Bazarcix’ın ardından Elbistan’daki depremin yaşanacağına yönelik yapılan uyarılar dikkate alınmadı. Binlerce insanın öldüğü ve büyük bir yıkımın yaşandığı bölgede Elbistan ve Amik Gölü gerçeği yaşananların nedenini ortaya koymakta
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Depremin en büyük yıkıma yol açtığı Elbistan 200 bin nüfusa yakın bir ilçe ve kent merkezinde ayakta kalan tek katlı bina bile yok. 24 saat boyunca yardımın gitmediği Elbistan’da bebeği kucağında donarak ölen anneler göçük altında gözyaşları kurumuş ve ölmeyi umarak beklerken, devlet ve belediye olanları izlemekle yetindi. Depremin ertesi günü Elbistan’dan bir kadın yurttaş, “Buraya doğru düzgün bir yardım ulaşmadı. Herhangi bir AFAD personeli, yardım personeli, sağlık personeli vs. kimseyi görmedim” diye isyan ediyordu.
Aciz devlet
Devlet yardımlarının hiç uğramadığı Hatay ve Semsûr’da (Adıyaman) insanlar göçük altında kurtarılmayı beklerken deprem sonrası gece havaların soğuk olması göçük altındakileri kurtarmaya çalışan yurttaşları umutsuzluğa sürükledi. Büyük yıkımların yaşandığı Mereş, Semsur ve Hatay’a gerekli yardımlar 2. günün sabahında dahi hala gelmemişti. Diğer yandan kırsal alandaki köy ve kasabalara ise değil yardımların ulaşması, hiçbir haber alınamamış olması o büyük devlet dedikleri yapının acizliğini ortaya koyuyordu.
Ölüm bölgenin kaderi değil
Göçüklerden kurtarılanları götürebilecek bir hastanenin dahi kalmamış olması bölgedeki felaketin boyutunu gösterirken, buna neden olan şeyin sermaye iktidarının politikalarından kaynaklı olduğu bir gerçek. Elbistan sermaye için büyük bir yağma alanına dönüştürülürken, bugün yaşananlar karşısında iktidarın sessizliği yağma anlayışından kaynaklanmaktadır. Elbistan’da inşa edilen termik santralleri ve kömür madenleri ile halk akciğer hastalıkları ile genç yaşlarda ölümlerle karşılaşırken, bugün bu ölümlerin çok daha büyüğünü yaşarken, ölümler bölge için asla bir kader değil.
Elbistan’da insanın değeri yok
Kürt coğrafyasında yaşanan deprem, sistemi ve bölgede süren yağmayı sorgulamamızı zorunlu kılıyor. Elbistan’da yaşanan yıkımın sermaye yanlısı politikalardan kaynaklı olduğunu görmek adına bugünden tartışılmasını gerektiriyor. Afşin-Elbistan coğrafyası Kömürlü Termik Santraler ve onları besleyen linyit kömür madenleri bölgeyi abluka altına aldı. Hem santrallerden çıkan duman ve parteküller hem de maden sahasının yarattığı yıkımlar nedeniyle çok değerli tarım arazileri yok edildi, insanlar ise kirlilikten dolayı kronik hastalıklarla boğuşmakta. Baca filtresi zorunluluğu gelmesine karşın filtreleri takılmayan ve dolayısıyla çalıştırılmayan santralle bölgede halkı zehirlemeye, tarım arazilerini ise yok etmeye devam ediyor. Afşin-Elbistan coğrafyasını kapsayan 120 km2 tarım arazisi kömür madenlerine tercih edilmiş durumda.
17 bin kişi öldü
Onbinlerce dekar nitelikli tarım arazisi acele kamulaştırma ile termik santrallerin yüzde 50 kapasite artışına gitmek ve üçüncü santralin kurulmasının hazırlığını yapmak amacıyla linyit madenleri genişletiliyor. Elbistan’daki santrallerin kum tanesinden bile küçük parçacık madde (PM2,5) ve azot dioksit (NO2) kirliliği nedeniyle bugüne kadar 17 bini aşkın erken ölüme neden olduğu raporlanmıştı. A Termik Santrali 38 yıl, B Termik Santrali ise 18 yıl boyunca Ceyhan Nehri ve Ceyhan Havzası’ndan su kullanmaya devam ediyor. Mevcut 2 santral (Afşin-Elbistan A ve B), bölgede doğrudan, geri dönüşü olmayan bir şekilde yüzbin dönüm birinci sınıf tarım alanını yok etti.
Böyle belediye düşman başına
Elbistan Belediye Başkanı Mehmet Gürbüz’ün sesini deprem sürecinde hiç duyamadık. Halkın olası deprem gibi felaketlerde toplanabileceği ve sığınabileceği alanları ranta bağlayan belediye depremde kılını bile kıpırdatamadı. Ancak Gürbüz, bazı konularda çok başarılı. Geçtiğimiz aylarda Elbistan’da, leonardid madeni için müşteri arayan çağrılarını izledik. Gürbüz, leonardidin milyonlarca yıl önce toprak altında kalmış organik maddelerin doğal yollarla fosilleşmiş hali olduğunu, yüksek oranda karbon, magnezyum, potasyum ve hümik asit içerdiğini, yurt içinden ve dışından çok sayıda firmayla leonardidin organik gübreye dönüştürülmesiyle ilgili görüşmeler yaptıklarını söyledi.
Kömür yeyin kömür…!
Ancak Gürbüz’ün ilgisi çekmeyen gerçek ise, linyit madeni bulunan alanların üst katmanında yer alan bu madenin bulunduğu yüzeyin birinci sınıf tarım toprağı olduğu ve bu toprağı yok edip gübre elde edilecek iddialarının aslında termik santrallerinin ihtiyacına yönelik bir girişim olduğu anlaşılıyordu. Yine sistemin beslediği anlaşılan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadir Saltalı’nın, “Türkiye’de leonardit rezervinin yaklaşık yüzde 80-90’ı Afşin-Elbistan Termik Santrali havzasında olduğunu düşünüyoruz. Bu bölgede yapılan araştırmalarda 4,8 milyar ton gidya, 4,2 milyar ton kömür, 1.8 milyar ton leonardit rezervi olduğunu tahmin ediyoruz” sözleri, asıl olanın sermaye çıkarlarını ortaya koyarken, amacın yeni kurulmak istenen termik santraller için kömür varlığını göstermek olduğu anlaşılıyordu.
Amik Gölü ve havalimanı
Yaşanan deprem sonrası yardımların bir türlü ulaştırılmadığı kentlerden biri olan Hatay’da 2007’de açılan havalimanı deprem nedeniyle çalışmıyor. Yolcu garantili olarak YDA inşaata yaptırılan havalimani Amik Gölü’nün kurutulduğu alan üzerine inşa edildi. TMMOB’un defalarca ‘burası fay hattı, havalimanı yapmayın’ diye feryat edip raporlar sunduğu, ancak iktidarın yapılan tüm itirazlara ve raporlara rağmen kulaklarını tıkadığını hatırlıyoruz. Yapılan itirazlara iktidardan gelen tek yanıt, TMMOB’a ‘terörist’ yaftası yapıştırmak olurken, ‘güçlü Türkiye’ye karşı çıkıyorlar’ diyerek yağma sürecinden geri basmadı. Diğer yandan yapıldığı tarihten bu yana havalimanı onlarca kez göle dönüşerek uçuşlara kapandı.
1968’den 2007’ye
Amik Gölü’nün 1968’de başlayıp yüzde 40’ı kurutulan Amik Gölü’nün kalan yüzde 60’lık alanı da AKP iktidarı tarafından kurutularak havalimanının inşası sağlandı. Amik Gölü gibi önemli bir sulak alan bütün yararlarına rağmen sıtma ile mücadele ve tarım alanı açma gibi iddialarla Süleyman Demirel’in DSİ Genel Müdürü olduğu dönemde gölün yüzde 40’ındaki suları drenaj kanalları ile Asi Nehri’ne ve oradan da Akdeniz’e boşaltarak kurutulmuştu. Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yürütülen ve 1968 yılında başlayıp 1974 yılına kadar kurutma işlemi yapıldı. 2002 yılında ise AKP Amik Gölü havzasında havalimanı inşaatını başlatmak için ihale düzenleyerek büyük bir ekolojik yıkıma son imzayı attı.
Tamamen katledildi
Muratpaşa, Karasu ve Afrin nehirlerinin göl havzasına dökülmesi ile beslenen Amik Gölü, bu nehirlerin havza içine dökülmesi engellenerek Asi Nehri’ne bağlandı. Dünya çapında kapitalist talanların son hızla salgın gibi yayıldığı bu yüzyılda sermayeye daha çok kazandırma arzusu ile yok oluşa bağlanan ve kuş göç yolunun önemli bir uğrak yeri olan Amik Gölü, havalimanı ile tamamen katledildi. Amik Ovası’nın önemli bir ekosistemi olan Amik Gölü, yeraltı sularını besleyerek ve boşaltarak, taban sularını dengeleyerek su rejimini düzenlemekteydi.
Çiftçi yeraltı suyuna mahkum
Amik Gölü’nün kurutulmasıyla yaşamsal işlevi bitmiş ve deniz seviyesinden düşük olan gölün yerindeki ova bir drenaj sorunuyla karşı karşıya kalmıştı. Buna dayalı olarak kurutulduğu ilk zamanlar verimli olan araziler giderek çoraklaştı. Gölün kurumasıyla beslenemeyen yeraltı sularının seviyeleri 20 metre derinlikten giderek 400 metre derinliğe kaçtı. Bu durum Kürt coğrafyasında olduğu gibi Hatay’da da çiftçiyi enerji kullanımına mahkum ederken, çiftçilerin en pahalı girdilerinden biri de su haline getirildi.