Rusya işçi ve köylülerinin “Bütün iktidarı Sovyetlere” devrettiği gün, yani 7 Kasım 1917, yirminci yüzyılın akışını belirledi. (Eski Rus takvimine göre 24 Ekim’e denk gelen) Bugün, Ekim Devrimi olarak anıldı.
7 Kasım günü Petrograd’da toplanmış bulunan 2. Tüm-Rusya İşçi ve Asker Sovyetleri (Konseyleri) Genel Kurulu, burjuvazinin Geçici Hükümet’ini devirerek, bütün iktidarı ellerine aldı. Başkent Petrograd’ın bütün kilit noktaları, geceden Kızıl Muhafızlar tarafından tutulmuştu. Kışlık Saray ele geçirilmişti. Böylece Sovyetler Kongresi’nin iktidarı ellerine almasının askeri güç yoluyla engellenmesi imkansız hale gelmişti. Ekim Devrimi’nin kendisi kansız bir geçiş biçiminde oldu. Bunda, burjuvazinin askeri inisiyatifinin Eylül ayındaki Kornilov darbesinde tükenmiş olması da rol oynadı. Bu askeri darbenin püskürtülmesinde Bolşevikler başrolü oynamıştı. Kerenski hükümeti son çare olarak başkent Petrograd’ı Alman ordusuna teslim etmeyi planlarken, Petrograd Sovyeti bünyesinde kurulan Devrimci Askeri Komite, kentteki bütün birlikleri kendisine bağladı.
318 yerel sovyeti temsil eden 649 delegenin katıldığı Kongre’de, 505 delege devlet iktidarının Sovyetler’e geçmesinden yanaydı (yüzde 77). Delegelerin 390’ı Bolşevikti (yüzde 60).
Ekim Devrimi’nin öngünlerinde, kırlarda soylulara ait malikaneleri basarak toprağı fiilen ele geçiren köylülüğün devrimci kabarışı yaşanıyordu. Bu başkaldırıyı yalnızca Bolşevik Partisi destekliyordu. Sovyet Kongresi “Toprak Kararnamesini” kabul ederek, toprak ağası soylu sınıfın sonunu getirdi. Rusya’da yüzyıllardır süren toprak ağalığı bir gecede ortadan kaldırıldı. Ekim Devrimi boyunca, kentlerdeki sosyalist devrime, kırlarda malikâneleri parçalayan bir köylü savaşı eşlik etti. Gerçekte SSCB bir işçi-köylü devletiydi. İşçi-köylü ittifakı 1930’larda köy komünlerinin (kolhoz) kurulmasıyla yeni bir içerik ve biçim kazandı.
Barış, Rusya halklarının en yakıcı talebiydi. Cephelerde yaşanan bozgunlar, canını veren yüzbinlerce köylü, kentlerde yaşanan açlık, halkı canından bezdirmişti. Çarlığın beklenmedik devrilişi, halkın savaşa öfkesinin de bir sonucuydu. Ne var ki, Şubat Devrimi’nin ardından iş başına gelen Geçici Hükümet, Kerenski liderliğinde, savaşı devam ettirme kararı aldı. Barış için Çarlığın devrilmesi yetmemişti. Yeni egemenlerin, yani burjuvazinin de devrilmesi gerekiyordu. Ekim’in öngününde, “Bütün iktidar sovyetlere” sloganı, barış ile eşanlamlı hale gelmişti.
Lenin, Kongre’ye hitabında, “Sovyet hükümeti, bütün uluslara demokratik bir barış ve bütün cephelerde acil bir ateşkes önermektedir” diyordu. 4 yıldır bütün dünyayı kasıp kavuran emperyalist savaştan çekildiklerini açıklıyordu. Kongrenin Barış Kararnamesi’ni kabul etmesiyle, 1. Dünya Savaşı’nda ilk kez savaşan ülkelerden birisi, halk iradesiyle barış kararı alıyordu! Ekim Devrimi’nin zaferinde, “Barış” talebi belirleyici bir rol oynadı.
Lenin, Nisan ayından itibaren bir “Sovyet hükümeti” kurulması için “Bütün iktidar Sovyetlere” sloganını yükseltmişti. İşçi, asker, köylü meclisleri ülke genelinde bütün yönetimi ellerine almalıydı. O tarihte Sovyetler’de çoğunluk Bolşeviklerde değil, Menşevikler ve SR’larda idi. Bu “ılımlı” sosyalistler, sovyet iktidarını kurmaya yanaşmadılar. İktidarı burjuvazinin ellerinde bıraktılar. Öyle olduğu için de işçi ve köylülerin barış, ekmek ve toprak talepleri karşılık bulmuyordu. Bolşevikler bu talepler ile Sovyet iktidarı arasında güçlü bir bağ kurdular.
Nihayet 7 Kasım’da toplanan Sovyetler Kongresi, bütün iktidarın sovyetlere geçtiğini ilan etti. Geçici Hükümet’in devrildiğini ilan ederek; Sovyetler’e karşı sorumlu olacak yeni bir hükümeti, Halk Komiserleri Konseyi’ni seçti. Böylece Rusya’da İşçi, Asker ve Köylü Sovyetleri’nin devleti kuruldu. Yeni bir çağ açılıyordu.
Ekim Devrimi’nin kendisi, kansız gerçekleşse dahi, iktidardan devrilen varlıklı sınıflar, kısa sürede ellerindeki bütün imkanlarla karşı saldırıya geçtiler. Çarlık ordusunun subayları Beyaz Ordular kurarak çeşitli bölgelerde hükümetler ilan ettiler. İngiliz, Fransız, Amerikan, Çekoslovak, Japon, Alman orduları ülkenin çeşitli bölgelerini işgal ederek devrimi yok etmeye giriştiler. Ne var ki, Ekim Devrimi, liberal tarihçilerin iddia ettiği üzere bir “darbe” değildi, işçi sınıfı ve köylülüğün büyük çoğunluğunun aktif desteğine dayanan gerçek bir toplumsal alt üst oluştu. Dolayısıyla Bolşevikler nüfusun geniş kesimlerinin desteğine dayanabildiler. Ambargoya, açlığa, kıtlığa, Beyaz Orduların korkunç terörüne rağmen, 1918’den 1922’ye kadar süren, tarihin bu en acımasız iç savaşından Kızıl Ordu galip çıktı.
Halklar hapishanesinde devrim
Çarlık Rusyası bir halklar hapishanesiydi. 1917 Ekim Devrimi, aynı zamanda bir halklar devrimiydi.
- Sovyet Kongresi, Çarlık coğrafyasındaki bütün halkların kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyordu. Bunlar arasından bazıları, İç Savaş döneminde Sovyetler’le anlaşmalı biçimde ayrılarak burjuva ulus devletlere dönüştüler (Finlandiya, Estonya, Litvanya). Bağımsızlığını ilan ettikten sonra İngiliz ve Osmanlı işgali altına giren Kafkas cumhuriyetleri (Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan) Kızıl Ordu’nun zaferleriyle birlikte bu ülkelerde gerçekleşen sosyalist devrimler sonucunda Transkafkasya Sovyet Federasyonu’nu kurdular. Ukrayna, Alman işgalinin ve çeşitli burjuva rejimlerin ardından bir Sovyet Cumhuriyeti’ne dönüştü. Beyaz Rusya’da da Sovyet Cumhuriyeti kuruldu.
30 Aralık 1922’de Moskova’da Rusya Federe SSC, Ukrayna SSC, Trans-Kafkasya Federe SSC ve Beyaz Rusya SSC delegelerinin katılımıyla I. Tüm Sovyetler Kongresi toplandı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) kuruluşu ilan edildi. Özbekistan, Türkmenistan (1924), Tacikistan (1929), Kazakistan, Kırgızistan (1936) Estonya, Letonya, Litvanya, Karelo-Fin ve Moldovya (1940) SSC’lerinin katılımı ile birlikte, SSCB, 16 Sovyet Cumhuriyeti’nin federatif birliğine dönüştü.
SSCB, tarihte “cumhuriyetler birliği” formundaki ilk ve tek devlet olma özelliği taşır. Her sovyet cumhuriyetinin ayrılma hakkına sahip olduğu, yanı sıra, kendi anayasasını yazdığı, kendi bayrağı ve başkentinin, kendi bakanlar kurulunun, kendi Kızıl Ordu’sunun bulunduğu özgün bir devlet biçimiydi.
Ayrıca her sovyet cumhuriyeti bünyesinde, nüfusu 1 milyonu aşan ulusal bölgelerde 22 “Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”, daha küçük bölgelerde ise 21 “Özerk Bölge” inşa edildi. Tek bir şehirde ulusal nüfus yoğunlaşmasının olduğu yerlerde ise “Milliyet Sovyeti” ilan edilirdi (1935 itibariyle SSCB’de 5 bin Milliyet Sovyeti vardı. Bu, dağınık yaşayan Yahudilerin güvenceye alınmasını da sağlıyordu. Çarlık dönemi pogromlarında binlerce Yahudi katledilmiş, 2 milyonu göç etmek zorunda kalmıştı.)
Bütün Sovyet Cumhuriyetlerinde, Özerk Cumhuriyetlerde ve Özerk Bölgelerde kullanılan diller resmi dildi. Devlet hizmetleri anadillerde sunuluyordu. Anadilde eğitim her Sovyet yurttaşının hakkıydı. SSCB’de konuşulan her dilin üniversitelerde kürsüsü vardı.
Birlik cumhuriyetlerinin 25’er, özerk cumhuriyetlerin 11’er, özerk bölgelerin 7’şer, yerel ulusal bölgelerin 1’er seçilmiş temsilcisinin oluşturduğu Birlik Meclisi’nin ulusal sorunlarda haksızlık ve anlaşmazlıkları denetleme yetkisi vardı. Ulusal sorunlar için son derece kapsamlı ve özgürlükçü bir çözüm yolu açığa çıkartan Sovyet modeli, en geniş sınırlar üzerinde sosyalist inşaya da imkan sağlıyordu. Hak eşitliğinin ötesinde, ekonomik-sosyal alanlarda ulusal eşitlik içinse, sosyalist ekonomik planlamada ülke kaynaklarının büyük oranı Rusya dışındaki birlik cumhuriyetlerine ayrılır, yeni yatırımlar bu bölgelere yapılırdı.
Hruşçov ve Brejnev dönemlerinde sosyalist ekonomiye enjekte edilen kapitalist unsurlar, Gorbaçov döneminde palazlandı. Kapitalist unsurların en açgözlü ve saldırgan ifadesi olan Yeltsin kliği, 1991 Aralık’ında Rusya’nın bağımsızlığını ilan ederek SSCB’yi dağıttı. (Minsk Anlaşması) Oysa daha Mart 1991’de yapılan referandumda Sovyet halkları %78’le SSCB’nin devamı yönünde irade beyan etmişti. Bütün birlik cumhuriyetlerinde büyük çoğunluk birliğin sürmesinden yana oy kullanmıştı. Minsk Anlaşması, Yüksek Sovyet tarafından geçersiz ilan edildiği halde, darbeci yöntemlerle uygulamaya konuldu. Ekonomik kaynakların büyük bölümünün birlik cumhuriyetlerine gidiyor olmasını sırtlarında bir yük gören kapitalist klik, SSCB’yi yasadışı ve gayrı meşru biçimde dağıttı. Parti ve devlet yönetiminde bulunanlar toplumun emeğiyle yaratılmış işletmelere el koyarak bir mafya kapitalizmi kurdular. Sonuç, 70 yıldır birlikte yaşayan halkların boğazlaşması oldu.
O karanlık günlerde “Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır” diyenler, Ekim Devrimi’nin 101. Yıldönümü’nde Rojava’dan Kuzey Suriye Federasyonu’na uzanan süreçte, halkların birlikte yaşam modelini güncelleyerek hayata geçiriyorlar. SSCB modeli, ulusal sorunların kapsamlı ve kolektif çözümü bakımından önemli bir referans oluşturmaya devam ediyor.
Kapitalizmin 2008’de ABD’de patlak veren ve bugün halen süren Uzun Bunalımı, sadece bu sistemin tükenmişliğini sergilemekle kalmıyor, sosyalizmin halk yığınları arasında yeniden popüler hale gelmesine de yol açıyor. Ama işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme eksikliği, komünist hareketlerin iddiasızlığı, mevcut krizde radikal solun değil, faşizmin ve ırkçılığın güçlenmesine yol açıyor. 10 yıldır süren ve kısa vadede de sona ermeyeceği görünen kapitalizmin küresel bunalımı, bağrında yeni Ekim Devrimleri’nin olasılığını da taşıyor.