Eğitim kelimesinin Türkçe kökenine baktığımızda, eğmek fiiline denk geldiği görülür. Eğip bükmek, bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek, kendi hakikatinden uzaklaştırarak başka bir şekle getirmek, başka bir şeye benzetmek şeklinde bir manayı ifade etmektedir. Eğmek fiili, düz – doğru olan bir şeyi eğik duruma getirmek, bükmek, amaca uygun şekil vermek anlamlarını ifade eder. Bu tanımlardan hareket edilirse, akla olumlu duygu ve düşünceler gelmez. Toplumsal varoluşu ve insanî değerleri, ahlaki ilkeleri darbeleyen, ortadan kaldıran, parçalayan, yok eden, dengeyi bozan, bireyi kontrole alan şekilde bir hakikat dışılık söz konusudur. Bir ilişki hali olarak hakikat dışılık bireyi, toplumu, doğayı parçalayan, birbirine yabancılaştıran, varoluş halinden uzaklaştıran bir durumu ifade eder.
Genel anlamda eğitim tanımlanırken, bireyde meydana gelen amaca uygun – istedik davranış değişikliği olarak ifade edilir. Amaca uygun, istedik davranış değişikliği sorunlu bir tanımlamadır. Neye, kime göre istedik davranış değişikliği? Bireyde kalıcı olunması istenen davranışlar nelerdir? Birey amacın aracı haline mi gelecek? Bireyi mekanikleştiren, hakikatinden uzaklaştıran, parçalayan, yabancılaştıran, nesneleştiren davranış değişikliği hangi paradigma ve politik alanın hakikatine uymaktadır? Tekelci paradigma ve iktidar mı, yoksa demokratik paradigma ve politik alan mı?
Hakikat (bilgi) politik alanı, politik alan hakikati inşa eder. Bu mana ile aralarındaki ilişki döngüsel ve varoluşsaldır. Tekçi zihniyetlerin bilgi inşasına hakikat diyebilir miyiz? Bilindiği gibi devlet ve iktidar da bilgi inşa ederek, eğitim yoluyla kendi toplumunu oluşturur, toplumu şekillendirir, amacına uygun kıvama getirir. Tekçi zihniyetlerin inşa ettiği bilgi rejiminde, vicdan, ahlak, adalet, eşitlik, özgürlük gibi kavramların yeri olur mu? Rıza toplumu; iktidar, yalan, talan, bireycilik, sermaye üretmeyen, demokrasi üreten hakikati ifade eder. Bu ifadede eğitimin toplumsal boyutu söz konusudur. Toplumsal eğitim, yaşamı örgütleme faaliyeti içerisinde; analitik zeka, etik – estetik değerler, kültürel olgunlaşma, kurgu, tasarım, mimari, sistematik düşünce yönlerinin gelişimi ile anlam dünyasının oluşumu birbirini tamamlar. Bu anlam dünyası aynı zamanda kuramsal ve anlamsal olarak kültürü de ifade eder.
Toplumsal iyiyi, etik – estetik değerleri, bilgeliği, doğruyu, güzeli bilme, bulma, yaşamsal kılma etkin bireyin oluşmasına, olgunlaşmasına katkı sunar. Bu sürecin öğretmeni, bilgesi, yaşam kaynağı ana -kadının kendisidir. “Bir mürşide bağlamazsan özünü – Hakkın huzurunda var olamazsın” deyişinde dile getirilen hakikat özgürlüğü ifade etmektedir. Bu hakikat en rafine şekliyle ana-kadının kemaletinde mevcuttur. İlk öğrenen ve topluma öğreten ana – kadının kendisidir; mürşidi makamı temsil etmesi bu hakikatten dolayıdır.
Kelimelerin, kavramların hafızası vardır. Hafıza zamanda ve mekânda iz bırakmaktır. İz bırakmak aynı zamanda ideolojidir. Bu mana ile kelimeler ve kavramlar hakikati ortaya çıkarmanın da üstünü örtmenin de aracı olabilirler. “Aynı şekilde özgürleşmenin veya köleleştirmenin araçları da olabilirler.” Kelimelerdeki anlamlarda halkların toplumsal hafızası, tarihi, kültürü saklıdır. Kavramın anlam deryası, konuyu araştırmak, zaman ve mekan içerisinde iz sürmek açısından güçlü çerçeve sunmaktadır.
Kürtçe bir kavram olan perwerde kelimesinin Türkçe’deki karşılığı eğitimdir. Perwer kelimesinin Kürtçe’deki karşılığı, kanatlı, besleyen, yetiştiren anlamlarına da gelir. Bilginin insanı kanatlandırması, uçurması, kendisini baskı altına alan anlayıştan kopması, mesafe koyması, uçarak uzaklaşması, özgürleşmesi manasından çok uzak değildir. Bu anlamı esas alındığında eğitim, toplumsal bir iştir, bireysel bir konu değildir. Eğitimin bireysel olduğu anlayışı tekçi zihniyetlerin “ötekilerin” tarihini, hafızasını, toplumsallığını inkar etmenin ifadesidir. Yıllarca Kürtlerin “Ana dilinde eğitim” talebi “bireysel haklar” çerçevesinde ele alınması tekçiliğin bakış açısının ifadesidir. Cumhuriyet modernitesi, “muteber olmayan” vatandaşlarının kimlik ve kültürlerini koruma, yaşatma konusundaki haklı taleplerini baskı altına almış, her türlü kötü muameleye uğratmıştır. Çok kültürlülükteki “adalet” ilkesi sadece hukuki metinlerde kalmıştır. “Adalet ilkesi gereğince herkese kendi kimliğini geliştirebilmesi için eşit şans verilmelidir” ilkesi ihlal edilmiştir. Adalet ilkesi eğitimin de vazgeçilmez ilkesidir.
Bütün ideolojiler, felsefeler, kendilerini eğitim yoluyla inşa etmekteler. Tekelci paradigma ve iktidarlar eğitim yoluyla varlıklarını devam ettirir, toplumu terbiye ederler! Tekçi zihniyetler de terbiye etmek, amaca uygun davranış kazandırmaktır. Egemen sınıfların kendi uluslarını egemen ulus yapma sürecinde okullar resmi ideoloji için meşruiyet üretme fabrikaları oldular. Bu uygulamalar dünden bu güne kadar devam etmektedir.
AKP hükümetinin ÇEDES uygulaması ile okullarda “manevi danışmanlık projesi” ile neyi hedefliyor? Otoritenin ve itaatin boyunduruğunda etkisiz vatandaş üretmenin amacı nedir? Özellikle 1980 sonrası dönemde “cemaatçi ve aidiyetçi yurttaş” üretme çalışmalarının Kürt toplumu içerisinde yoğunluk kazanmasının nedeni nedir? Binlerce Alevi çocuğunun yatılı Kuran kurslarına gönderilmesi Cumhuriyet modernitesi için, resmi laikler için ne anlama geliyordu? Bu siyaset anlayışının sorumlusu dinci partiler midir yoksa bir devlet aklı mıdır? Bu sorular cevaplandırılmadan “dindar ve kindar kuşaklar yetişiyor” demek; hakikati dile getirmek değildir.
Ötekilerin kendi tarihini, kimliğini, dilini, hafızasını, kültürünü unutması “bir olmama” halini ifade eder. Yitirilen kimlik yitirilen bellek anlamına gelir. Toplumsal hafızası yok olan bir toplum kadavra haline gelmiş toplum demektir. Bir olmamak, diri olmamak durumunu ifade eder.