Ekolojiyi kısaca yaşam bilgisi diye tanımlarız. Toplumsal ekoloji ise insanın insana, insanın doğaya olan her türlü tahakkümünü reddeden, her türlü hiyerarşi ve bürokrasiye ve her türlü cins, tür ayrımını karşı duran, birlikte-barışık, yardımlaşan, dayanışmacı olan ve demokratik sosyalizmi savunan bir yaşama modelidir.
Konuya bin-bang’le başlamayacağım daha yakın bir zaman dilimiyle anlatmaya çalışacağım. Tarihini Sümerlerle başlatan kapitalist paradigma, beş binyılda kadını düşüren tahakkümü ve hiyerarşiyi yaşamsallaştırmıştır. Su buharından enerji elde etmesiyle hortlamıştır. Varlığını üç temel üzerine inşa eden kapitalizm endüstriyalizme de kavuşmuştur artık. Yüzlerce kişinin emeğini sömürebilecek bir sanayiye sahiptir artık. Aşırı kâr kaçınılmazdır. Her şey tamamdır. Geriye varoluşunu devam etmesi gerekir bunun içinde bireyi, toplumu ve doğayı metalaştırmaya başlayacaktır. Kent, tarım, su, enerji, ekonomi, eğitim, çevre, sağlık, ormanlaşma gibi tüm alanlarda bütüncül saldırılara hazırdır.
Ulus devlet en önemli ayağıdır artık.1900’lı yıllar geniş, devasa imparatorlukların yıkılmasına tanıklık eder yerine daha etkin yönetim ve sömürüye uygun ulus devletler inşa edilir. Gelirsek Türkiye’ye o da Osmanlı’nın son demlerinde; 1900’lı yıllarda ulus devlet ile tanışır. Emperyalist devletlere yakın olan ittihatçılar üzerinden yürür bu süreç. Avrupa, Amerika hayranlığı ile tanımlansa da o dönemde; mesele ulus devlete geçiştir aslında. 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, SSCB dağıtılması, Balkanlardaki bölünmeler… Tüm bunlar ulus devlet süreçlerinin işlemesidir.
Türkiye’de gayri-müslimin yok edilmesi, göçertilmesi ve asimilasyonu ulus devleti inşa çalışmalarının parçasıdır. Teklik, tek tipçilik; tek dil, tek ırk, tek millet ve nihayet ulus devlet. Bu teklik öyle yaşama girmiştir ki; okullarda sabah sırası, andımız, askeri nizam, bu nizama uygun kentler, parklar hatta ağaçların dikimi ve nicesi… On yıllarca doğa-insan birlikte barışık yaşamış çok ses çok renklilik, çeşitlilik esas olmuştur doğal yaşamda ve demokratik bir yaşam hakimdir.
Ulus devlet için sorun tam da burada başlar. Koçgiri, Şeyh Sait, Dersim isyanlarından sonra tek tipleştirilemeyenler için Şark Islahat Planı ve bir dizi plan politika; yok etme, göçertme ve asimlasyon amaçlı devreye girer. Temel amaç ulus devlet inşası ise gerisi gerekliliktir. Bu politikalar güvenlik, su ve enerji politikaları üzerine kurulur.
Bunun için birçok teşkilat ve genel müdürlükler kurulur. Amaç göçertme ve toplumsal bağın kesilmesi. Bunun ilk adımı 1970’lerle birlikte su politikası uygulanmaya başlar. Tarımsal sulama ve enerji ihtiyacı söylemi ile dünya literatürüne giren güvenlik barajları adı altında devasa ölçekte göçertme temelli barajlardan oluşan su politikaları. Güvenlik adı altında orman yangınları ve ağaçları yok edilmesi. GAP projesi, orman yangınları, barajlar bunlar hep aynı esasta hareket eden çalışmalardır.
Bu yüzden; su, orman, kurt-kuş ve doğal yaşamın korunması salt çevrecilik olarak algılanması eksiktir. Kapitalist modernist sistem saldırıları bütüncüldür ve bu saldırılara karşı bütüncül bir mücadele hattı örülmelidir. Ekoloji mücadelesi o yüzden politiktir ve radikal bir demokrasi mücadelesi olup anti-kapitalisttir.