Veysi Altay
Lawike Metinî ezgisini hepiniz biliyorsunuzdur. O sesi bize kazandıran, ezgi ya da ezgilerin bize ulaşmasını sağlayan, Lawike Metinî şarkısını seslendiren Karapetê Xaco’nun müzikle tanışmasına vesile olan, Mîrê Bilurê (Kavalın Miri) 30 Ocak günü aramızdan ayrıldı. 87 yaşındaki Kürt sanatçı Egîdê Cimo, Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yaşamını yitirdi ve toprağa verildi. Egîdê Cimo bir meyve ağacı gibiydi, her dalında değişik bir meyve barındıran. Ezgileriyle, hüznümüze ve sevincimize kavalıyla eşlik eden bir meyve ağacı. Bir tadı, Karapetê Xaço, bir tadı Aram Tigran, bir tadı Şeroyê Biro, diger bir tadı ise Aslika Kadir idi. Ezgilerinde davulun coşkusu, direniş sesi, gençlerin neşesini Kürdistan’ın dört bir tarafına yaydı.
Kürtler ve Kürtçe’nin 4 parçada yasak olduğu dönemde, Egîdê Cimo ve arkadaşları Erivan Radyosu’nda yasaklı dilde kilamları, biz Kürtlerin sesini tüm dünyaya duyurmaya çalıştılar. Herkes bu sayede Kürtlerin kilamları ve Kürt müziğine kulak kabarttı. Köyün kenarından akan Çemê Reş deresinin yanındaki kamışlardan kendine kaval yapan ve kavaldan çıkan sesin ezgisinden dolayı müzisyen olmaya karar veren, sonrasında gerek Erivan, Elegez ve Kürdistan düğünlerinin, konserlerin vazgeçilmezlerinden olan Egîdê Cimo, kavalın miri haline geldi. İlerleyen yıllarda başta mey ve zurna olmak üzere birçok enstrüman kullanan Cimo, 1955’te Erivan Radyosu’nun Kürtçe bölümünde müzisyen olarak çalışmaya başladı.
Cimo, aralıksız şekilde 35 yıl boyunca Erivan Radyosu’nda kompozitörlük yaptı. Kürt müziğine katkı sundu. 30 Ocak’ta aramızdan ayrıldı. Egîdê Cimo’nun Kürt müziğine katkısını sayfalar dolusu yazıyla anlatamayız. Ama, öldüğünde mezarındaki yanlızlığını tek cümleyle anlatabiliriz. Vefasızlık, hem de büyük vefasızlık!
Bu yalnızlıkta…
Egîdê Cimo’nun naaşı 3 Şubat’ta Erivan’dan alınıp defnedilmek üzere Erivan’a 30 kilometre uzaklıkta, Ağrı Dağı’nın eteklerindeki Çobankerê köyüne götürüldü. Gerek Erivan’da taziye evinde, gerekse naaşına, Egîdê Cimo’nun mirasının yanında zekatı kadar olmayan bir insan topluluğu eşlik etti. NÇM (Mezopotamya Kültür Merkezi), Ma Music, Mezopotamya Sinema, Kom Müzik ve Ermenistan Kürt Birliği temsilcileri, bir kaç Ezîdî temsilcisi dışında ve iki gün boyunca başından kavalıyla hiç ayrılmayan bir-iki öğrencisi dışında, kurumsal, yıllardır eşlik ettiği müzisyen ya da sanatçılardan kimse yoktu.
Egîd, yıllardır bir çok Kürd müzisyenle birlikte sahne aldı. İsmini bildiğimiz ya da hiç duymadığımız birçok sanatçıya her türlü katkıyı sunmuş, en önemlisi bir halkın sanatına bu kadar büyük emekler vermiş bir sanatçının son yolculuğunda bu kadar yalnız bırakılmış olması hiçbirimize yakışmadı. Öldükten hemen sonra gerek sosyal medyada, gerekse değişik mecralarda Egîd’in nasıl büyük bir sanatçı olduğunu anlatan, methiyeler düzen, fotoğraf ya da görüntüsünü paylaşan insanların hiçbirinin olmaması nasıl da büyük bir çelişki. Tabiki herkesin cenazede olması mümkün değil. Bahsettiğim şey bu da değil. Ama en azından Egîd’in üzerinde emeğinin olduğu insanların bir kısmının orada olması beklenen bir şeydi.
Bu yanlızlıkta; Egîd’in mütevazi olması, her sanatsal derdi olanın yanında olması, parasının hiç olmaması, gittiği konser ya da davetlerde yol masrafı dışında paralar talep etmemesi ya da çok fazla toplumsal düşünmesini, kapitalist ve popülist kültürün içinde olmamasıydı. Belki de cenazesine çok fazla kameranın ilgi göstermeyeceği düşüncesiydi. Cenazeye katılanları tenzih ederek söylüyorum ki; Kürt sanatı ve müziğinde, kendisinin yetenek ve birikimlerinden yardım almış birçok sanatçı dostumuz, cenazeye katılmamış, aileye başsağlığında bulunmamıştır. Belki sonrasında birçok insan bir şekilde aile ile iletişime geçmiştir. Haksızlık yapmak istemem ama, bir gerçek var ki o gün orda 3-5 kişi dışında hiçbirimiz yoktuk. Sanat çevreleri ve üretenlerin bu duyarsız ve sorumsuz yaklaşımı açık eleştiri konusudur. Şimdi hepimizin kendisine sorması gereken soru hem yaşarken, hem de aramızdan ayrıldığında kendi değerlerimize neden sahip çıkmıyoruz?