Ekonomi çok geniş bir alan. Türkiye ekonomisinin zaaflarını bir köşe yazısında anlatmak zor, biraz da uzmanlık işi. Ama şunu söylemek mümkündür ki, Türkiye’de kapitalizm her zaman o bilinen tabirle ‘vahşi kapitalizm’ olmuştur. Sağ iktidarlar ülkenin doğal ve işgücü kaynaklarını acımasızca sömürmüş, siyasi iktidarlarla kapitalist patronların kurdukları ortak egemenlik bloğu ve emekçi halk arasında, gelir dağılımı açısından bir uçurum oluşmuştur.
AKP iktidarı da her zaman patronların safında yer aldı, halkın değil egemen sınıfların ne dediğini dinledi, eğer patronlarla bir çatışması olduysa, o da kendi sermaye sınıfını oluştururken doğan çelişkiler yüzünden oldu. İktidarın küçük ortağı MHP ise her dönem zaten patronların muhafızı, toplumsal muhalefetin yükseldiği dönemlerdeyse paramiliter gücü olarak görev yapmıştır.
Bugün artık AKP-MHP koalisyonu için ekonomide neoliberal politikaları açısından yolun sonu göründü.
Sosyalistlerin tarifiyle, “yönetenlerin yönetemez, yönetilenlerin ise eskisi gibi yönetilmek istemediği” bir aşamaya gelinmiş durumda. AKP-MHP koalisyonunda ekonomide büyük bir kriz yaşanmasının en önemli sebebi ise iktidarın ekonomiden çok siyasi yanlışları, hukuk devletini ortadan kaldırmış olmasıdır. Ülke içinde ve dışında bu sık sık vurgulansa da, krizin sorumluluğu iktidar bloğu tarafından (müstafi) Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a yüklendi ve fatura ona kesilerek, belli ki istifaya zorlandı.
Ama Cumhurbaşkanı ve iktidar bloğu bu istifanın yetmeyeceğini, piyasaları ve yatırımcıları rahatlatmayacağını biliyor ve Albayrak’ın istifasının hemen ardından farklı bir söylem tutturdular. Önce Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, sanki bütün bu hukuksuzluklar kendi döneminde yapılmamış gibi, uzun tutukluluk sürelerinden yakınmaya, adalet ve yargı reformundan söz etmeye başladı. Cumhurbaşkanı ise, iç ve dış yatırımcıları ülkeye davet ettiği konuşmalarında bir yandan da demokrasi ve hukuk reformu başlatacaklarını açıkladı ve insan hakları eylem planından söz etmeye başladı.
Çünkü onlar çok iyi biliyorlar ki, ekonomik krizin aşılması ülke demokratikleşmeden mümkün olmayacaktır.
Halk kesimleri, emekçiler ülkenin her yerinde yerel direnişler örgütlüyor.
HDP ve seçmenleri kendilerine yönelik yargı kıskacı ve tutuklama operasyo larına rağmen direnişten vazgeçmiyor.
Her ne kadar HDP dışındaki muhalefet partileri halk için demokratik bir alternatif oluşturamıyorsa da, toplumsal muhalefetin yükseldiğini iktidar görmüş olmalı.
AKP yetkililerinin yeni açıklamalarının halk kesimleri ve uluslararası kamuoyunda ne kadar ciddiye alınacağı, samimi bulunacağı önümüzdeki günlerde belli olacaktır.
AKP’lilerden gelen bu reform açıklamalarına ortağı MHP’nin ne diyeceği, tepkisinin ne olacağı sorusu ise merak uyandırıcıdır.
İktidarın bu yeni dönemecinde demokratikleşme açısından HDP ise yine kilit parti rolüne sahiptir.