Neoliberalizm yaldızlı çuvalın içine doldurduğu ve ismini de ‘Sivil Toplum Kurumları’ adıyla lanse ettiği yapılanmalar yani STK’ları düzeninin birer ‘güler yüzü’ ve ‘rıza üretme’ araçları olarak destekliyor. Yaldızlı çuvalın içinde sanayiciden insan hakları yapılarına; siyasi partilerden çevre örgütlerine kadar kendini sivil toplum kuruluşu olarak adlandıran yapılar aynı torbaya atılıp aynılaştırılarak sistemin birer manivelası haline getiriyor.
Birçok STK’da çalışanların kapitalizmin birer çalışanı ve toplum üzerinde birer rıza üretme aracından başkaca bir işleve sahip olmadığı görülüyor. Bir diğer STK grubu ise gönüllülük esasına göre bu yapılarda yer alır. Böylece hem sosyalleşmekte hem de sistemden rahatsızlığını bu genellikle steril sosyalizasyon içinde dile getirmeye çalışarak rahatlamaya çalışıyor.
Sermaye birikim süreçlerinin bekası adına STK yapılarına fonlar aracılığıyla paralar aktarıp buralarda her ne kötülük peşindeyse, toplumsal ‘rıza üretimini’ amaçlar. STK etiketli örgütleri temsil eden ve en çok sesi duyulan bu kişiler, kapitalizmin sarmalında gerçeklerin görünmez kılınmasına bilerek ya da bilmeden hizmet ederler. Bu yapıların çok önemli bir kısmı güdümlü bir yapılanma içerisinde belli merkezlere bağlı çalışmaktadırlar.
Bu durum hem ekoloji mücadelesi içinde hem siyasi partilerde hem de diğer birçok kurumda kendisini gösterir. Bu kesimleri sarmalın farklı dişlisi haline getiren kapitalizm, karmaşık gibi görünen bu süreçte istediğini almaya devam etmektedir. Demokratik Kitle Örgütleri (DKÖ) ile Sivil Toplum Kuruluşları (STK) basit sıradan bir ayrışma değildir. Sol-sosyalist yapıların bile ağızlarına pelesenk ettikleri STK kavramıyla ve ‘bilim’ adına kapitalizmin birçok kötülüğüne ‘rıza üretme başarısı’ sağlanmıştır.
Bizim gibi baş kesen uygulamaların sürdüğü ülkelerde kapitalizmin güler yüzlüleri bile pek sevilmez. Hatta tehlikeli bulunup türlü saldırılara maruz kılırlar sol kesimlerin ilgileri de burada başlar. Demokrasinin beşiği diye adlandırılan ülkelerden biri olan Fransa, devrimci çevre örgütlerine savaş açarken, Türkiye’de ise eylemliliği yasalar çerçevesinde sürdüren STK’lara dahi tahammül gösterilmez.
Fransa’da kapitalizmin neden olduğu ekolojik yıkımlar karşısında dava peşinde koşmak yerine devrimci bir tarzda örgütlenmeye karar veren ve Fransa’da ciddi bir güç haline gelen ‘Soulevement de la Terre’ (Toprak için ayaklanma) örgütünü Fransa hükümeti kapatmak amacıyla harekete geçti. Fransa hükümetinin bu kararı alma nedeni, sermaye ve onun polisinin saldırılarına karşı güçlü ve kitlesel direnişler örgütleyebilmesidir.
Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin, Bakanlar Kurulu’na “Soulevement de la Terre”nin fesih kararını sunarken örgütü kapatma gerekçesinde, “Hukuk devletinde şiddete başvurmak meşru değildir” denildi. Şiddet olarak gösterilen şey ise, doğal alana polis eşliğinde ve iş makinalarıyla yapılan gerçek saldırıya karşı haklı ve bir o kadar güçlü bir direniş göstererek saldırı yapanları geri püskürtmeleri ve toprağı, ormanı, suyu, yaşamı savunmaları şiddet olarak sınıflandırılmakta.
Soulevement de la Terre, 17 Haziran’da La Chapelle köyünde ormanların ve tarım arazilerinin yok edilmesine neden olacak olan Fransa’nın Lyon ve İtalya’nın Torino kentleri arasında hızlı tren hattı inşası projesine karşı güçlü bir gösteri düzenlemişti. Polisin saldırı düzenlediği gösteride eylemciler güçlü bir direniş göstererek polisi püskürttü. Kapatma kararının da bu direniş sonrasına gelmesi dikkat çekici bir durum.
Fransa’da devrimci bir tarzda örgütlenen Soulevement de la Terre’ye kıyasla Türkiye’de mistisizmi temel alan birçok STK etkin olarak çalışma yürütmektedir. Türkiye’de ‘organik beslenelim’, ‘ekolojik çiftlik veya köy’ gibi vurgularla ortaya çıkan yapıların yanında, ‘yeşil düşünelim’ vb. söylemler kullanan yapılar mevcuttur. Bu yapılar sorunların toplumsallaşması önünde barikat oluştururken, toplumun diğer sorunlarının ekolojik yıkımlardan bağımsız yaşananlarmış gibi bir algı yaratılıp, kapitalizmin çok yönlü saldırılarının maskelenmesine bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmektedir.
Fransa’da devrimci tarzda örgütlenen Soulevement de la Terre’nin ortaya çıkması bir tesadüf değildir. Kapitalizmin adeta can çekiştiği bir dönemin içinden geçiyoruz. Yaşama dair ne varsa metalaştırarak sermaye birikimini büyütmek ve olabilirse sürekli hale getirmek, kapitalizmin dizginsizce süren ve büyüyen saldırılarının başlıca nedenidir. Dünyada süren ekolojik krizi görünmez kılıp, ekolojik krizin sadece sonuçlarından biri olan küresel iklim değişimine sözde çare üretmek adına attıkları her adım sermaye çıkarları içindir.
Sermaye çıkarları dışında atılan adımlarda iyi niyet aramak için ancak ‘STK’ olunması gerekmektedir. Türkiye’de STK’lara bile tahammül göstermeyen iktidar ise ekonomik anlamda büyük bir açmazı yaşarken, çözmek şöyle dursun bir nebze nefeslenmek için bile karşısına çıkan her engeli ezmek istemektedir. Önümüzdeki süreçte iki çizgi belirlenecek. Bunlardan biri STK’lar eliyle sermaye çıkarları uğruna halkta ‘rıza üretmeyi’ sağlamaya çalışanlar, diğer yanda ise halka sadece yalın gerçeği aktaran ve bu bağlamda örgütlenmeleri yaratanlar olacaktır.