Üzerine çok konuşulan, çok yazılan, George Orwell, “1984” adlı yapıtını bilenler bilir. Yazar bu romanında despot bir yönetimin hakim olduğu bir dünyayı anlatır. Orwell romanı yazdığı 1949 yılında, İkinci Dünya Savaşı sonrasının getirdiği tedirginlik ve belirsizlik ortamında, yaklaşık kırk yıl sonrasının dünyasını kurgular.
Bu anlatıma göre yegane hakim güç iktidardaki egemenlerdir. Parti’nin başında her şeyi bilen, asla ama asla yanılmayan bir lider vardır. (Kitaptaki ismiyle ‘Büyük Birader’)
Gerçekler, Parti’nin dediği ölçüde vardır. 2 + 2 = 5 dediklerinde bu beştir. Öyle olmadığını düşünüyorsanız, Düşünce Polisi bir gece kapınızı mutlaka çalacaktır.
Toplum bu iktidarın korkusundan dolayı sinmiş, özgürlükler yok edilmiş, duygular körelmiş adalet yok edilmiş, düşünce ve ifade özgürlüğü yasaklanmıştır.
Parti’nin istediği mutlak köleliktir. Düşünce suçu çok ağır sonuçları olan bir ‘suç’tur. Uykusunda konuşanlar bile Düşünce Polisi tarafından yakalanır.
Orwell bu eserinde gelecek üzerine korkularını dile getirmiştir. İnsanları, modern dünyayı etkileyebilecek sorunlar üzerinde düşünmeye yöneltmek istemiştir. George Orwell’in bu kitabı kaleme alışı insanlığa açık bir uyarıdır…
***
Gelelim ahvalimize… George Orwell’in o korkutucu distopyasına ne kadar da benzeştik.
Bu ülkede işini yapmaya çalışan gazetecilere yönelik sansür, saldırılar, tehditler, gözaltılar ve tutuklamalar kimsenin yabancısı olduğu bir konu değil artık. Özgür basın üzerindeki baskılar hiç eksik olmadı, günlük yaşamın bir parçası haline geldi.
Daha dün yayınlanan raporda Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Türkiye’de son 5 yılda ifade ve medya özgürlüğü ihlallerini “Eleştiriyi Susturmak” raporuyla ortaya koydu.
Buna göre; son 5 yılda ifade ve medya özgürlüğünü kullanmak isteyen 2 bin 801 kişi tutuklandı, 6 bin 479 kişi gözaltına alındı. Toplamda, bin 372 dava açıldı ve 727 kişiye 27 bin 448 ay hapis cezası verildi. 184 yayın kuruluşu kapatıldı.
İfade özgürlüğüne yönelik açılan davaların gerekçelerinin, 476’sı “örgüt propagandası”, 346’sı “cumhurbaşkanına hakaret” ve 165’i “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” olarak görüldü.
Toplam bin 118 medya çalışanı gözaltına alındı. En az 287 polis baskını ve 146 polis müdahalesi yapıldı. 281 medya çalışanı tutuklandı. 311 medya çalışanı ise bin 592 yıl 7 ay hapis cezası aldı. Gazetecilere ve basın yayın çalışanlarına yönelik sivil şiddet saldırısı gerçekleşti. Saldırılarda en az 5 gazete kurumsal olarak, en az 23 gazeteci ise kişisel olarak hedef alındı.
Sosyal medya kullanıcılarına yönelik en az 578 polis operasyonunda en az 4 bin 684 kişi gözaltına alındı. Başka nedenlerle gözaltına alınanlar da dahil olmak üzere en az 2 bin 357 kişi sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklandı. İhlallerden etkilenenler arasında en az 18 milletvekili, 182 siyasi parti yöneticisi, 53 sendika ve dernek yöneticisi bulunuyor.
***
Gazetecilik, siyaset başta olmak üzere iktidarın uygulamalarını yurttaşın haber alma hakkından hareketle sorgulamayı da içeren bir meslektir. Bu konuda uygulanan her sansür her baskı ve engelleme basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir.
Uygulamalar her zaman olduğu gibi tasfiye ve sindirme amaçlıdır. Toplumsal ve siyasal sistemi denetimi altında tutan grup, mevcut sistemin meşruluğunu benimsetmek ve onu sürekli kılmak için ülke içindeki tüm bilgi alışveriş ve kitle iletişimini de elinde tutmak ve denetimi altına almak isteyecektir. Bugün yapılan da budur. Topluma giydirilmeye çalışılan gömlek, düşünce ve anlatım özgürlüğünün önündeki perdeyi oluşturan kumaştan yapılmıştır. Halis, muhlis ‘sansür’ kumaşından.
Özgürlük bir bütündür ve bir bütün olarak, herkes için savunulması gerekir. İnsanın yaşamını daraltan, varlığını yok eden, özgürlüğünü kısıtlayan her uygulama, yalnız basına değil, doğrudan doğruya halkın varlığına yönelik bir saldırı olarak düşünülmelidir.