Geçen hafta kaldığımız yerden devam edersek, kent topraklarını evsizlere, kadınlara dağıtmak ya da bunu yapacağını söylemek bir sürü şeyi değiştirecektir.
Bunun teorik olarak ne değiştirebileceğine bakalım öncelikle.
Neoliberal iktidarlar özellikle son 25-30 yıldır neredeyse sadece ‘Yeni Kent’ inşa etmektedir. Neoliberal ekonominin temeli sadece bizde müteahhit ekonomisi değildir. Bütün dünya da yeni kent inşası, ‘mutenalaşması’ ve bunun için bütünsel olarak doğanın talanı üzerine kuruludur. Bu toprağın devasa ele geçirilmesi, dünyanın bütünüyle kamera hendekleriyle dört tarafı çevrili kent hapishanelerine dönüşmesidir aynı zamanda. Gerekliliği laf olsun diye bile tartışılmayan, sadece büyüklüğü ile küçüklük kompleksinin derin çukurlarının doldurulduğu otobanlar, viyadükler, havaalanları, yükseklikleriyle aynı orantılı enerji tüketicisi, obez şehirler sadece kent topraklarını derinlik ve yüksekliği ile tüketmez, aynı zamanda, sürekli ihtiyacı olan enerjiyi emebilmek için, en ücra köşenin bile doğal kaynaklarını, suyunu, güneşini, rüzgarını tüketir. Neoliberalizm dünyanın bugüne kadar içinde yaşadığı en büyük çaplı yıkıcı hegemonyadır.
Bu aynı zamanda, eski deyimle finans kapitalin, neoliberal kent inşası-doğa talanı ile kendisini tam deyimiyle köpürterek, internet teknolojisi üzerinden, ışık hızıyla her tarafın sahibi, alacaklısı, kendisi olmasını doğurur. Artık bütün insanlığın internet hızıyla yoksullaşıp, internet hızıyla topraklarından kovulup kent kıyılarına süpürülmesi demektir.
Bu temel eksen üzerinden, yani ‘mekan-kimlik ve ekoloji’ üzerinden inşa edilmiş hegemonya ancak bunun tersinin yapılabilmesi ile durdurulabilir. Bu yüzden evsizlere, yani kadınlara kent toprağı dağıtmak, sadece insanların barınma hakkını çözmek değil, aynı zamanda bu hegemonyayı paçasından sökmeye başlamak da demektir.
Bu yapılabilseydi, tabii ki neoliberal hegemonya kıyafetini kolayca üzerimizden sıyırıp atabilmeyi doğuramayacaktı ama hiçbir şey paçasından tutmadan alaşağı edilebilir mi?
Bu yüzden kent toprağını kadınlara dağıtmak, mekanı yeniden özgürleştiren, radikal tekellerin özellikle finans tekelin elinden sıyırıp toplumsallaştıran, aynı zamanda erkeğin paçasından, mülkiyetinden tutup tersine çeviren olabilecekti.
Ayrıca bunun yapısal durumu, inşa biçimi ve katılımcıların karara ve sorumluluğa dahil olmasıyla ekolojik bir alternatif ortaya çıkarma şansını da içinde taşıyordu.
Bu yüzden kent topraklarını kadınlara dağıtmak sadece hoş bir seda değil, süreci evirebilecek nitelikleri kendi içinde taşıyordu…
Devam etmek üzere…