Kenan Kırkaya
İlk Newroz’u 90’lı yıllarda doğduğum topraklarda, Malazgirt’te kutladım. Dağ bayır bütün köyler kente akın etmişti; herkes rengarenkti, her yer sarı, kırmızı, yeşile boyanmıştı. Kentin her yerinden dumanlar yükseliyordu. Her mahallede, her sokakta ateşler yakılıyor sonra o ateş büyüyor, alevler yükseliyor, dumanlar kenti sarıyordu. Her kıvılcım bir sonraki kıvılcımın habercisiydi, her ateş bir başka ateşe çağrıydı. İlk kıvılcımın öncüsü gençler ve çocuklardı, sonra kadınlar oldu, sonra bütün halk.
Yakılan ateşi söndürme telaşı sarmıştı devleti, halkın harladığını devlet söndürüyordu. Tehlikeli bir köşe bucak ateş yakma ateş söndürme oyunlarının ortasındaydık. Oyun değil aslında hayat memat meselesiydi. 92 ve 93’te sertleşti devlet. Malazgirt’teki 93 Newrozu’nda köylerden kente akın eden köylüler kentin kapılarında durduruldu ve ölümle tehdit edildi. Israr ettiklerinde de her yerde ateşli silahlarla müdahaleler başladı. Asker sokağa inmişti, öyle 28 Şubat’taki gibi tank yürüyüşleri göstermelik de değildi, bütün zırhlılar Newroz ateşine karşı konumlandırıldı. Badişan ovasına, Murat Nehri düzlüklerine dağılan kitle helikopterlerden tarandı. O saldırı sırasında 6 sivil hayatını kaybetti, onlarca kişi yaralandı. Köylüleri taşıyan bütün traktörlere el konularak, “1071 zaferinin” kutlandığı ve merasim alanı olarak bilinen bölgede “ibret olsun” diye birer ganimet gibi sergilendi günlerce. O dönem Cizre’de, Nusaybin’de, Lice’de, Digor’da ve daha pek çok yerde yaşananlardan habersizdik. Sadece “biz yanıyoruz” sanıyorduk.
Konsept değişmişti, devlet ateşi söndürmekle yetinmiyor, söndüremediği her özgürlük ateşine karşılık kendisi daha büyük ateşler yakıyor, ateşi evlere, yaşam alanlarına yönlendiriyordu. Newroz ateşi harlanmasın, özgürlük talebi yükselmesin diye köyler ateşe verildi. Ama hiçbiri Newroz’da yakılan özgürlük ateşini söndüremedi. Köylerin ateşe verilmesi Newroz ateşini daha da harladı, o özgürlük ışığını Kürdistan’dan batıya taşıdı. İzmir’de, İstanbul’da, Adana’da, Mersin’de, Ankara’da, Antalya’da daha pek çok yerde en az Amed kadar, Van kadar, Cizre kadar görkemli kutlamalar yapılmasına zemin sundu.
Bu yıl kara kışa, dondurucu soğuğa, her türlü engellemeye aldırış etmeden meydanları dolduranların Newroz coşkusunu izledikçe 90’lı yılları hatırladım. O günlerin üzerinden çeyrek asırdan uzun zaman geçti. Kürtler büyük bedellerle Newroz’u özgürleştirdi, Newroz’a tutunarak ve onun ışığıyla kendileri özgürleşti. Evet, Kürtlerin hala bir statüleri yok, hala dilleri yasak, ağır saldırı altındalar ama o meydanları doldurmak, bunca saldırıya göğüs germek, kendi taleplerinde ısrar etmek, kimliğini sahiplenmek, iradesine sahip çıkmak, her türlü kirli ve kara propagandaya rağmen mücadele rotasından şaşmamak en büyük özgürlüktür. İnkarcının yüzüne yüzüne “ben varım” diye haykırmaktır en büyük özgürlük. Her gün biraz daha büyümek, yekvücud olabilmek, her türlü kirli hesabı bozabilmektir. Dünya tarihinde hiçbir halka nasip olmayacak kadar büyük bir coşkuyu kuşanabilmek, aynı talepler etrafında görkemli ve muazzam kutlamalar gerçekleştirebilmektir. Kürtler bugün hiçbir engeli tanımadan bu kadar muazzam ve görkemli kutlamalar yapabiliyorsa, onlarca yıldır ödedikleri bedelin, mücadele birikimlerinin sayesindedir. Çünkü bedeli ödenmiş özgürlüğü hiç kimse engelleyemez.
Newroz’u eşsiz, benzersiz, biricik ve yenilmez kılan şey salt bir halkın bu kutlamalarda ortaya çıkan dirayeti, yaşam sevinci, özgürlük tutkusu değil kuşkusuz. Bütün bunlar çok önemli. Newroz’un bu kadar siyaset kurucu, inşa edici, yön gösterici bir özelliğe sahip olması çok kıymetli. Ama Newroz’u biricik kılan ve beni en çok heyecanlandıran şey yazılı tarihten yoksun olmasına ve üzerinden 26 asır geçmesine rağmen Kürtlerin Newroz efsanesini yaşamasıdır. Bütün halkların tarihlerinde önemli destanlar var. Örneğin batı medeniyetinin de üzerinde şekillendiği Yunan kaynaklı efsaneler var. Diğer pek çok halk tarihindeki mitlere, efsanelere dayanarak kendisini var etti. Ama bu efsanelerin tamamı atide-tarihte kaldı, tamamı sadece bir söylenceden ya da yazılı bir metinden ibaret. Bugün bu destanların hiçbiri yaşanmıyor, hiçbiri kendi toplumlarını heyecanlandırmıyor. Kürtler ise Newroz’u kutlamıyor sadece onu yaşıyor, yeniden canlandırıyor, Kawalaşıyor. Aynı heyecanla, coşkuyla, görkemle 26 asır önce ortaya çıkan bir destanı yaşamak muazzam ve eşsiz bir olay. Onu yenilmez kılan ve özgürlük meşalesine dönüştüren esas olarak bu özelliği.