Baştan söyleyelim: Kimden kime, nereden nereye gelirse gelsin eleştirinin de bir adabı olmalı.
Her seçim sonrası umduğunu bulamayan seçmenler doğal olarak oy verdikleri partiyi eleştirir. Parti yöneticileri de tabandan gelen bu eleştirileri dinlemek, derleyip toplayıp bundan yararlanmak, dersler çıkarmak, buna uygun politikalar üretmek durumundadırlar.Dahası başarısız kalındığında parti yöneticileri eksikliklerini dile getirir, özeleştiride bulunurlar.
Seçim sonrası böyle bir süreci yaşıyor kimi partiler. Bugün ne yazık ki eleştiri ve bunu algılama kültürü konusunda gerek eleştirideki dozda gerekse bunu hazmetme alanında sorunlar yaşanıyor.
***
İnsan beyninin özelliği ve güzelliği düşünme yeteneğine sahip olmasıdır herhalde. Düşünme sorgulamayı da içerir. Yanlış bir görüşü, bir fikri ya da bir uygulamayı eleştiri konusu yapmak, birey olmanın sorumluluklarındandır. Parti yöneticilerinin de bu eleştirileri anlayışla karşılaması gelişmişliğin göstergesidir.
Toplumun kazanmak zorunda olduğu en önemli sorunların başında eleştiri gelir. Bu ihtiyaç, yalnızca siyaset alanında değil, yaşamın hemen her alanında kendini duyumsatmaktadır. Sadece siyasal kurumlara değil, her türden olay ve olgulara eleştirel bir gözle bakmayı ve yeri geldiğinde eleştirmeyi öğrenemediğimiz sürece ilerleme ve gelişme bekleyemeyiz.
Oysa eleştiriye karşı direncimiz yok. Görünüşte eleştiriyi savunuyoruz ama kendimize yöneltilen eleştirilerden dersler çıkarma yerine, ya bir kasıt arıyor ya da hemen savunmaya geçiyoruz.
Eleştiri denince birçoğumuz herhangi bir şeyi veya durumu olumsuzlama, ona karşı çıkma ve yermek anlamını çıkarıyoruz.
Eleştirme söz konusu nesneye bağlı olarak özel bir tavır geliştirmek ve edinilen özel kanıyı nesnel bir yargı biçiminde ortaya koymaktır. Yani eleştiri yalnızca yermek veya yalnızca övmek değildir. Her ikisini de kapsayan bir yargılamadır. Bu yargılama içinde öznel bir tavır barındırsa da nesnelliğe dayanmalıdır.
Eleştirenin verdiği hükmün doğruluğu (veya yanlışlığı) da eleştiriye açıktır. Eleştirideki yargıların doğruluğu ya da yanlışlığı bir süre geçtikten sonra daha iyi anlaşılır. Konuyla ilgili bir yorumun, bir eleştirenin de döneme, zaman ve mekâna hakim olan sosyal, siyasal kültürlerin değişiklikler göstermesi de doğaldır. Ama birçok durum gibi eleştiri de zamana karşı dayanma gösterebildiği ölçüde değer kazanır.
***
Bir olgu hakkında (hatta herhangi sıradan bir şey hakkında) hüküm vermek, başarılı-başarısız, güzel-çirkin, acemi-ustaca diyebilmek için o olguyla ilgili bir bilgi birikiminin olması gerekir. Bu da yetmez, bir değerlendirme yapabilmek için bilginin kavranması, eğilimlerin oluşturulması, duyarlılık ve düşünce birikiminin disipline edilmesi gerekecektir. Şunu da göz ardı etmemek gerek: “Hiç kimse başkalarını eleştirerek yükselmemiştir.”
Araştırmak, kafa yormak, olay ve olgulara geniş bir pencereden bakmak eleştirenin olmazsa olmazıdır.
Eleştiri adabında cümle cımbızlama yoktur. Bir olay ve olguyu bütünlüğü içinde değerlendirmek gerekir.
Eleştiri kısır bir döngü içinde, polemiklere çanak tutmak değildir. Sadece tartışma görüntüsü içinde, kışkırtan ve saldıran, düşmanca bir yaklaşım kadar, bağnaz bir hayranlığı da eleştiri dışında tutmak gerekir.
Sözü tartarak söylemek, yeri geldiği halde lafı esirgemek demek değildir. Bugün ne yazık ki eleştiri ve bunu algılama kültürü konusunda gerek eleştirideki dozda gerekse bunu hazmetme alanında sorunlar yaşanıyor.
Verili bir şekilde yalnız siyaset alanında değil, sosyal yaşamın her alanındaki olay ve olgulara eleştirel gözle bakmasını ve gerektiğinde eleştirebilmeyi göstermediğimiz sürece ve eleştirilenlerin bunu anlayışla karşılayıp gerektiğinde bu eleştirilerden yararlanmayı öğrenmediği sürece ilerleme ve gelişme kaydedemeyiz.