İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biri de empati yapabilme özelliğidir. Bu özelliği sayesinde başkasına yapılan haksız ve kötü muameleleri kendine yapılmış gibi sayarak tepki ortaya koyabilir. Denilebilir ki haksızlık başkasına yapıldığında ortaya konan tepki oranında insan olma ve insanileşme gerçekleşmiştir. Bu yüzden ne kadar empati o kadar insanileşme bağıntısı yanlış olmasa gerek.
Başkasının acısını hissetmek, onun acısıyla hemhal olmak ve onunla birlikte bu acıya ortak olup telafisi için çaba göstermek insanın erdem yüklü tarafının olmazsa olmazıdır. Bunun dışında kalmak esfel tarafının tezahürüdür. Kur’an insanı birçok şekilde niteler. Hepsi birbirinden çarpıcı olan nitelemelerdir. Bunlardan en çarpıcı olanı Tin Suresi’nin 4. ve 5. aytelerdir: “Biz insanı ehsen-i takvim üzere (En güzel kıvamda, en iyi donanımla) yarattık. Sonra da Esfele-s safiline (donanımına yakışmayacak sınırsız kötülük yapabilme durumuna da uygun davranabilir) hale çevirdik.’’ İnsan gerçekliğine baktığımızda bu iki yönlü özelliği taşıdığını görmek pekala mümkün.
Yeryüzünün tahribatına sebep olan; hayatı hem hemcinslerine, hem de diğer tüm canlılara zindan eden canlı insandır. Sömürünün, kıyımın, yıkımın öznesidir insanoğlu. Doğayı kirleten, tabiatın olağan akışını bozguna uğratan, diğer canlıları hırsı uğruna pervasızca alet eden canlı insan denen canlıdır. Bu yönüyle de vahyin deyimiyle “fesat çıkaran ifsad eden’’ varlıktır. Ama aynı zamanda donanımıyla inşa eden, imar eden, ıslah eden varlık da insandır. Müfsidlerin karşısında irade ortaya koyup ıslah pratiğini ortaya koyabilen varlık da sadece insanoğludur.
Dünya, insanın ehsen ve esfel tarafının temsiliyetini yapan beşerin mücadele sahasıdır. Mücadelenin baskın tarafında kim varsa dünya ona göre şekillenir. Ehsen tarafının temsiliyetini yapanların baskın olduğu coğrafyalarda huzur, mutluluk ve refah vardır. Esfel tarafının baskın olduğu coğrafyalar da ise kan, gözyaşı ve sefalet vardır.
Bir yönüyle mutluluğunu başkasının acısı üzerine kuracak kadar vahşi ve gaddar olan insan… Diğer tarafta bırakın kendisine yapıldığında, başkasına ya da bir başka varlığa yapılan haksızlığa karşı da kendini ortaya koyabilen müşfik ve munis bir insan… Ve ortaya çıkan bu sahnede zülum, zülme karşı mücadele ve direniş; köle kılma ve azad etme savaşı. İnsanlık tarihinin en kısa en kapsamlı özeti. Tüm zamanların gerçeği ve yaşam sürdükçe değişmeyecek olan tek hakikat da bu.
Bütün dinler, istisnalar hariç bütün ideolojiler insanın erdem yüklü tarafının aktif olması, esfel tarafının da pasifize edilmesi üzere kuruludur. Buna rağmen insanın aslolan ya da en azından asıl olması gereken erdem tarafının baskın olmasını sağlamada başarı elde edilememiştir. Tüm dinler ve ideolojiler bu yönüyle insanın esfel tarafının törpülenip ıslah olmasını sağlayamamıştır. O nedenle hepsi için bir başarısızlıktan söz etmek hiç de yanlış olmasa gerektir. Ama bu gerçek karşısında unutulmamalıdır ki insanın bozguncu tarafına karşı inşacı ve ıslahçı mücadeleyi kesintisiz ortaya koyabilme iradesini de sağlayan dinler ve ideolojilerdir. Bu yüzden de dinlerin ve ideolojilerin bu iradeyi ortaya çıkaran ve besleyen kaynaklar olması küçümsenecek bir durumu asla haklı kılmaz.
Dün Karar gazetesinin iktidarın ambargosundan şikayeti yansıdı birinci sayfasında. Bunu görünce yukarıda yazdıklarım çerçevesinde düşündüm. Kendisine haksızlık yapılmadıkça haksızlık yokmuş gibi davranmak nasıl bir vicdan körlüğüdür? Haksızlık ancak kendisine yapılınca feryat etmek ne kadar bencilce? Başkasının acılarını görmezden gelip hatta bu acıları yaşatanları haklı görmek; sonra benzer acıları en düşük yoğunlukta yaşayınca tepki vermek ne kadar insani bir yaklaşım? Ne kadar sahici ve gerçekçi? Yarın kendilerine bu ambargolar kalkınca üzerinde ambargo sürenler için tek kelime edemeyeceklerin feryatlarına değer vermek mümkün mü? Evet onlara da yapılsa her türlü baskıya karşı durmak gerçekten özgürlükçü olanların boynunun borcu. Ama bu sadece özgürlük talep edenlerin erdemlerinden kaynaklı bir tavır, yoksa onların hakkettiği bir şey değil. Sahi bu ambargo terbiye amaçlı bir ambargo değil mi? Yarın bu terbiye gerçekleşir ve ambargo kalkarsa bunların vicdanları yine körleşmeyecek mi?
Sözde İslamcı bir yayın organının ve kadrosunun içine düştüğü bu hal, yaşanan ve yaşatılan halin izahına yeterli bir veri değil midir? Güvenirliliğini yitirmiş olmaktan daha kötü bir hal var mıdır? İktidara ram olmak o kadar kötü mecralara vardı ki artık duyarsız kalmak neredeyse meşru sayılacak kadar haklı bir noktaya vardı. Bu tahribat fazlasıyla yetiyor. Kendi ellerinizle ve desteklerinizle büyütüp hak hukuk tanımaz hale getirdiğiniz iktidarı size paye vermeyince şikayet etmek, maalesef günahlarınıza kefaret olmaya yetmeyecektir. Sahici ve ciddi bir duruş ortaya koyacaksanız, ağlamadan sızlamadan dimdik ayakta kalmayı başarmalısınız. Bunu ıspat etmedikçe özgürlüklerin kısıtlanması adına sizinle olsak da bilin ki güvenilir değilsiniz. Size de yapılan haksızlığa karşıyız ama sizinle birlikte olmadan / olamadan.