Arif Mostarlı
Ekmek deyince, binlerce, belki de on binlerce yıllık bir maceradan söz ediyoruz. İşin ucu muhtemelen ateşin bulunuşuna dayanıyor ve onun ardından ilk insanlar su ile ıslatılmış tahılların pişirilmesinin mümkün olduğunu şüphesiz birçok deneme yanılmadan sonra keşfediyorlar. Aradan geçen binlerce yılda, işin tekniğinin gelişmesine bağlı olarak türleri çeşitlenirken, bir yandan da ekmeğin tüketimindeki sınıfsal ayrımlar şekilleniyor. Öyle ki, son gelinen aşamada, küçük bir azınlık, ekmek tüketimini azaltırken, milyarlarca insanın hâlâ en temel beslenme biçimi ekmekten başkası değil. O yüzden de, politik iktidarlar bu ekmek işinde dikkatli olmaya, halkı kızdırmamaya çalışırlar.
Ekmekle oynarsan…
1977’de Enver Sedat’ın hatası buydu işte!
Aslında hikâye 1974’te başlamıştı. Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, ‘açık kapı’ veya ‘İnfitah’ politikası izleyerek bir dizi ekonomik düzenlemeye girişti. Özel sektörde yabancı yatırımı teşvik etmek isteyen Sedat, büyük çaplı kamulaştırmalar ve çok az özel yatırımla işleri yürüten eski lider Cemal Abdül Nasır’ın politikalarını tersine çevirmeye çalıştı.
Aslında işin siyasal bir yanı da vardı. Sedat, Sovyetler Birliği ve Batı arasında ‘tarafsızlık’ noktasında duran ve Sovyet yardımlarıyla birçok projeye imza atan Nasır’ın tersine ABD’ye yakınlaşmak ve çok uluslu şirketleri ülkeye çekmek niyetindeydi. Sedat, devlet tarafından işletilen büyük firmaları özelleştirerek ve Nasır döneminde kamulaştırılan arazileri eski sahiplerine iade ederek işe başladı.
Ancak bunun bir bedeli vardı. IMF ve Dünya Bankası direktifleri! 1976’nın sonlarında Sedat, gıda maddeleri ve diğer temel mallar üzerindeki devlet desteğinin azaltılması koşuluyla Dünya Bankası’ndan bir dizi kredi aldı. 17 Ocak 1977’de hükümet, başta un, pirinç ve yemeklik olmak üzere yaklaşık yaklaşık 30 milyon sterlin değerinde desteği kaldırmayı ve kamu çalışanlarının ikramiye ve maaş artışlarını iptal etmeyi planladığını duyurdu. Bu hemen hızlı fiyat artışlarına yol açtı.
Emekçiler sokakta
Duyuruya tepki sert oldu. Sabahın erken saatlerinde Kahire çevresindeki fabrikalarda, Helwan’da, Shoubra el Kheima’daki işçiler, işyerlerini işgal ederek sokaklara çıktılar. Ain Shams Üniversitesi’ndeki mühendislik öğrencileri ve Kahire Üniversitesi’nden memurlar ve öğrenciler de Meclis’e bir yürüyüş düzenledi. Göstericilerle polis arasında çatışmalar çıktı ve miting zorla dağıtıldı.
Olaylar Kahire ile sınırlı kalmadı. İskenderiye’deki fabrika işçileri gösterilere ve grevlere öncülük etti ve birkaç gün içinde ayaklanma Mansoura, Quena, Süveyş, Aswan ve birçok bölgeye yayıldı. Demiryolu hatları kesildi ve raylar kapatıldı, tren istasyonları ateşe verildi ve polis karakollarına saldırıldı. Oteller, mağazalar, kumarhaneler ve üst sınıf semtler, iktidardaki Mısır Arap Sosyalist Partisi’nin Kahire’deki genel merkezinin ateşe verilmesi halkın öfkesinin ifadesiydi. İçişleri Bakanlığı’na ulaşmaya çalışan kalabalıkların üzerine ateş açılırken, bazı bölgelerde göstericiler polis karakollarından silah ve mühimmat ele geçirdi.
Genelde önce tek bir fabrikadaki eylemci işçiler bölgedeki diğer fabrikaları gezerek başkalarını onlara katılmaya ikna ediyor, kalabalıklar hızla çoğalıyordu. Bu arada, bankalara ve hükümet binalarına yönelik saldıran göstericilerin karakolları ve silahları ele geçirmesinden korkan polis, çıldırmış gibiydi. Her yürüyüş girişimi ateş açılarak karşılandı.
Geri adım ve miras
Protestoların yoğunluğu ve hızla yayılması karşısında hükümet, ekonomik kararnamelerini 48 saat sonra, 19 Ocak gecesi iptal etti ama olağanüstü hal emri verdi ve ordu birliklerini sokaklara sürdü. 19’unun gecesi de çatışmalar sabaha kadar devam etti ve birçok göstericinin ölümüne ve çok daha fazlasının tutuklanmasına yol açan yeni ayaklanmalar yaşandı. O günlerde kaç kişinin öldürüldüğü hâlâ tartışmalı bir konu. Resmi kaynaklarda 79 ölü ve 550 yaralıdan söz edilirken, çeşitli yerel kaynaklar yaklaşık yüzlerce kişinin hayatını kaybettiğini iddia ediyor.
Sonuçta Sedat, dersini almıştı biraz. Sert kemer sıkma önlemleriyle halk protestolarını kışkırtma konusunda temkinli davranmaya karar verdi ve 1978’de bir anlaşma yapsa da IMF’nin dayattığı politikalara tam uymamayı tercih etti; bunun karşılığı ise IMF’nin fonları azaltması oldu.
1977 ayaklanmasının asıl etkisi ise, geleceğe bir miras bırakması oldu. Daha sonraları, 1984’te İskenderiye’de, 1986’da Kahire varoşlarında, 1988-89’da ülkenin batı kentlerinde patlayan ekmek ayaklanmalarının ardı arkası kesilmedi. Daha sonra Mübarek rejimi altında da militan işçi sınıfı hareketleri birbiri ardına patladı. Ekmek kuyruklarında 11 kişinin kalp krizinden ölmesiyle başlayan 2008 ekmek isyanı, bunların en büyüğüydü. İşçi bölgesi olan Mahalla’nın öncülük ettiği ayaklanma sonucunda yüzlerce işçi tutuklanırken, rejim baskısını giderek artırdı. Ama süreç hiç kesilmedi ve 2017 ve 2019’da da öfke patlamaları yaşandı.
Sonuçta ekmek bu işte; çok dokunmaya gelmiyor. Birikiyor birikiyor ve patlıyor bir gün. Bizden söylemesi!