Devrimci Parti HDP’nin bir bileşenidir. Buradan aldığı destekle de parlamentoya temsilcisini gönderdi. Sormak lazım, HDP’nin bileşeni değilmişçesine karşıtlaştıran ağır bir dil kullanmak bileşen ruhuna uygun düşer mi?
Fırat Can
Devrimci Parti’nin yayın organı olan Umut gazetesinde yazar Ali Efe 15 ve 18 haziranda “Güncelde devrimimizin sorunları” ve “HDP’de devrimci demokrasinin krizi” adlı iki köşe yazısı kaleme aldı. Bu yazılarda HDP’nin kuruluş felsefesine ve Kürt halkının değerlerine yönelik zorlayıcı değerlendirmeler yer aldı.
Peş peşe çıkan bu yazıları Umut gazetesinin köşe yazarının kişisel düşüncesi olarak mı yoksa Devrimci Parti’nin bu yazar eliyle açığa vurmak istediği düşünce olarak mı görmek gerekir? Devrimci Parti’den aksi bir değerlendirme gelmedikçe bunu böyle ele almak yanlış olmayacaktır. Zira Devrimci Parti’nin seçim sürecinde göstermiş olduğu tutuma bakıldığında yazılan bu iki yazının partinin düşüncesini yansıttığı görülecektir.
Devrimci Parti’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. turundan sonra twitter adresinden paylaştığı ve dolaylı olarak HDP’ye göndermede bulunduğu şu tweete bakmak yeterli: “Düzen muhalefetinin önderliği ile faşizmin değişeceğini öngörenler bir kez daha “Seçim sonuçlarını” meşru sayan ve kitleleri pasivize etmek konusunda rejimle anlaşmış bir gerçeklikle yüzleştiler.”
Yukarıdaki tweetin asıl hedefi HDP mi, CHP mi sizce? Düzen muhalefetinin önderliğinden kasıt CHP iken, onları destekleyerek faşizmin değişeceğini öngörmekten kasıt ise HDP oluyor. Burada HDP’ye yöneltilen itham “kitleleri pasivize” etmekle sınırlı değil. İki kötüden birini tercih ederek düzen muhalefetinin değişeceğine kendini ve Kürt halkını inandırmak.
Devrimci Parti HDP’nin bir bileşenidir. Buradan aldığı destekle de parlamentoya temsilcisini gönderdi. Sormak lazım, HDP’nin bileşeni değilmişçesine karşıtlaştıran ağır bir dil kullanmak bileşen ruhuna uygun düşer mi?
Ali Efe’nin kullandığı dili baz aldığımızda Devrimci Parti’nin kendisini bir HDP bileşeni olarak görmediği sonucuna ulaşmak mümkün. Zira “HDP’de devrimci demokrasinin krizi” derken Devrimci Parti’yi bileşen olarak görmediği anlaşılıyor.
Düşünsenize bir parti Kürt halkından aldığı destekle kendisini her alanda güçlü ve örgütlü kılıyor ama istenilen sonuç elde edilemeyince kendisine pay biçmiyor.
Köşe yazısında konunun ele alış tarzına bakıldığında yazarın HDP programını okumadığı anlaşılıyor. Oysaki, “Sorunlarımızın birbiriyle ilişkili olduğunun bilincindeyiz. Birimizin haksızlık yaşadığı bir yerde, hiçbirimizin özgür ve eşit olamayacağının farkındayız” diye bir cümle var programda. Devrimci Parti’nin yayın organı Umut gazetesi yazarına bakıldığında “Sorunlarımızın birbiriyle ilişkili olduğunun bilincinde” olmadıkları görülüyor.
Bu bilinçte olan biri şu cümleyi kurmazdı zaten. “Bir taraftan bu kaostan nasıl çıkılacağı hesabı yapılırken, diğer taraftan bu çıkışta geri bırakılanlardan olma endişesi ve kargaşadan pay kapma hevesleri kendini gösteriyor.”
HDP’den değil de tamamen sistem içileşmiş, sistemin bekası için çabalayan ve içinde iktidar savaşlarının yoğun olduğu bir partiden söz ediliyor sanki! “Kargaşadan pay kapma hevesleri kendini gösteriyor” derken hangi sınırlarda dolaştığının farkında mı yazar?
“HDP’yle daha organik ilişkili kimi eski yönetici, yeni vekil eski paradigmada ve kuruluş felsefesinde ısrarı öne çıkartarak süreçten hiçbir şey anlayamadıklarını itiraf ediyorlar” diyerek küçümseme diline nasıl da başvuruyor. Kürt’e üstenci bakan bu dil ne kadar da tanıdık değil mi? Kendi yaşadığı sorunların farkında olmayan, saf, hiçbir şey anlamaz Kürtler!
HDP tüm kimlik ve kültür sorunlarının demokratik, çoğulcu, özgürlükçü ve eşitlikçi çözüm mottosuyla yola çıkmış bir parti. HDP fikriyatı, etnik kimliği, kültürü, dili ve diniyle tek tip “Türk milleti” dayatmalarına karşı çoğul, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal yaşamı; özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye hedefini esas alıyor. Yanlış bunun neresinde? Bu fikriyat değişmeli mi güçlendirilmeli mi?
Bu fikriyat temelinde hiçbir bileşen diğer bileşenleri kendisine benzetmeye çalışmamalıdır. Ne yazık ki Ali Efe, HDP’nin kuruluş felsefesinin değişmesi gerektiğini söylüyor. Kaostan çıkış için ilk başlanması gereken yer olarak HDP fikriyatının değişmesini salık veriyor.
Yazarın her iki yazısında HDP fikriyatına dönük sert eleştirilerine baktığımızda dolaylı hedefinin bu fikriyatı açığa çıkaran Sayın Öcalan olduğu sonucuna varmak zorlama bir yorum mu olur sizce? Son seçim sonuçlarını baz alan düşünce yazarı HDP’nin fikriyatının, kuruluş felsefesinin ve paradigmanın yanlışlığı sonucuna götürüyor.
Yazara göre HDP, devlet ve sayın Öcalan görüşmelerinin bir sonucu olarak şöyle kuruldu: “Öcalan’dan stratejik devlet aklının da onayıyla demokratik ulus temelinde kongre-parti önerisi geldi. O dönemde bir çatı partisini çatmaktan imtina eden Kürt liberalleriyle Türk liberal solcuları hemen HDK’yi oluşturdular ve bir yıl sonra da şimdiki Emek ve Özgürlük İttifakına mümasil Emek, Demokrasi ve Özgürlük bloku üzerinden HDP’yi kurdular.” “Devlet aklının onayıyla” derken kastedilen şeyin ne olduğu biliniyor mu?
Madem fikriyat, felsefe, paradigma yanlıştı, neden o zaman HDP daha çiçeği burnunda bir partiyken yüzde 13,1 oy aldı? Seçim sonucu tek başına her şey değil ama paradigmanın toplumsal kabulü anlamında önemli devrimci ödevler yüklemektedir. Demek ki mesele HDP’nin kuruluş fikriyatında değil, tarzda, üslupta, yöntemde. Fikriyatı, felsefeyi, paradigmayı tartıştırmak esasta Kürt halkının ideolojik, örgütsel ve manevi değerlerini tartıştırmak anlamına gelir.
Ali Efe, 2014 güzünden bu yana “Çöktürme Planı” çerçevesinde HDP’ye karşı yürütülen saldırıları unutmuşa benziyor. Bu saldırıları görmezden gelip alınan son seçim sonuçları üzerinden kuruluş felsefesinde sorun bulmak sorunu kendinden uzakta aramaktan öte bir anlam ifade etmez.
Devrimci Parti’yi yaşanan sorunların bir parçası olarak görmemek HDP bileşeni olmaktan fiili olarak çekilmek anlamına gelmez mi? HDP’nin kuruluş felsefesine yüklenmenin başka anlamı olabilir mi? “HDP’nin kuruluş felsefesi ve paradigması Kürt liberal burjuvazisinin sömürge demokrasisi içinde yer tutma politikalarına yol veren ama bu politikaları Kürt halkının devrimci enerjisiyle işlevli kılan bir mahiyettedir” demek HDP’yi takatsiz bırakmaya çalışmaktan öte bir anlama gelmez.
Hızını alamayan yazar HDP’yi paradigma ve felsefe muhafazakarlığı yapmakla suçluyor. Bir kaostan bahsediyor ve bu kaosun sorumluluğunu paradigmada buluyor. Peki Kürt halkının esas aldığı bu paradigmanın yaratıcısının 24 yıldır yoğun tecrit ve izolasyon politikalarına maruz bırakıldığını bilmiyor mu? Paradigmadan vazgeçin derken kimden vazgeçilmesi çağrısı yapılıyor? Ali Efe neden ağzındaki baklayı çıkarmıyor? Anlaşılan o ki onun da kafası tıpkı yazısı gibi karışık.
Ali Efe aslında seçim sonuçlarından yola çıkarak önce HDP fikriyatına sonra da paradigmaya saldırıyor. Bu da yetmeyince “Çözüm Süreci’nde Kürtlerin nasıl kandırıldığını şu cümlelerle anlatıyor. “Bundan yaklaşık on yıl önce ölü gözünden yaş bekler gibi AKP’den çözüm beklemek nasıl paradigmaya ve felsefeye uygunsa şimdi bu çözüm umudunu CHP’ye yüklemeyi, emperyalizmin on yıllık misyonerlerini meclise taşımayı hangisinden sapış olarak görebilirsiniz?” Burada emperyalizmin on yıllık misyonerleri lafı kafanızı karıştırmasın. Yazar, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’in Yeşil ve Sol Parti listelerinden aday olarak gösterilmesinin yanlışlığından bahsediyor.
Ayrıca HDP’ye madem yeniden yapılanma gibi bir kararlılığın var öyleyse işe emek ve özgürlük mücadelesini demokratik ulus paradigmasından çıkartmakla başla, diyor ve “Öcalan’ın, emperyalizmin üçüncü bunalım dönemini ve buna bağlı üçüncü emperyalist savaş konjonktürünü görmeyen demokratik ulus teorisi post modernizmin küreselci ‘ulus devletler çağı bitti’ hipotezine dayanmaktadır” diyerek, gizli hedefini açık hale getirip meselenin sayın Öcalan olduğunu ağzından bir çırpıda kaçırıveriyor.
Esas hedefinin ise HDP’yi Kürtlerden kurtarmak olduğunu, Kürt halkının devrimci enerjisini birleşik devrimcilerin yani Devrimci Parti’nin ele geçirmesi gerektiğini şu cümleler ile üflüyor: “O halde, HDP-HDK’nin yeniden yapılandırılmasında paradigma ve kuruluş felsefesini değiştirmenin yanı sıra Kürt özgürlükçülüğünü ve Kürt halkının devrimci enerjisini kontrol altına almaya çalışan yönetici sınıf kimliğini de değiştirmek kaçınılmazdır. Bu da yeniden yapılanmanın ikinci önemli gereğidir. Kılıçdaroğlu ve CHP nasıl Türkiye emekçi sınıflarının düzene olan tepkisini kontrol altında tutup sistemi zora düşmekten kurtardıysa, ne yazık ki Kürt burjuvazisi de Kürt halkı ve taşkın olarak Türkiye siyaseti açısından aynı işlevi gördü. Bu yönetici sınıf ve onun paradigmaları, felsefesi değiştirilmeli, yerine birleşik devrimci olanları geçirilmelidir. (…) Kürt halkının taleplerini kendi arabasına bağlayan Kürt burjuvazisi, Türkiyeli sosyalistler tarafından Kürt ulusunun iradesi olarak görülmekte, Kürt devriminin eleştirileri üzerinden görüleceği üzere Kürt burjuvazisinin Kürt halkının ve devriminin devrimci enerjisini istismarı engellenememektedir.”
Ali Efe bir yazıda ele alabildiği kadar fazla konuda eleştiri yapma yöntemsizliği içine düşerken, zorlama yorumlarla Demokratik Ulus’a dair de kimi kusurlar bulmuş elbette. Demokratik Ulus perspektifinin katı siyasi sınırlara, tek dile, kültüre, dine ve tarih yorumuna bağlanmamasından ne gibi bir kusur bulduğunu anlamak mümkün değil. Demokratik Ulus’un çoğulcu, özgür ve eşit yurttaşlarla toplulukların bir arada dayanışma içinde yaşam ortaklığını ifade ettiğini söylemek ve savunmak gerekir.
Demokratik bir topluma hangi ulus modeliyle gidilebileceğini söyleyemeyen Ali Efe, Demokratik Ulus’a “post modern demokratik ulus paradigması” diyerek itibarsızlaştırmayı tercih ediyor. Kavram kargaşası yerine, HDP’nin kuruluşundan bu yana esas aldığı bu paradigmayı bilmesine rağmen Devrimci Parti neden bir bileşen olarak HDP’ye katıldığına dair bir şeyler söylerse daha tutarlı olur.
Ayrı bir paragrafta Rojava’ya dönük yapılan değerlendirmenin ne denli gerçekten uzak olduğuna açılmalıdır. Hele bir de AKP’nin gerçek yüzünü tüm dünyaya gösteren Kürt hareketi olmuşken, kalkıp sanki Kürtlerin AKP’yi tanımadığı iması yaparak nasıl bir tüccar partisi olduğunu Kürtlere anlatmak basiretsizliktir.
Özel savaşın yoğun etkisi altında kalındığı anlaşılan ve esas itibariyle DHKP-C değerlendirme biçimine benzeyen şu cümleler Ali Efe’nin aldığı pozisyonu açıkça göstermektedir. “AKP sömürgeciliği ise Ortadoğu pazarlarıyla arasında tampon oluşturacak bir siyasal özerkliğe asla izin veremeyecek bir tüccar ara sınıf politikasıdır. Onun çözüme sahtekârca yanaşması emperyalizmin BOP projesi gereğince oluşturmak istediği bölge tasarımı itibariyledir. Rojava’da bu gerçeği göremeyen devrim Amerikan mandacılığına savrulurken, Bakur’da Kürt liberaller kerameti kendilerinde sandıklarından dolayı, yanlarında Cemal’ler, Çandar’lar ile AKP’den CHP’ye koşuşturup duruyorlar.”
Rojava’da açığa çıkan özyönetim modeli tüm dünya tarafından gıpta ile izleniyor. Tüm baskı ve zulme rağmen Özerk Yönetim kendi özgücü ile devrimi daim hale getirmeye çalışırken, Rojava devrimini itibarsızlaştırarak Amerikan mandacılığına savrulduğu iddiasıyla kendini yönetemediğini ifade etmek Kürt aklını küçük gören kimi Türk solcuların klasik söylemidir. O küçük görülen Kürt aklı bugün Ortadoğu’da bir vaha yaratmıştır.
Kürtlerin kendilerini yönetme kapasitesinde olmadığına kendini ikna eden Ali Efe, HDP’nin Hasan Cemal ve Cengiz Çandar etkisinde kalarak AKP’den CHP’ye koşuşturup durduğunu ifade ediyor ve Millet İttifakı’na yedeklendiğini söyleyerek değerlendirmelerini üst perdeye taşırıyor.
Sonuç olarak; Devrimci Parti’nin yayın organı Umut gazetesinde köşe yazarlığı yapan Ali Efe faşizme karşı Kürt halkının kendi karar verdiği biçimlerde mücadele yürütmesini meşru buluyor mu, bulmuyor mu? Buluyorsa şayet Kürt halkının paradigmasına ve felsefesine karşı içinde bulunduğu bu ağır saldırının nedeni nedir?
Ali Efe Kürtlerin kendi zihniyet ve duygu dünyalarını oluşturmalarına ve kendilerini farklılıkları temelinde ulusal bir toplum haline getirmelerine, manevi değerlerine, paradigmasına, felsefesine ve HDP’nin kuruluş fikriyatına saygı göstermeli.
Hatırlatmak isterim, bugün Türkiye’de devrimci olmanın ölçütü devrime ve zafere giden yolda Kürt halkına eşlik etmektir.