Termik santraller, kömür, mermer ocakları Muğla’da denizi kirletti, zeytinlikleri kuruttu, ne su ne de temiz hava bıraktı. Ekolojistler, ‘Nefes alamadıktan sonra para ne işe yarar?’ diyerek tepki gösterdi
Ekolojik talanın hız kesmeden devam ettiği kentlerden birisi olan Muğla’da yurttaşların karşısına her gün yeni bir “proje” ile çıkılıyor. Kıyıları imara açılan kentin, dağları maden ve enerji şirketlerine, özel koruma alanları ise turizm şirketlerine peşkeş çekilmiş durumda. Köyceğiz ilçesinde bulunan Sandras Dağı yıllardır bölgede bulunan madenlerle adeta delik deşik edilirken, dağın yüzde 94’ü madenlerle ruhsatlandırıldı. Yine Milas ilçesinde ki Bargilya Tuzlası Sulak Alanı Ağaoğlu, Marmaris Kızılbük’te milli park Sinpaş’ın talanına terk edildi.
Milas’tan Fethiye’ye, Datça’dan Kavaklıdere’ye kadar tüm kent talan edilirken, bir yandan da ekoloji örgütlerinin mücadelesi de sürüyor. Son olarak 6 Kasım’da Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) öncülüğünde Menteşe ilçesinde bir araya gelen Muğlalılar talana karşı büyük bir miting gerçekleştirdi. Muğlalılar, talana karşı Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney’e (MA) konuştu.
Kıyılar işgal ediliyor
Muğla Ula ilçesinde yaşanan tahribatlara karşı mücadele eden MUÇEP Gökova Meclisi Eş Sözcüsü Serdar Denktaş, Gökova bölgesinde yaklaşık 5 yıldır hükümetin doğaya, kıyılara, ormanlara saldırdığını söyledi. Saldırının doğal sit alanlarının derecelerinin düşürülmesiyle başladığını kaydeden Denktaş, “Böylece birçok kıyı alanı ve korunan alan yapılaşma baskısı altına girdi. Bunun yanında Akyaka’ya bir çevre yolu projesi var. Bu proje Muğla Valiliği tarafından kesin korunacak alan statüsündeki bölgede orman yolunu temizleme adı altında bir çalışmayla başladı. Daha sonra bu çalışmanın bir otoyolun altyapısı olduğunu öğrendik. Bununla ilgili vali hakkında suç duyurusunda bulunduk. Yine kıyı işgalleri var. Gittikçe kıyılar özelleştirilerek halkın kullanım alanları ticarileştiriliyor. Akyaka’da bunlardan payını aldı. Akyaka Orman Kampı bu sene şezlong işgali altındaydı. Ücret ödemeden kıyılardan denize girmek imkânsız hale geldi. Buna karşı da eylemler yaptık. Yasal süreçler başlattık” dedi.
İklim göçleri başladı
İklim krizinin artık somut bir gerçek olduğunu dile getiren Denktaş, hükümetler ve yerel yönetimlerin radikal politika değişikliklerine gitmesi gerektiğini vurguladı. “Bunun bu şekilde devam edemeyeceği çok açık” diyen Denktaş, “İklim göçleri yaşanmaya başladı. Su krizi, biyolojik çeşitliliğin yok olması, uluslararası örgütlerin hazırladıkları raporlar bunu net olarak ortaya koyuyor. Krizden çıkışın tek yolu doğayı değiştirmeyecek politikaların hayata geçmesi” diye belirtti.
Limanlar denizi kirletiyor
MUÇEP Datça Eş Sözcüsü Asım Yaman da, Özel Çevre Koruma Alanı olan ilçede özelleştirmelerle talanın sürdüğünü aktardı. Yine ilçede deniz suyunun rejenerasyonla tuzdan ayrıştırılması projesine de karşı olduklarını kaydeden Yaman, bu işlemin denizi kirlettiğini ve ekosistemini bozduğunu söyledi. İlçenin bir diğer sorunun da yat limanları olduğuna dikkati çeken Yaman, limanların halkın denize gireceği alanları kısıtladığı ve korkunç bir deniz kirliliğine yol açtığını vurguladı. Yaman, Muğla’nın sorunu olan orman yangınları için de mücadele ve müdahalelerinin olduğunu ifade etti.
Ekosistemi korumak için tüm insanların harekete geçmesi gerektiğini vurgulayan Yaman, şunları söyledi: “Eko kırımla beraber tüm doğa yok ediliyor. O nedenle insanlara büyük iş düşüyor. İnsanların, sesi çıkmayan canlıların sesi olması gerekiyor.”
İnşaat halinde bile zararlı
Deştin Çevre Platformu üyesi Burcu Özdemir, Deştin ve Bayır Mahallelerinde yapımına devam edilen ve onlarca köyü etkileyecek olan çimento fabrikasına karşı mücadele ettiklerini ifade etti. Fabrikanın 53 dönümlük bir alanda yapılmaya başlandığını kaydeden Özdemir, fabrikanın henüz inşaat halindeyken bile büyük zararlar verdiğini ve bölgede zeytinlerin yetişmediğini söyledi.
“Zaten yangınlarla zarar gören ormanlarımız fabrikayla tamamen yok olacak” diyen Özdemir, “20 bin insanın geçim kaynakları ve yaşam alanları yok olacak. Bu süreç bizim hem geçim hem de yaşam kalitesi olarak düşmemize neden olacak” ifadelerini kullandı.
Verimli topraklara işgal
Yatağan’daki bir diğer sorunun da mermer ocakları olduğunu belirten Özdemir, su kayaklarının ciddi oranda azaldığına dikkati geçti. Özdemir, “Mermer ocaklarının yapıldığı her yer verimli topraklar. Buraların yok olması demek üretimin azalması demek. Git gide genişleyen bir sanayi ‘gelişmesi’ var. Ama bu gelişme değil geriye götüren bir durum” diye aktardı.
Sömürgecilik
Mermer ocağı, termik santral ve kömür ocaklarının insanların yaşam alanlarını yok ettiğini vurgulayan Özdemir, “Sömürgecilik artık silahla değil de ülkelerin doğasına zarar vererek yapılıyor. Bunun sonucunda dünyanın gıda ve su kıtlığı yaşamasının tüm ülkelere yayıldığını görüyoruz. Artık varlıklı ülke parayla değil doğal kaynaklarla ölçülüyor. Toprağa ne atsan yeşeren bir ülkede bu denli ekolojik yıkımın son bulması gerekiyor” diye belirtti.
Buna son versinler
Akbelen ormanları için mücadele eden İkizköy Çevre Komitesi’nin üyesi Ayçe Çoban, kömür ocaklarının zeytinlikler, toprağı, hayvanları, ekmek ve sularını ellerinden aldığını vurgulayarak, “Ekmeğin, suyun üzerinden enerji mi üretilir? Buna bir son versinler. Ekmek, su mu önemli? Enerji mi önemli? Nefes alamıyoruz. Dinamitler atılıyor, evlerimiz çatladı, üzerimize yıkılacak diye korkuyoruz. Kömür nedeniyle astım, koah, kanser hastası olduk. Çok zor durumdayız. Yaşıyoruz ama nasıl yaşıyoruz bizde bilmiyoruz” dedi.
Havamız temiz olsun
Artık yağmurun yağmadığını, iklimin değiştiğini belirten Çoban, “Cebimiz kömür parasıyla dolu olsa neye yarar. Dünya var olalı kaç zaman oldu, önceden böyle mi yaşanmış? Yerin altını üstüne getirmekten vazgeçsinler. Enerji, zenginlik diye tutturdular. Fakir kalalım ama havamız temiz olsun. Bizim için temiz hava çok önemli. Bizim önce tütünümüz, pamuğumuz bitti. Şimdi de zeytin bitecek. Nefes alamadıktan sonra para ne işe yarar? Biz bir gün birisi bizi anlarda bunlara ‘dur’ der diye son nefesimize kadar devam edeceğiz” diye konuştu.
MUĞLA