Yaşam alanları, ormanlar, denizler, ovalar, kıyılar, köyler hızla el konulup yeni sermaye birikim alanlarına dönüştürülüyor, şirketlere sunuluyor.
Adaletin olmadığı bir süreç sistemin tüm aktörleri ile yürütülüyor. Yaşamın hukuku yok edilerek, şirketin sermaye birikimi, iktidarı güçlendirme stratejileri hızla kesmeden sürdürülüyor. Gıda adaletinin, gıda krizine işaret edilerek, tarım alanlarının kapitalist sistem tarafından gasp edildiğinin tartışıldığı uluslararası bir toplantıda bu durumun sadece bir boyutu toprak gaspı (Land grapping) olarak belirtildi, yaşamı krize sürükleyen en önemli saldırı olarak nitelendirildi. Tarım alanlarının sermaye birikimi için gasp edilmesinin yaşama getireceği yıkım bu yüzyılda halkların yaşayabileceği en büyük kırılma ve toplu yok oluş olarak yorumlandı. Sadece gıda olarak bakıldığında bile ürkütücü olan sonuçlar aslında yok olmakta olan yaşam için sürüyor.
Hatay’da depremi fırsat bilerek kentin dönüştürme, Ege, Marmara kıyılarında yat limanları, sahil dolguları ile denizlerin ve kıyıların gaspı, Artvin’de maden çıkarılacak alan kapasitesini (2012’de alınan izinle 16 hektar olan) 602.22 hektara çıkartacak Salınbaş tepesini ve çevre köyleri yaşam alanlarını yok edecek, üretimine zenginleştirme tesisi eklenen maden şirketleri örneği ülkenin her köşesini gasp etmeye devam ediyor.
Bir önceki yazıda belirtiğim bütünleşik kıyı planları ile; kıyılara, denizin içine el koyma, deniz ekosistemini ve denizle karanın birbirini beslediği deniz canlılarının, biyoçeşitliliğin yaşam, barınma, üreme, beslenme alanları hızla marina, liman haline getiriliyor, yapılaşmaya açılıyor. Deniz ekosisteminin tatlı suyla buluşması, canlıların denize erişme hakkı, denizden geçimliğini sürdüren balıkçıların geçimlik yaşamlarının giderek sona ermesi, denizlerin çölleşmesi ile sonuçlanacak. Karaya doğru gasp hızla sürecek, siyasi iktidarın adım adım yaptığı üst ölçek çevre nazım plan değişikliklerinde notların arasında bulacağınız nitelikli nüfusa bu alanlar açılacak. Lüks konutların, sitelerin, AVM’lerin, restoranların, otellerin işgaline dönüşecek. Gasp tahakküm gücünü de arttıracak. Gasp ve tahakküm meşrulaşarak güçlenerek sürüyor.
Kıyı ekosistemlerinde onaylanan bütünleşik kıyı planları ile Datça’da Kargı koyunda, Kilyos havzasında (Kanal İstanbul, Yenişehir yapılanması projesinin etaplarında) izinsiz, onaysız olarak kıyı doldurularak süren ve yapılacak müdahaleyi meşrulaştıran örnekler deniz ekosisteminin ve kıyıların yapılaşmaya açmayı kolaylaştırmış oluyor. Bakanlık tarafından yapılan kıyı çizgisi değişikliği planları, üst ölçek plan çevre düzeni plan değişiklikleri, bu ilkesiz değişikliklere uydurulan alt ölçek imar uygulama planları ile başlayan gasp yayılarak çevresinde tüm yaşam alanlarını sermaye birikimine doğru yutacak.
O bölgelerde yıllardır yaşayan halklar zorla yerinden edilecek, geçimlik yaşamlarından koparılacak. Ki tüm bu süreç bugün Kanal İstanbul ve Yenişehir yapılanması alanında yaşanmakta. Bodrum, Marmaris, Datça koylarında yaşanıyor, maden işletmelerine, yenilenebilir (HES, JES, NES, GES, RES, BioES)/yenilenemez (termik vb.) enerji projeleri için sermayeye sunulan tarım alanlarında, dağlarda, ovalarda, yerleşim yerlerinde fiili olarak sürüyor. Deprem bölgelerinde, Ermenilerin, Alevilerin, Hristiyanların, Kürtlerin, azınlıkların mülküne çökme, el koyma ve TOKİ’leştirme Samandağ, Defne, Antakya’dan başlayarak hızla devam ediyor.
Bölgenin kadim halkları konteynerlerde yaşamaya mahkûm edilirken el koyulan, gasp edilen kent alanı sermayenin kendini yeniden üretimine, sermaye birikimine sokuluyor. Bölge halkları zorla göçe sürükleniyor, uygarlıkların mozaiği ile kültürel yapısını, yaşamını yüzlerce yıldır sürdüren bölgenin belleği siliniyor, demografik yapı değiştiriliyor.
Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde Ankara’da Datça’da, Kargı koyunda yapılmaya çalışılan Yat limanı ve marina projesi için MUÇEP’ten ekoloji örgütünden arkadaşlarımız Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın inceleme değerlendirme toplantısında ikinci kez yapılacak marina müdahalesine itiraz ediyorlar. Daha önce de suç duyuruları ve bakanlığın meşrulaştırma çabalarına, 2021 yılından beri şirketin alanda hukuksuz, izinsiz mafya yöntemleri ile sürdürdüğü yol ve hafriyat çalışmaları dışında, beton atılıp bina yapımına, deniz dolgusuna karşı itiraz edilmiş ve yürütülen bu fiili süreç durdurulmuştur. Bu İnceleme Değerlendirme Komisyonu toplantısı sonunda ÇED olumlu onayı verilirse bugüne değin şirketin de bakanlığın göz yumduğu illegalite hukuka uygun hale gelmiş olacak. Sonrası mı? Orası arkeolojik alan, arkeolojik havzada sadece tarihi eserler korunmaz, çevre çeperi de korunur, çünkü bu havzada henüz açığa çıkmamış tarihi kültür varlıkları yerleşkeler de olabilir, antik limanlar, antik eserler, amfitiyatrolar bulunmayacağının garantisi yoktur. 15 Haziran’da yapılan değerlendirme toplantısında Kültür Varlıkları Kurumu’nun görüşü yok. ÇED olumlu kararı verilmesi mümkün değil. Sonucunu birlikte göreceğiz. Yıllardır izinsiz sürdürülen yer için, bu yasa dışı süreçleri götüren 10 bini aşkı kıyıyı dolduran şirketin projesini ÇED sürecine sokması zaten yeterince hukuksuzluğu, yetki aşımını ortaya koymakta. İzinsiz, onaysız, yasa dışı yapılacakları meşrulaştırmak, bu yasa dışı uygulamaları sürdürmek, göz yummak şirketin işlediği suça ortak olmaktır.
Bugün bunu kıyılarda, tarım alanlarında, ormanlık alanlarda kent mekanlarında adım adım sürdüren siyasi iktidar ve idareler suç işlemeye devam etmektedir.
Kapitalist sistemin yürütücüleri, tekçi, hukuksuz, ilkesiz sistemin aktörleri, tek adam rejiminden aldıkları güçle bu sistemin süreçlerini halklara karşı, yaşamın hak ve özgürlüklerine karşı yürütüyorlar
Görünen o ki; her zaman olduğundan daha güçlü, amasız bu sürece karşı yaşam alanlarının özgürlüğü için yan yana geleceğiz, mücadele etmeyi ve bu sürece karşı durmayı, tersine çevirmek için çaba harcamayı sürdüreceğiz.