HDK Ekoloji Meclisi, Dünya Çevre Günü’ne ilişkin yazılı açıklama yaparak ‘Doğanın metalaştırılması, küresel adaletsizliklerin, eşitsizliklerin derinleşmesi sürdürülemez hale gelmiştir’ dedi
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Ekoloji Meclisi, Dünya Çevre Günü’ne ilişkin yazılı açıklama yaptı. Birleşmiş Milletler tarafından 1972’de ilan edilen Dünya Çevre Günü’nün “Ekolojik Yıkım Haftası” olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altı çizilen açıklamada, tüm dünyada salgından dolayı 381 bin 175 kişinin, Türkiye’de ise 4 bin 609 kişinin hayatını kaybettiği hatırlatıldı.
Bu süreçte küresel olarak yaşanan gelir adaletsizliği, işsizlik ve adaletsizliğin daha da artığı kaydedilen açıklamada, “Kuraklık, ‘7’nci kıta’ adlandırmasını hak edecek kadar büyük çöp kıtaları, sürekli artan karbon emisyonları, artan aşırı iklim olayları, ormansızlaşma, biyoçeşitlilik kaybı da büyümektedir. Hükümetlerin, şirketlerin, Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve daha birçok uluslararası örgütün 1970’lerden beri ‘büyümenin sınırları’, iklim krizi, gıda krizi üzerine yayınladıkları ‘sürdürülebilir kalkınma’ raporları, açıklamaları, gerçekleştirdikleri zirveler doğadan ve insanlıktan yana bir gelişme yaratmamıştır. Bilakis doğanın metalaştırılması, küresel adaletsizliklerin, eşitsizliklerin derinleşmesi sürdürülemez hale gelmiştir” denildi.
En fazla ekstrem olay yaşanan yıl 2019
BM Çevre Programı (UNEP)’in, Paris Anlaşması’nın 1,5 derece hedefinin tutturulması için önümüzdeki 10 yıl boyunca yılda yüzde 7,6’lık küresel emisyon azaltımı yapılması gerektiğine dair açıklamaları üzerinde de durulan açıklamada, bunun bir işe yaramadığı ifade edildi. Bu konuda “İki milyar insanın temiz su kaynaklarına düzenli erişimi yok. Son 50 yıl içinde karasal türlerin popülasyonlarında yüzde 38, deniz türlerinin popülasyonlarında yüzde 36 azalma olurken, en fazla kayıp yüzde 81 ile sulak alanlarda yaşandı. 2019 yılı, Türkiye’de 935 ile en fazla ekstrem olay yaşanan yıl oldu. 2019’da kaydedilen aşırı hava olaylarının başında yüzde 36 ile şiddetli yağış-sel ve yüzde 27 ile fırtına geliyor. Diğer olaylar ise yüzde 18 ile dolu, yüzde 7 ile yıldırım, yüzde 5 ile şiddetli kar, yüzde 3 ile heyelan, yüzde 1 ve daha az oranlarda çığ, orman yangını, kum fırtınası ve sis olarak gerçekleşti” diye belirtildi.
‘Büyük endüstrilere para aktarma’
Korona salgınının neden olduğu 3 aylık durgunlukla birlikte karbon miktarının azaldığı, sakinleşen deniz ve kıyı trafiğinin canlı yaşamın hemen görünür hale geldiğine dikkat çeken Ekoloji Meclisi, “Karşı karşıya olduğumuz krizin geçici, dışsal etkenlerle önlenemeyecek olduğu açıktır. Küresel kapitalizmin sürekli negatif sinyaller verdiği bir ortamda, hükümetler ‘ucuz doğa’ ve ‘ucuz emek’ ilkelerinden taviz vermeden enerji, ulaşım ve inşaat gibi büyük endüstrilerin yerleşik versiyonlarına para aktarmaya devam etmektedirler” dedi.
‘Ara verilmeden ekolojik yaşam alanlarına saldırıya devam edilmektedir’
Türkiye’de de durumun benzer olduğunun altı çizilen açıklamada, “Dünyanın 18’inci büyük ekonomisine sahip olmakla övünen Türkiye sermayesi, ‘çevre performans indeksinde’ 180 ülke arasında 108’inci sırada yer alarak gerçek durumunu ortaya koymaktadır. Ara verilmeden ekolojik yaşam alanlarına saldırıya devam edilmektedir. AKP hükümeti, iktidara geldiği günden bu yana çevre düşmanı bir politika izleyerek Türkiye’nin bütün bölgelerinin doğasını, ormanını, tarım alanlarını, akarsularını, göllerini, sulak alanlarını, denizlerini, kesin korunması gereken kültürel ve tarihi alanlarını, milli parklarını enerji, maden ve inşaat şirketlerinin kullanımına sunmuştur. 3’üncü Köprü ve 3’üncü Havaalanı gibi mega projeler hem büyük bir doğa katliamına hem de işçi katliamına neden oldu. Şimdiye kadarkilerden daha büyük bir borç yükü, işçi katliamı ve doğa yıkımı getirecek olan Kanal İstanbul Projesi’nin ilk ihalesi de korona salgınının şok etkisi fırsat bilinerek gerçekleştirildi. 2 bin yıllık Hasankeyf’i ve milyonlarca yıllık Dicle vadisi yok ederek bir başka doğa ve kültür katliamı olarak tarihe geçecek olan Ilısu Barajı’nın resmi açılışı da salgın gerekçeli yasakların ve hareket kısıtlamalarının gölgesi altında yapıldı” ifadelerine yer verildi.
‘Ekolojik yıkımı durdurmamız, daha çok örgütlenmemize bağlı’
Türkiye’de son 50 yılda 36 gölün kuruduğunu belirten Ekoloji Meclisi, Salda Gölü’nün koronavirüs gerekçesiyle ziyarete kapatılıp, kepçeler ve kamyonlarla tarumar edilmediğini kaydetti.
Yine 400 binden fazla ağacın yok edildiği Kazdağları’nda maden ruhsatı uzatılmadığı halde şirketin ormandaki işgaline devam ettiğine dikkat çekilen açıklamada, “Bu işgale onay verenler orada orman nöbeti tutan direnişçilere cezalar kesmeye devam ediyor. Bütün bu veriler, kapitalizmin sadece kâr oranlarını düşündüğünü, insanlığın ve doğanın kurtuluşunun ekoloji mücadelesinin başarısına bağlı olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Krize acil çözüm için, iktidarlara, şirketlere doğa ve toplum düşmanı projelerini yaptırmamak için direnmekten başka çaremiz yok. Yeni bir yaşam için ekolojik yıkımı durdurmamız, daha çok örgütlenmemiz, daha fazla meclisleşmemiz gerekiyor” denildi.