Eğitim kavramı tanımlanırken genellikle; bireyde meydana gelen, istendik kalıcı davranış değişikliği olarak tanımlanır. Neye, kime göre istendik davranış değişikliği? Her davranış değişikliği eğitim olarak tanımlanır mı? İstendik davranış değişikliği kişiyi mekanikleştiren bir tanımlama değil midir? Mekanikleştirilen birey veri yüklenmiş bir makine gibi davranmaz mı? Amaca uygun hareket ettirme bireyi nesne haline getirmez mi?
Eğitimi tanımlamak aynı zamanda bulunduğunuz yeri de tanımlamaktır. Çünkü bütün ideolojiler eğitim yoluyla varlıklarını devam ettirir, kurumsallaşır, kadrosunu oluşturur. Toplumsal sorumluluk gerektirmeyen; birey, toplum ve doğa arasındaki holistik ve simbiyotik ilişkiyi esas almayan, ana – kadının bilgeliğini inkar eden bir eğitim anlayışı ancak iktidar oluşturmak için verilir.
Eğitimin düalist bir yanı da vardır. Toplumun özünü esas alan, bu anlamda toplumsal sorumluluk gerektiren, doğa ve toplum arasındaki ikrarlı ilişkiyi kutsal bilen bir eğitim anlayışı toplumun varlığının devamı için ne kadar önemli ise devletli sistemlerin bekası için de o kadar önemlidir. Özellikle devletçi zihniyetin başlaması ile beraber çocuklar ve gençler ana – kadından, toplumdan hızlı bir şekilde uzaklaştırılmış, kontrol ve denetim altına alınarak amaçlarına uygun davranış değişikliği oluşturmak istenmiştir.
Özellikle rahipler tarafından tapınaklarda rıza toplumu karşıtlığını esas alan eril zihniyet genç beyinlere enjekte edilerek toplumsallığa ait bütün değerler yok edilmeye çalışılır. Topluma karşı eğitim yoluyla operasyon yapılır. Özellikle ana – kadının kemaletine, rıza toplumu değerlerine karşı sistemli bir saldırı devamlı güncellenir, kurumsal hale gelir, toplumsallık parçalanır. Toplumdan öğrenen insan, ana- kadının bilgeliğini öğrenir, yaşamın yapısal ve anlamsal boyutunu kavrar, özgürleşir, nesne olmaktan kurtulur. Böyle bir eğitim kişiyi hakikate ulaştırır.
Günümüz kapitalist modernist anlayışında “modern eğitim kurumları” şeklinde tanımlanan tapınaklarda çocuklar anadan, toplumdan, doğadan uzaklaştırılıyor, çocuklarımız adeta bizden çalınıyor. Böylelikle ilk öğrenme ve şekillenme, yaşamın özünü öğrenme, anasının diliyle düşünme, yaşamda özne olma, toplumsal kimlik kazanma gibi değerler etkisiz hale getirilir. Çocukluk yıllarında edinilen bilgi bir ömür kalıcı iz bırakır, kişilik şekillenmesinde belirleyicidir. Bundan dolayıdır bütün iktidarcı zihniyetler çocuğu toplumdan çalarak işe başlarlar. Çocuk ve gençlik kontrol ve denetim altına alınarak bireyci, iktidara biat eden, var olanla yetinen özellikler hedeflenir.
Genel olarak din eğitimi özel olarak zorunlu din derslerinden ısrar etmek, devletli toplumda ısrar etmektir. Türkiye’de zorunlu din dersi devletin ideolojisi doğrultusunda şekillenmiş, devlet denetiminde olan, partiler üstü, resmi ideolojiyi sürekli yenileyen konumdadır. Din eğitimi ile iktidar en açık şekilde hissettirilir, toplum karşıtı, bireyci, iktidarcı özellikleri kutsayan, varlığını ötekisi üzerinde oluşturan, resmi ideolojiyi Tanrı emri olarak gören makbul vatandaş tasarlanır.
Yeni eğitim öğretim yılında her dönemin ötekileri olan Aleviler ve Kürtler yok hükmündedir. Milyonlarca Alevi çocuğu istemediği halde resmi din dersini görmek zorunda kalıyor. Varoluşsal bir hak olan Kürtçe eğitim dostlar muhabbette görsün şeklindedir. Yeni eğitim öğretim yılında, resmi ideolojinin tedrisatında dün olmayanlar bugün de yoktur.