Türkiye ağır bir ekonomik kriz içinde, ekonomik kriz dövizin yükselişini tetikledi. Türk Lirası dolar ve euro karşısında yüksek düzeyde değer kaybını yaşıyor. Ekonomik ve siyasi kriz bir süreklilik içinde ve kapsamlı boyutta sürüyor. Krizden dolayı Maliye Bakanı istifa etti. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu “BB-” olarak teyit ederken, kredi notunun görünümünü ise “negatif” olarak revize etti. Fitch, yıl sonu enflasyonu yüzde 25 telaffuz ediyor. Birçok çevre Türkiye’nin dış borçlarını ödeyemez duruma geldiğine işaret ediyor.
Ortada bir çöküş, bir iflas ve bir yıkım tablosu söz konusu. AKP-MHP iktidarının bu durumu bile bir başarı hikayesi olarak sunmaya çalışması, çıkmazını ve tükenişini gösteriyor.
AKP Genel Başkanı ve iktidarın başı Tayyip Erdoğan, “Biz ekonominin kitabının yazdık” diyor. Erdoğan’ın söylemine ve iktidarın yalana dayalı manipülasyonuna yönelik siyasal ve toplumsal alanda tepkiler ise yoğun bir düzeyde devam ediyor. İktidarın ve Erdoğan’ın manipülasyonlarına yönelik, HDP Milletvekili Saruhan Oluç’un, “Siz yalanın talanın, soygunun, yoksulluğun, yokluğun ve kara parayı aklamanın, 5’li çeteyi zenginleştirmenin kitabını yazdınız” sözleri on milyonların, yoksulların, emekçilerin hissiyatının dile gelmiş hali oluyor.
Ortaya çıkan çöküşe yönelik Türkiye’nin birçok yerinde toplumsal tepkiler gelişti, halk sokağa çıktı. Hükümeti istifaya çağırdı, iktidar ise tepkileri şiddet kullanarak engellemeye çalıştı. Çöküşün kaynağında Kürt sorunundaki çözümsüzlük ve savaş politikası bulunuyor.
2019’da Erdoğan mitinglerde yoksulluğu, pahalılığı dillendiren halkı, “Bir merminin kaç para olduğunu biliyor musunuz” diyerek azarlıyordu. Halkın taleplerini elinin tersiyle itip savaşı beşleme siyasetini öne çıkarıyordu. Bu siyaset ekonomiyi çökertti, bu aynı zamanda savaş siyasetinin çöküşüdür.
Kürt halkına yönelik düşmanlığın, mermi ve bomba konseptinin Türkiye halkına, emekçilere, esnafa bedeli ise yoksulluk, işsizlik, sömürü, değerlerinin talanı olarak geri dönüyor. İktidar halkın kendi yoksulluğunu, açlığını, işsizliğini, mağduriyetini dile getirmesine dahi müsaade etmiyor. En sıradan bir tepkiyi şiddetle, baskıyla engellemeye çalışıyor.
İktidarın savaş konseptini beslediği, ödüllendirdiği kesimler ise selefi çete grupları, özel savaş aygıtları, silah sanayi tekelleri oluyor. Bu üçlü aynı zamanda iktidarın dayandığı temel oluyor. Bu güçlerin Türkiye’yi, Türkiye halklarını sürüklediği çıkmazın önüne geçmek ancak siyasal bir değişimle, bir iktidar değişimiyle mümkün olacaktır.
Halkın, toplumun, emekçilerin, kadınların gençlerin, yoksulların demokrasiden yana olan dinamiklerin, ihtiyacı, hissiyatı ve ruhu bu eksende somutlaşıyor. Bu ekseni pekiştirmek, sonuç alıcı düzeye çıkarmak da tek adam rejimine son vermektir. Bu temelde herkese önemli sorumluluklar yüklüyor. Bu eksen rolünü oynamazsa; savaş lobisinin, faşist eksenin daha yıkıcı, daha karanlık bir tabloyu herkesin başına icra edileceğine kimsenin kuşkusu olmasın.