Tarih bir yanıyla yanılgılar, aldatmalar, aldanmalar tarihidir. Eğer, ilk çit çekilirken ona karşı çıkılsaydı, “Hayır, bu gezegen hepimizin, müşterekimizdir, bu alanları çit ile çevirip mülkün haline dönüştüremezsin” denseydi ve engellenseydi, kapitalizm olmazdı.
Yedek kadro
Geçmiş böyle. Bugün zamane kapitalistleri, yol alırken karşıtlarını yedeğine alarak, onlara kendi ideolojilerinin savunusunu ve propagandasını yaptırarak ilerlemektedir.
Nasıl?
Tarımdan örnek ile yol alalım isterseniz. Osmanlı tarımıyla vergi almanın dışında hiç ilgilenmedi desek yalan olmaz. Dolayısıyla tarımsal üretiminde verimliliği daima düşük seyretti, artmadı. Kurak iklim bölgelerinde bir hektar buğday tarlasından elde ettiği verimlilik 800-900-1000 kg civarındaydı. Yani dekara 100 kg buğday elde ediliyordu. Bu durum II. Dünya Savaşı sonrasına kadar böyle sürdü. Savaş sonrasının kimyasalları tarıma yönlendirildi, ilk başlarda verimlikte bir miktar artış oldu. -Şu an Türkiye kuru ve sulu toprak buğday verimlilik ortalaması dekara 280-300 kg.- Artık verimlilik artmıyor, yerinde sayıyor. Ama tarımda kimyasal kullanımı artıyor, kimyasala dayalı yapılan endüstriyel tarımın, doğaya ve insan sağlığına verdiği zarar yerinde saymıyor, her geçen gün yayılıyor, çoğalıyor. Tarımda kimyasallar ve yoğun enerji kullanımına karşı olması gereken aydınlar, uzmanlar, toplumsal muhalefet güçleri kimyasalın başlangıçtaki verim artışını gelişme ve kalkınma olarak gördü. Karşı çıkmadı, kapitalistlere yedeklendi, alkışladı. Onunla da kalmadı, iyi bir şeymiş gibi propaganda ederek sermayeye koltuk değneği oldu. Eğer o zaman toplumsal muhalefet güçleri kimyasala değil, ıslah yoluyla verim artışı yoluna direksiyonun kırılmasını isteyip o doğrultuda yol almak için diretseydi, Türkiye tarımının verimliliği şimdi çok daha fazla olurdu. Ekoloji tahrip olmaz, insan sağlığı risk altına girmez, doğaya bu kadar zarar verilmemiş olunurdu.
Bir başka örnek, zeytinyağı meselesi. Hani üzerine türküler yakılan, “zeytin yağlı da yiyemem aman, basmada fistan giymem aman” dillere dolandırıp bilince çıkarılan türkü var ya. İşte o türkü ile zeytinyağını zararlı, margarini yararlı diye yutturdular. Zeytinyağının zararlı olduğu konusunda koca koca bilim insanları “fetva” verme edasıyla margarini övdüler, zeytinyağını, tereyağını yerdiler; anlattılar, yazdılar. Gıda kültürümüzü böyle değiştirdiler.
Heyhat
İşte o tarz aydınlar, uzmanlar, bilim insanları kapitalist takımın yedek kulübesinde forma giyip, oyuna girmek için ısınma hareketleri yaptılar. Oyundaki on on beş dakikalık rolleriyle tarıma, tarımcıya, ekolojiye asıl onlar darbeyi indirdiler. Yani karşı olması gereken, “aydınlar”, “uzmanlar”, “bilim insanları”, kapitalistler orkestrasında yer alıp, sermayenin maestroluğunda tarımın tahribat şarkısına akortlu, çatlak sessiz bir biçimde eşlik ettiler. Başka bir deyişle, sermaye karşıtları gelişme, modernlik ve medeniyet söylemleri üzerinden hep kandırılageldiler. Bugünün kapitalizm karşıtları “Meğer öyle değilmiş” diyerek geçmişin muhalefet olması gerekirken, olmayanların desteği ile bozulan -bozmaya devam edilen- ekoloji mücadelesi için saygıdeğer bir mücadele veriyorlar şimdi. Heyhat!
Yeni tiyatral oyunlar
Kapitalizmde oyun bitmez. Yeni kazanç yolları bulmakta mahirdir kapitalizm. Tarımda kimyasal kullanımını akılsız biçimde değil de akıllı şekilde kullanalım süslemesiyle, topraksız tarım güzellemeleriyle sunuluyor bu yeni oyun. Aydınlar, uzmanlar, bilim insanları bu konularda toplantı üzerine toplantılar yapıyor; eğer bu olmazsa şöyle şöyle şeyler olur endişesini, kaygı sosuna bandırıyorlar. Yine endüstriyel tarıma geçişte, gıda kültürünü değiştirmedeki gibi eğer’den, meğer’e bir tiyatral oyun sahneye konuyor. Meğer dememek için ne yapmak gerek acaba?