Negri ve Hardt, ‘Meclis’ adlı eserlerinde ‘günümüz yatay hareketlerinin kendi başlarına yeterli olduğunu, hiçbir sorun olmadığını ve önderlik meselesinin aşıldığını söyleyenlere katılmadıklarını’ dile getiriyorlar
Ümit Tanışır/İstanbul
Siyaset yapma ve mücadele yöntemlerinin eskidiği, farklı coğrafyalarda ortaya çıkan bir dizi kitle hareketinin (bir iki istisna dışında) alternatif bir toplum inşasına dair somut kazanımlar bırakmadan sahneden çekildiği bir ortamda, Antonio Negri ve Micheal Hardt yeni çalışmaları olan “Meclis” adlı eserde özgürleşmeye ilişkin yeni patikalara işaret ediyorlar. Küresel kapitalizmin güncel bir değerlendirmesinin de yer aldığı kitapta, kapitalist sömürünün değişen biçimlerine yer veriliyor. Bu bağlamda dikkat çekici bir yorum, sermayenin artık, artı-değeri ölçememesi ve bu sorunun üstesinden türev ürünler yaratarak gelmeye çalışması. Sermayenin emek zamana el koymasının ötesinde bedenleri, zihinleri ve arzuları da kuşattığı bir dünyada değer, artık, David Ricardo ve Karl Marx’ın kavramsallaştırdığı gibi emek-zamanın niteliğiyle ölçülememektedir. Elbette, burada söz konusu yapılan zenginliğin kaynağının emek olması gerçeği değil, emeğin yarattığı zenginliğin ölçülemeyecek değerde olması.
Sermaye cephesindeki güç
Sermaye cephesinde hegemon gücün artık finans olduğunu belirten yazarlar, finansın yeni el koyma biçimlerine dikkat çekiyorlar. Bu yeni el koyma biçimlerine genomun manipülasyonu ve patentleme üzerinden bedenin mülkleştirilmesi, veri madenciliği (örneğin Google’ın PageRank hizmeti), kentsel soylulaştırma gibi örnekler veriliyor. Fakat, post-fordizmde üretken bilgi birikimi ve işbirliğinin sosyal kapasiteleri toplumun geniş kesimlerine yayıldıkça, finans hem toplumsal üretimi denetlemeye hem de rant altında yarattığı değere el koymaya hizmet eder. Negri ve Hardt’a göre bugün toplumsal ve politik hareketlerin etkisiz yatay örgütlenmelerle istenmeyen bir önderlik yapısı arasında tercih yapması gerekmiyor. Kendiliğindenlik ve merkeziyet, demokrasi ve otorite arasında denge kuracak geleneksel politik modellerden birini de seçmelerine gerek yoktur. Aksine strateji ve taktikleri ters çevirmek zorundadırlar. Yani toplumsal güçlerin özerkliğini ifade eden bir strateji ile mevcut kurumlarla (antagonist bir biçimde) ilişkilenip sadece gerekli hallerde önderlik yapılarına başvuran bir taktik.
İktidarı ele geçirme fikri
Meclis çalışmasında, neoliberalizmin, çoklukların işbirliği ve dayanışmayla yarattıkları değere el koyarak sermaye birikimini devam ettirdiği bir ortamda, *Çokluk’un iktidarı ele geçirmesi gerektiği fikri, yazarlar tarafından, önceki çalışmalarına kıyasla, daha net bir şekilde ifade edilmiş. Fakat, burada Negri ve Hardt’ın iktidarı ele geçirmekle kastettikleri, geçmiş deneyimlerden farklı olarak, yeni yollarla demokratik kurumların radikal bir şekilde yenilenmesi ve toplumsal yaşamı ören müşterekleri birlikte yönetecek kapasiteler geliştirilmesi. Bu yeni yollara ilişkin ise yazarların somut bir önerisi var: Egemen olmayan kurumlar yaratmak. Direnen çokluklar egemen olmayan kurumlar üzerinden karşı iktidarlar yaratacaklar. Her zaman çoğul ve birbiriyle koalisyon halinde olması gereken bu karşı iktidarlar, egemenliği dışlayan bir iddiada bulunmalılar. Bu ise açıkça, egemenliğin işlevsiz kılındığı veya yok edildiği bir forma işaret ediyor. Egemen olmayan iktidar düşüncesiyle, yazarlar, geleneksel siyasi yaklaşımların ötesine geçen bir formülasyon ortaya koyuyorlar. Bu nitelikleriyle “Meclis” dünya çapında mücadele veren özneleri özgürleşmenin yeni yolları üzerine düşünmeye çağırıyor. *Çokluk, İmparatorluk Çağında Savaş Ve Demokrasi ( Michael Hardt, Antonio Negri, Ayrıntı Yayınları)