Ekolojist Koray Türkay, ‘Toplumda iktidar aşıldıkça ekolojik bilinç gelişecek, ekolojik bilinç geliştikçe de iktidar toplumdan dışlanacak’ saptamasını yapan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün ekolojik yaşam için de oldukça kritik olduğunu vurguladı
Ekolojik kriz tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. Kuzey yarımkürede aşırı yağışlar, seller, fırtına ve tsunamiler, güney yarım kürede ise susuzluk ve kuraklık doğa ve insan yaşamı üzerinde her gün biraz daha fazla yıkıcı sonuçlara yol açmakta. Kapitalist modernite, ekolojik yıkıma çözüm bulmak bir yana daha da derinleştirmek için adımlar atarken; ekolojistler karbon emisyon oranlarını arttıran, ormansızlaştırma saldırısın sürdüren, fosil yakıt kullanımını arttıran anlayışa karşı mücadele etmeye devam ediyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu demokratik, kadın özgürlükçü, ekolojik yaşam pradigması etrafında şekillenen toplumsal ekoloji anlayışı ise doğaya rağmen değil doğa ile bir yaşamı, ekolojik bakış açısını savunuyor; yaşanan krizin nedenlerinin yanı sıra çıkış yollarını da sunuyor.
‘Anlayışımızda doğaya tahakküm yoktur’
Öcalan, günümüzde yaşanan ekolojik krizin nedenini şu sözlerle açıklıyor:
“Toplumdan kopmuş bir teknolojinin bedelini en ağır biçimde doğal çevremiz ödemektedir. Doğa toplum ilişkilerindeki bozulma, hiyerarşik-devletçi uygarlığın doğuşuyla gelişir. Toplumun oluşum tarzını belirleyen doğal toplum aşamasında insan-doğa ilişkileri, yaratıcı katılıma imkan verecek tarzdadır. Toplumla doğanın sınırları katı biçimde çizilmemiştir. Karşılıklı bağımlılığın derinden kabulüne dayalı iç-içelik hakim durumdadır. İnsan doğanın çocuğu gibidir. ‘Doğa-ana, toprak-ana’ tabirleri o dönemden kalmadır. Bu ilişki hiçbir hiyerarşi, tahakküm barındırmaz. İnsan beslenip büyüdüğü anasına son derece saygılıdır. Toplum ne kadar eşitlikçi ve özgürlükçüyse doğayı algılama ve ilişkilenme biçimi de o kadar yaratıcı olmaktadır. Toplumun doğası derken, kastettiğimiz de budur.”
Doğa- özgür toplum ilişkisi
Ekolojik bilinç ve duyarlılığı baz alan Öcalan, ekolojik krizden çıkışı da “Doğaya bakışımızdaki yabancılaşma, güçlü bir zihniyet ve vicdan devrimi ile aşılmadıkça, sapmalı toplumsal gelişme durdurulamaz. Bu süreç iç içe işleyecektir. Toplumda iktidar aşıldıkça ekolojik bilinç gelişecek, yine ekolojik bilinç geliştikçe de, iktidar toplumdan dışlanacaktır. Böylece toplum doğasına yeniden ve daha güçlü bir biçimde kavuşacaktır. Doğa toplum ilişkilerinin özgürleştirilmesi, özgür bir toplum ve özgür bir doğaya doğru atılmış en büyük adım olacaktır” diye özetliyor.
‘Doğa ve tarih yok ediliyor’
PKK Lideri Öcalan, 2008-2014 yılları arasında İmralı’da avukatları ile yaptığı görüşmelerde organik tarım, ekolojik toplum gibi konularda da birçok öneride bulundu. Kooperatiflerin önemine dikkati çeken Öcalan, kurulacak komünlerde organik tarım yapılması gerektiğini vurguladı. Kurdistan kentlerinde doğa, kültür ve tarih yıkımı yaşandığını söyleyen Öcalan, “Doğa ve tarih yok ediliyor, vadiler yok ediliyor. Güzelim Karadeniz kıyıları, doğası aynı şekilde yok ediliyor, sular altında bırakılıyor. Akdeniz kıyıları da turizm adı altında belli sermaye çevrelerine peşkeş çekiliyor. İşte tüm bu yaşananlar kapitalist modernitenin yarattığı tahribatlara bazı örneklerdir. Kapitalist modernite bunları dört yöntemle milliyetçilik, cinsiyetçilik, dincilik ve bilimcilikle örtbas ederek, halkları esir alıyor. Milliyetçilik işte küresel finansın kullandığı bir yöntemdir, biz bu tuzağa düşmeyeceğiz, bu nedenle milliyetçiliğe karşıyız, paradigmamızda milliyetçiliğe yer yoktur. HES’lere, barajlara, bir bütün olarak doğa katliamına karşı Ankara’ya kadar yürüyüşler yapılıyor, bu önemli. Biyolojik olarak ‘doğa katliamına hayır’ çerçevesinde olmasının daha doğru olacağını düşünüyorum” diye belirtti.
‘Demokratik Özerk Kurdistan Modeli’ Rojava’da hayat buldu
‘Demokratik, kadın özgürlükçü, ekolojik yaşam’ paradigmasından yola çıkarak 2010 yılında kurulan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ise ‘Demokratik Özerk Kurdistan Modeli’ bildirgesinde ekolojik krizin kökenlerini uygarlığın başlangıcına dayandırılırken, hiyerarşik devlet yapılanmasının doğayla yaşam arasındaki bağı kopardığına ve doğadan kopmayı hızlandırdığına dikkat çekti.
Öcalan’ın fikriyatını baz alan bu bildirgede yine eko-dengeyi bozan kentleşmelere karşı çıkmak, bitki örtüsünü değiştiren ve tarihi yerleri sular altında bırakan baraj inşaatlarına karşı çıkmak gerektiği vurgulandı. DTK bu tezi ortaya koyarken, ‘Demokratik Özerk Kurdistan Modeli’ Rojava’da hayat buldu. Bu esasla hazırlanan Rojava Toplumsal Sözleşmesi’nin 89’uncu maddesinde, “Bu sözleşme yurttaşların da yardımıyla doğa haklarını savunur ve doğanın korunmasını ahlaki, ulusal ve erdemli bir görev olarak görür” ifadeleri yer aldı.
Rojava’nın demokratik devriminde yer alan kurumlardan birisi de Mezopotamya Ekoloji Hareketi (MEM) oldu. Hareket, Rojava’daki her bir kantonun yanı sıra komşusu Türkiye’de de etkin olan tam teşekküllü ‘ekoloji konseyleri’ ağına dönüştü. Yine özerk yönetimler savaş ile birlikte doğası büyük bir tahribata uğrayan kentlerde, yüzbinlerce ağaç dikiminin yanı sıra ekolojik tarım ve eko-köyler ile bu dünyaya da örnek olmaya devam ediyor.
‘Kapitalist modernite ekolojik alanları nakte çevirme anlayışına sahip’
Ekolojist Koray Türkay ile kapitalist modernitenin ve 15 Şubat 1999 yılından beri İmralı’da tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ekolojik bakış açılarını ve katkılarını değerlendirdi.
Kapitalist modernitenin bir ekolojik bakışının olmadığını, bütün ekolojik yaşam alanlarını nakite çevirmeye yönelik bir anlayışının olduğunu söyleyen Türkay, kapitalist iktidarların dönem dönem iklim krizi aşırılıklarının ortaya çıkardığı sonuçlar doğrultusunda mecburen bazı önlemler almaya zorlandığını kaydetti.
Yaşanılan bütün bu aşırılıkların sorumlusunun kapitalist modernite olduğunu vurgulayan Türkay şu ifadeleri kullandı:
“Ortaya çıkardıkları tahribat geri dönülmesi imkansız boyutlara ulaştı. Karbon emisyon oranlarının ortaya çıkardığı sorun buzulların erimesine, bu da suların yükselmesine ve tatlı su kaynaklarının azalmasına neden oldu. Dünyanın her yerinde daha önce hiç karşılaşılmayan su baskınları, fırtınalar, susuzluk ve aşırı kuraklık olayları yaşanıyor. Yaşamın devam etme olanaklarını ortadan kaldırarak ortaya çıkıyor. Bu durum açlık, yoksulluk, göçler ve göçlerin getirdiği savaşlara yol açacaktır. İnsanlığın tek bir çıkış noktası var. Kapitalist modernite ortadan kalkarak toplumsal ekoloji çerçevesinde demokratik, komünal, yerinden yönetim anlayışıyla ihtiyaç temelli bir üretim ve tüketim ilişkisini hayata koymak.”
‘Ekolojik yıkımı ortadan kaldırma potansiyeli insanlıkta’
Bu anlayışa karşı Öcalan’ın ortaya koyduğu toplumsal ekoloji perspektifinin bulunduğunu söyleyen Türkay, bu perspektifi diğer yaklaşımlardan ayıran en büyük özelliğin ise tarihsel okumada yaptığı birinci doğa ve ikinci doğa ayrımı olduğunu vurguladı.
Birinci doğanın tarım toplumu öncesi dönem, ikinci doğanın ise yerleşik hayata geçiş ile başlayan dönem olduğunu aktaran Türkay, “İkinci dönem ile insanlığın yerleşik hayata geçmesi, sonra sanayileşmeyle birlikte doğa tahribatını korkunç boyutlara taşıyan ve kapitalist moderniteyle geri dönülmez bir iklim aşırılıklarıyla karşı karşıya kalınan bir dönemi tarif eder. Örneğin biomerkezci bakış açısı sorunu insana bağlar ve ekolojik dengenin bozulmasının sebebini insanlık olarak görür. Ama toplumsal ekoloji işi kapitalist moderniteye oturtur ve sadece sınıf çelişkileri üzerinden değil, aynı zamanda erkek egemen anlayışın üzerinden bir geçmiş tarifi ve politik okuma yaparak ekolojik tahribatın nerede başladığını söyler. Ekolojik yıkımı ortadan kaldıran ve doğayla barışık bir yaşamı kurma potansiyelinin yine insanlıkta olduğu gerçekliğini ortaya koyar. Sadece sorunu bulan ve çözümüne karşı net bir şey söylemeyen bakış açısının reddiyesi üzerinden başka bir perspektifi ortaya çıkardı” diye belirtti.
‘Rojava’ya sahip çıkma yaşam umuduna sahip çıkmadır’
Bu anlayışla Rojava’da bir deney yapıldığını dile getiren Türkay, Rojava’nın kapitalist moderniteye teslim olmayan insanlığın biricik umudu olduğunu söyledi. Burada kurulan demokratik modernite fikriyatının sınırları aşarak Avustralya’dan Kanada’ya, Yeni Zelanda’dan Avrupa’nın neredeyse bütün şehirlerine yayıldığını kaydeden Türkay, “Dünyanın her yerinde Önderliğin (Abullah Öcalan) savunmaları, toplumsal ekoloji, demokratik modernite okunuyor. Bunlar yapılıyorsa Rojava fikriyatının dünyanın heryerine taşırılma gayretidir ve bu gayret belli bir aşamaya gelmiştir. İnsanlık Rojava’ya ne kadar sahip çıkarsa aslında kendi özgürlükçü, demokratik, ekolojik yaşam umuduna sahip çıkacak” vurgusunu yaptı.
‘Öcalan’ın özgürlüğü ekolojik yaşam için oldukça kritik’
Bu fikirleri yayan Öcalan’a ise dünyada başka örneği olmayan, uluslararası hukuk zeminin ortadan kaldırıldığı bir tecrit uygulandığını kaydeden Türkay, Öcalan’ın demokratik, kadın özgürlükçü, ekolojik temelde yaşamı değiştirecek fikrin en önemli üreticilerinden olduğuna dikkati çekti.
Bu fikriyatın tüm insanlığın kurtuluşu olduğunu söyleyen Türkay, “Önderliğin fiziki özgürlüğü ekolojik yaşam adına kritik ve önemlidir. Önderlik kapitalist moderniteyi paramparça eden bir fikrin en önemli çözümleyicilerinden. Dolayısıyla korktukları, bu fikrin insanlık tarafından benimsenmesidir. Dolayısıyla ekolojik, kadın özgürlükçü, demokratik yaşamın olanağı ve umudunu yükseltmek için Önderliğin özgürlüğü için mücadele etmemiz gerekiyor. Ekolojik yaşam ve toplumsal ekolojinin hayat bulması ile Önderliğin özgürlüğü birbiri ile doğrudan bağlantılıdır” diye konuştu.
Tolga Güney /MA