İnsan beyninin güzelliği düşünme yeteneğine sahip olmasıdır herhalde. Düşünme sorgulamayı da içerir. Sistem insan ilişkilerinde içtenlikli ve yalansız olmayı engelliyor. Sözü tartarak söylemek, yeri geldiği halde lafı esirgemek demek değildir.
Toplumun kazanmak zorunda olduğu en önemli sorunlardan biri de eleştiridir. Bu ihtiyaç, yalnızca siyaset alanında değil, yaşamın hemen her alanında kendini duyumsatmaktadır. Ekonomik ve siyasal kurumlara, dinsel inançlara, her türden olay ve olgulara eleştirel bir gözle bakmayı öğrenemediğimiz sürece ilerleme ve gelişme bekleyemeyiz.
Yanlış bir görüşü, bir fikri ya da bir uygulamayı eleştiri konusu yapmak, birey olmanın sorumluluklarındandır. Yönetenlerin de bu eleştirileri anlayışla karşılaması gelişmişliğin göstergesidir.
Oysa eleştiriye karşı direncimiz yok. Görünüşte eleştiriyi savunuyoruz ama kendimize yöneltilen eleştirilerden dersler çıkarma yerine, ya bir kasıt arıyor ya da hemen savunmaya geçiyoruz.
*
Eleştiri denince birçoğumuz herhangi bir şeyi veya durumu olumsuzlama, ona karşı çıkma ve yermek anlamını çıkarıyoruz.
Eleştirme söz konusu nesneye bağlı olarak özel bir tavır geliştirmek ve edinilen özel kanıyı nesnel bir yargı biçiminde ortaya koymaktır. Yani eleştiri yalnızca yermek veya yalnızca övmek değildir. Her ikisini de kapsayan bir yargılamadır. Bu yargılama içinde öznel bir tavır barındırsa da nesnelliğe dayanmalıdır.
Eleştirenin verdiği hükmün doğruluğu (veya yanlışlığı) da eleştiriye açıktır. Eleştirideki yargıların doğruluğu ya da yanlışlığı bir süre geçtikten sonra daha iyi anlaşılır. Konuyla ilgili bir yorumun, bir eleştirenin de döneme, zaman ve mekâna hakim olan sosyal, siyasal kültürlerin değişiklikler göstermesi de doğaldır. Ama birçok durum gibi eleştiri de zamana karşı dayanma gösterebildiği ölçüde değer kazanır.
Bir olgu hakkında (hatta herhangi sıradan bir şey hakkında) hüküm vermek, başarılı-başarısız, güzel-çirkin, acemi-ustaca diyebilmek için o olguyla ilgili bir bilgi birikiminin olması gerekir. Bu da yetmez, bir değerlendirme yapabilmek için bilginin kavranması, eğilimlerin oluşturulması, duyarlılık ve düşünce birikiminin disipline edilmesi gerekecektir.
*
Eleştiri kısır bir döngü içinde, polemiklere çanak tutmak değildir. Sadece tartışma görüntüsü içinde, kışkırtan ve saldıran, düşmanca bir yaklaşım kadar, bağnaz bir hayranlığı da eleştiri dışında tutmak gerekir.
Araştırmak, kafa yormak, olay ve olgulara geniş bir pencereden bakmak eleştirenin olmazsa olmazıdır. Yoksa eleştiriyorum derken aşağıdaki anekdotta olduğu gibi “Çizmeyi aşmış” oluruz. 19. yüzyılda Fransız ressamlardan Delacroix, Paris’te bir resim sergisi açar. Sergiyi gezenlerden biri bir şövalye tablosunun önünde resmi uzun süre seyrettikten sonra eleştirmeye koyulur. Ressam adamın yanında gelir. Resmin neresini beğenmediğini sorar. Adam şövalyenin çizmesinin körük kısmında hataların olduğunu söyler. – Peki nasıl anladınız işiniz bu mu? diye sorar ressam. – Ben çizmeciyim. Çizme imalatı yaparım deyince ressam hemen tuvalini ve boyalarını getirerek adamın söylediği biçimde çizmeyi düzeltir ve adama teşekkür eder. Fakat adam bu seferde aynı resimde şövalyenin pantolon ve kemerinde de hata var deyince, bu çokbilmişliğe dayanamayan ressam müdahale eder. Bak dostum der. Sen çizmecisin. Çizmeyi aşma.
Bugün ne yazık ki eleştiri ve bunu algılama kültürü konusunda gerek eleştirideki dozda gerekse bunu hazmetme alanında sorunlar yaşanıyor.
Verili bir şekilde yalnız siyaset alanında değil, sosyal yaşamın her alanındaki olay ve olgulara eleştirel gözle bakmasını ve gerektiğinde eleştirebilmeyi göstermediğimiz sürece ve eleştirilenlerin bunu anlayışla karşılayıp gerektiğinde bu eleştirilerden yararlanmayı öğrenmediği sürece ilerleme ve gelişme kaydedemeyiz.