Ekolojinin ne olmadığına dair en güzel anlatım şu Kürtçe diyalogda saklı olabilir. -Min fêmnekir ev ekolojî çiye? (Ben anlamadım bu ekoloji nedir) – Pincare, gundî pincare. (Ottur köylü ot) Yine Kürtçe’den devam edersek ekoloji yerine ısrarla; Havirnasî (Çevrebilme), Havirparêzî (çevre koruma), Heremparêzî (Çevre-bölgekoruma) hatta Xweza (Doğa) ve Erdnîgarî (Coğrafya) bile kullanılır.
Türkçe’de ise çevre bilimi olarak tanımlanır hatta dilbilgisi düzeltmelerinde ısrarla ekoloji yerine çevre bilim kullanın diye baskı yapar yazım programları. Birçok kaynakta da doğa bilim diye çevrilmiştir. Ne Kürtçe’de ne de Türkçe’de bilimsel bir kelimeyi ısrarla çevirmemek gerekir, her iki dilde de ekoloji olarak kullanmak daha doğru olur. Ekoloji ve çevrecilik arasındaki farklılığa değinmek gerekiyor. Sistemin kendine evirme, kendine göre şekillendirme çalışmaları başarılı olmuş denebilir. Biz ekolojistler ısrarla çevreci, doğasever kalıplara sokuluruz.
Bir yerde doğa tahribatı varsa buna yangınlar da dahil itfaiye değil de biz aranırız ve az çalışıyoruz diye suçlanırız. Elbette bunlar doğru olan ama eksik tutumlardır. Çevrecilik dar kalıpları olan; birey, toplum ve doğayı meta olarak gören, insanı odağına alan ve sürdürülebilirlikle aşırı kâr ayağını besleyen bir anlayıştır.
İnsan dışı tüm canlı-cansız yaşam insan için vardır anlayışı hakimdir. Kapitalizmin kendine karşı gelişebilecek tüm olguları iyi niyetli aktivistlerce ele geçirir. Aşırı kâr ayağını beslemek adına sürdürülebilirlik kavramını sanki doğa ve insan dengesini koruyormuş edasıyla insanlara servis eder. İnsan neslinin canlı türünün %83’ünü yok ettiği söylense de; bu yok ediş son iki yüz yılda olmuştur.
Bu süreçte kapitalizm denen illet eliyle insana yaptırılmıştır. Kapitalizm her canlı türünü korumaz, -popülasyon dengesi ve ekosistemde zincir koparsa diğer türler risk altına girer- burada amaç sömürüyü sürdürülebilir kılmaktır; kimin, neyin neslinin tükendiğiyle ilgilenmez.
Her ormanı, her ağacı, her suyu, her kuşu korumaz, göstermelik çalışmalar yapar ve kurumları eliyle de oluşabilecek tepkileri kontrol altında tutar. Bunu da hibe ve kredi veren kurumları yoluyla yapar. Komün, komünal paylaşım zamanla Alman usulüne çevrilerek; herkes adisyonu kadar ödesine evrilip içi boşaltıldıysa, bugün de ekoloji sistemce bilinçli kullanıcılarla aynı şeyi yapıyor. Entelektüellik adına birçok noktada da çevrecilik yerine ekoloji kullanılarak popülizme kurban edilir. Özü çevrecilik olan birçok yazı ve söylem de ekoloji denilerek servis ediliyor.
Demokrasi ve emek alanında rüştünü ispatlamış birçok kurum ve kişi de bilinçli bir şekilde sistemi destekleyerek ekolojinin içini boşaltmaya çalışır. Ekolojiye gelirsek; Ekoloji Yunanca’da oikos (evcik) ve logos kelimelerinden oluşur. Alman biyolog Haeckel tarafından biyolojiden ayrılıp bilim olarak kabulüne başlanılmıştır. İnsanın insanla, insanın doğayla olan tüm ilişkilerini konu alır ve yaşam bilgisi olarak tanımlanması doğru olur. Her türlü hiyerarşi, tahakküm ve bürokrasiyi reddeder. Ekoloji doğa-insan birlikte-barışık, dayanışmacı bir yaşamı öngörür. Binlerce yıl bu denge olabilmişse, bundan sonra da bu temelde inşa edilebilir anlayışındadır.
Doğa, toplum ve birey üzerindeki tüm tahribatlar ile çevre, sağlık, kentleşme, su, orman, tarım, ekonomi, tüketim alışkanlıkları ve yaşama dair tüm konular dolaylı ya da doğrudan ekolojinin çalışma alanıdır. Bu durumda sadece çevre ya da doğa savunucusu olarak şekillendirmek yanlış olur. Ekolojide bir baraja karşı duruşun altında; göçertme, hava koridoru, suyun ticarileşmesi, endüstriyalizm, ucuz işçilik, tarihseltoplumsal hafızanın silinmesi, yanlış tarım politikaları, flora-fauna, yaşam ve barınma hakkının gaspı gibi birçok başlıkta karşı duruş vardır. Kapitalizmin sömürü politikalarına karşı bütüncül bir mücadele ağı örülür.