuçta faşistler Bradford’a saldırmadılar ve böylece hiç kullanılmayan molotof kokteyllerini imha etme kararı aldık.”
Ama polise bu kadarı yetmişti. 28 Temmuz’da polis baskınında şişelerin saklandığı yer ortaya çıktı ve Tarık ile toplam 12 kişi tutuklandı
Kendimizi korumaya mecburduk
Duruşma, ertesi yıl Leeds Crown Court’ta başladı. Yargılananların çoğu kendini savunmayı tercih etti ve dava ırkçılığın yargılandığı bir platforma dönüştü.
“Birbirimizi korumaya mecburduk” diyordu Tarık. Molotofları da hiç reddetmedi, “Birkaç kişiyi kovalamış olabiliriz ama onlara asla saldırmadık, zorba değildik. Faşistlerin sokaklarımızda yürümesine izin vermeyecektik. Kendimizi silahlandırmamız gerekiyordu. Elinizde taş varsa saldırıya uğramazsınız.”
Bradford 12 tutukluları, sömürgeciliğe karşı enternasyonalist hareketin bir parçası olduklarını da hiç reddetmediler. Dışarıda ise ‘On ikiler özgür olana kadar hepimiz hapisteyiz’ sloganıyla kampanya sürdürülürken, bir yandan da Kara Çete Polisi Bombalamaya Hazır’ ve ‘Benzin Bombaları: İsyana Hazır’ gibi medya manşetleri birbiri ardına patlıyordu. Bu arada duruşmalarda bazı polis müdürlerinin ırkçı emirlerinin belgeleri de ortaya dökülünce işler iyice karıştı. Artık jüri üyeleri bile Bradford 12 gençlerine sempatisini saklamıyordu. Hatta bir jüri üyesi, oturdukları masayı süslemek için süt şişesine koyduğu bir gül getirerek açıkça tutumunu ortaya koymuştu.
Sonuç, gösterişli bir beraat kararı oldu. Duruşmadan sonra grubun sözcüsü Tarlochan Gata-Aura, “Mahkemelere siyahların kendilerini gerekli gördükleri her şekilde savunma hakları olduğunu gösterdik” diyordu.
Gösterişliydi, çünkü bu karar, artık yerel bir durum olmaktan çıkmış, ırkçı-faşist saldırıya uğrayan toplulukların ‘öz savunma’ hakkının tanınması anlamına geliyordu. Süt şişelerinde süt yerine benzin olmasını onlar tercih etmemişti çünkü.