Türkiye’de ekonomik krizin daha da ağırlaşacağını vurgulayan Ekonomist Aydın Arı, seçime giderken kriz karşısında geçici önlemler alan ve sorumluluğu başkasına yüklemeye çalışan iktidarın başarılı olamayacağını vurguladı
Enflasyon ve döviz kurunun her gün yükselmesi alım gücünü düşürürken, kiralar ve diğer giderler barınma ve sağlık başta olmak üzere birçok sorunu beraberinde getiriyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre enflasyon ekim ayında aylık bazda yüzde 3.54 artarken, yıllık bazda yüzde 85.51 oldu. Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) hesaplamalarına göre ise aynı ay için enflasyon aylık bazda yüzde 7.18, yıllık bazda ise yüzde 185.34 olarak gerçekleşti. TÜİK alt grupları gösterge olarak alındığında en fazla aylık azalış eksi yüzde 1.92 ile konut, en fazla yükseliş ise yüzde 21.50 ile giyim ve ayakkabı kaleminde gerçekleşti. Artan gıda fiyatlarının yanında enerji fiyatlarındaki yükseliş kış mevsiminin gelmesiyle yoksul halkın geçinmekte sorun yaşamasına neden olacak. İktidarın “günü kurtarmaya yönelik politikaları” yaşanan ekonomik krizi çözememenin yanında ekonomik krizi derinleştirmekte. Halkın temel ihtiyaçlarına ayrılması gereken bütçe ise “güvenlik” politikalarına ayrılıyor.
‘Kriz derinleşiyor’
Türkiye’nin içinde bulunduğu kriz haline ilişkin Ekonomist Aydın Arı değerlendirmelerde bulundu. İki sınıflı bir toplumun var olduğunu vurgulayan Arı, yaşanan krizde sermaye birikimi olanların önündeki engellerin temizlendiğini çalışanlar, yoksullar ve sosyal yardımlara muhtaç olanların krizden etkilendiğini söyledi. Arı, “Sermaye birikimi sahibi olan sınıf için her şey gayet iyi gidiyor. Problemleri olduğunda hükümetle konuşuyor. En son bankacılar görüştü, onlar için bir düzenleme yapılıyor. Zengin olanlar için düzenlemeler hızlıca hayata geçiyor, onlar için sorun kalmıyor. Emekçi sınıf için kriz derinleşiyor” dedi.
Enflasyon yükseliyor
Merkez Bankası’nın açıkladığı yılsonu enflasyon oranının beklenenden daha yüksek olarak güncellediğini ifade eden Arı, uluslararası ve Türkiye’deki bazı kurumların tahminlerinin de daha yüksek olduğunu belirtti. Yoksulların karşılaştığı enflasyonun ise açıklananın çok daha üstünde olduğuna dikkati çeken Arı, “Gıda, beslenme, barınma, kamusal hizmet, eğitim ve sağlık gibi hizmetler yüksek fiyatlara ulaştığı için emekçi sınıflar açısından daha zor bir kış olacak. Bununla beraber enerji fiyatları bütün dünyada yükseliyor. Günü kurtarmaya yönelik bazı önlemler açıklanıyor. Ancak o da geniş halk kesiminin dertlerine derman olacak önlemler değil” diye belirtti.
‘Maliyet toplumsallaşıyor’
Türkiye’nin üretim yapamadığını ifade eden Arı, kamu-özel işbirlikleri ile kamunun desteklediği özel enerji yatırımlarının yapılmaya çalışıldığını vurguladı. Bu yatırımların önümüzdeki süreçte de devam edeceğini aktaran Arı, “Bunun bir kısmı nükleer santraller. Ama akmayan derelere hidroelektrik santraller, tarım arazilerine rüzgâr enerji santralleri dikildi. ‘Yenilenebilir enerji’ kaynaklarına özel şirketler teşvik ediliyor. Bunları kolaylaştırmak için kamulaştırmalar yapılıyor. Burada özel olarak hükümete yöneltilebilecek temel eleştiri, bu enerji bağımlılığının maliyetini toplumsallaştırmaları oldu. Enerji bağımlılığının maliyetini toplumsallaştırıp üretilen enerjiyi yine yüksek fiyatlara halka satan bir hükümet politikası var. Tüketicinin kullandığı enerji fiyatlarında ya da enerji şirketlerinin kâr marjında herhangi bir düzenlemeye gitmiyor. Hükümet maliyeti toplumsallaştırıyor” diye aktardı.
Krizin yükü emekçiye
Bu dışa bağımlılığın sonuçlarının yoksul halka yüklendiğini söyleyen Arı, şöyle devam etti: “Krizin yükü bizlerin omzuna binmeye devam edecek. Tükettiği hiçbir şeyi doğrudan üretemeyen bir ekonomimiz var. Dış ticaret çok kötü. İhracat, ithalatın ancak yüzde 65’ini karşılayabiliyor. Böylesi bir tabloda döviz kurunun yükselmemesi mümkün değil. Böyle olunca ihracat artıyormuş gibi görünüyor ama ithalat bundan daha fazla artıyor.”
‘Bütçede adil dağılım yok’
Bir diğer sorunun ise her yıl büyüyen ve ölçülemeyen “savaş bütçesi” olduğuna dikkati çeken Arı, temel askeri harcamaları ve “iç güvenlik” harcamalarının yanında görünmeyen harcamaların da olduğunu ve bunun ayrıştırılamadığını söyledi. Füze ya da savaş sistemleri gibi harcamaların öncelenebileceği bir dönem olmadığını belirten Arı, toplumun daha öncelikli sorunları olduğunu kaydetti. Gereksiz yere Yunanistan ya da diğer ülkelerle gerginlik çıkarıldığını belirten Arı, “Uzun yıllardır bütçenin adil dağılımı yapılamıyor. 2023 yılı bütçesinde de çok yüksek faiz ödemeleri olacak. Buna karşı eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetler süratle özelleştirildi. Bu hizmetleri yurttaşlar kendileri karşılamaya başladı. Bütçede bunlara çok az pay ayrılıyor. Bütçenin tasarımı hükümetin tasarımını ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.
‘Üretmeyen bir ekonomi’
İktidarın geçici önlemler ve sorumluluğu üstünden atmaya çalışarak 2023 seçimlerine gittiğini belirten Arı, 2023 bütçesinin de buna göre hazırlandığını belirtti. Arı, şöyle devam etti: “Kamu alımlarının, yatırımların artırılması, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT), kamuda taşeron çalışanların kamu işçisi olmasının sağlanması gibi planlar yapılıyor. Bunlar ekonomiyi kurtarmayacak. Belki seçime daha iyi bir görüntü ile giren bir hükümet olabilir. Ancak ben bu düzeltmenin de olacağına inanmıyorum. Üretmeyen bir ekonomiyi üreten bir ekonomi haline getirmek bir yılda yapılacak iş değil. Seçimi kazanacak iktidarı epeyce zor bir ekonomik, sosyal ve politik bir tablo bekliyor. Düzeltilecek birçok yasa bekliyor.”
‘Gerçekleri söyleyeceğiz’
Türkiye’de 2013 yılından bu yana oluşan otoriter bir rejimin bu tabloyu gizlemek için elinden geleni yaptığını kaydeden Arı, toplumun değişik kesimlerinin susturulmak istenmesi için sansür yasası ve Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasının da kullanıldığını kaydetti. Arı, “Sansür yasası da bunu bir parçası. Sansür yasası yüzünden enflasyonun yüzde 65 olmadığını söyleyemeyebiliriz. Ama gerçeklik bu değil, hayat pahalı. Göçmenlerle beraber 90 milyonluk ülkeyiz. Kabaca 65-70 milyonu çalışabilir çağda. Bunların sadece 30 milyonu çalışıyor. Sansür yasası bunları telaffuz etmeyi engelleyemez. Sansür yasası bilimsel konuşmaları engelleyemez. Yeter ki insanlar konuşmak istesin. Sansür yasası temel hak özgürlüklere aykırı, getireceği birtakım kısıtlama ve yasaklara tabi olmadan gerçekleri söylemeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Delal Akyüz / İzmir-MA