Ülkenin son durumu; efsane günler reklamlarının her yerde karşımıza çıkıp bunaltması mı, yoksa muktedirlerin ekonomik, yargısal reformlar mı deyip, tam tersi yaşatılan uygulamalar mı ya da doğa talanı meşruiyeti için torba yasa tasarısını çoğunlukçu demokrasiye sığınıp yasayı geçirmek isteyen siyasetin durumu mu hangisi daha çok bunaltıcı?
Doğrusu, evet efsane günlerden geçiyoruz, öyle ki salgın karnesindeki sayılar -ilginçtir- bir kerede tavan yaptı, öyle ki Avrupa’da ilk beşteyiz, bununla birlikte anlaşıl-a-mayan yasak çizelgeleri, sonrasında bu keşmekeş hava arasında Kaz Dağları’nda çadır kuran direnişçilere salgın süresinde kesilen cezalardan gelen hacizler var. Buradan bakınca evet, açtıkça geliyor tabii ama şunu da dile getirmeden, bunca mesele içinden esas meseleye geçmek olmaz. Alamos Gold dünyanın öbür ucundan gelip Kaz Dağları’nı yok ederken, Türkiye’deki Enka da Gürcistan’da baraj için köyleri yok etmeye yemin etmiş, mesele buyken talan her yerde ve elbette talana karşı her yerde bir direniş de mevcut.
Ve esas meselemize gelirsek; Batman ve Kulp sınırları içinde, Dicle havzasında olan Zorî çayının geçtiği vadiye 2000’lerden beridir, yapılmak istenen bir HES projesi var. Bununla beraber 2013’te ÇED yönetmeliğinin 12. maddesinin olumlu olduğu ve 10 gün içinde halkın görüş ve önerilerinin alınması için duyuruya çıkarılıyor. Süreç içerisinde kaç kez iptal edilmesine rağmen bugünlerde tekrar İl Genel Meclisi’ne getirilmiş. Başta belirttiğimiz üzere “çoğunlukçu demokrasi” burada da karşımıza çıkıyor ve valiliğin baskısıyla birlikte Akp’li meclis üyesinin başkan olması itibarıyla 2 oy kullanmış oluyor, 12 kabul oyuna karşılık 11 ret oyuyla HES kararı onaylanıyor.
Bunlar daha çok bir anlamda teknikken, yerelden genele artık doğa talanı oylanmakta, çoğunluk demokrasi de araya girince her meselede olduğu gibi burada da talan kabul edilmiş oluyor. Doğrusu Can Dündar’ın yıllar önce yazdığı “Savaşta ne yaptın baba” adlı kitabı hemen akla geliyor, düşünün ki İl Genel Meclisi’nden, TBMM’ye halkın oyuyla seçilenler, çocuklarının geleceğini oyluyor, yani talanı oyluyor. Ne diyelim umarım buradaki babalar, anneler; kitaba başlık olan konunun çocuklarının sorusuyla karşı karşıya kalmazlar…
Ve evet adı farklı olabilir fakat, baraj, JES, RES, HES, altın arama her ne ise toplamında doğa talanı. Fakat her türlü talan felakete kapı aralıyor, 90’lardaki çatışmalı süreç ile beraber köy boşaltılmalarını yaşayan bölge halkı, bugün aynısını baraj ve HES’lerle yeniden dejavuyla birlikte yaşıyor. Yapımına başlanacak HES projesi ile beraber Kulp’a bağlı Hamzalı köyü ve 10’a yakın mezra sular altında kalacak. Bunun yanında darbenin en büyüğü vadi olmasından ötürü yoğunlukla geçim kaynağı olan hayvancılığı, tarım faaliyetlerini de bitirecek. Doğrusu buğdayı ithal ediyor, Sudan’dan tarla kiralıyor, sığırları bile Sırbistan’dan getiriyorken, bu politikaları dilimiz kabul etse, mantığımız etmiyor, tutarsızlığın böylesi dedirtecek uygulamalar.
Buna karşın demiştik ya talanın olduğu her yerde direniş de meşru elbette, köylüler kabul etmiyor, yasal zeminde arayışlar mevcut, hashtaglerden imza kampanyalarına kadar karşı koyuş sürüyor. Zira düşünün evinizde oturuyorsunuz birileri elinde talan projesi, ekibi gelip kamulaştırma var diyerek evinizi, yurdunuzu gasp ediyor, ne gelir elden direnmekten başka.
Ve Batman son yıllarda hep Ilısu Barajı’nın yok ettiği Hasankeyf’le anılırken, Batman’da 1.5 yaşındaki bir bebek koronavirüse yakalanmış ve hastane hastane gezmiş yoğun bakım ünitesi bulamamış, güç bela bir yer bulunmuş fakat geç kalınmış haliyle, sonrasında mı dün yaşamını yitirdi…
Ve mesele buyken, efsane günlerin son haberi şu: Halkların Demokratik Partisi tarafından Kovid-19 aşısının ücretsiz yapılması için verdiği önerge muktedirlerin oylarıyla reddedildi. Tam da işte burada doğa talanı için meclislerde kalkan eller, sonrasında talancılar için açılan sermaye, neden bir bebeği kurtarmak için kurulacak bir hastaneye kalkmaz, ücretsiz aşıya kalkmaz ya da son olarak aynı sermayenin hiç hastane yaptığını gördünüz mü…