Chicago Yedilisi’nin Yargılanması filmi Netflix platformunda izlenebilecek bir film. Filmin doğru tahlillerde bulunan karakterleri hippilerin öne çekilmesiyle 68 kuşağına selam çakan yönetmen adaleti, erki temsil eden yargıçla adeta dalga geçmiş
Hüseyin Bul
Chicago Yedilisi’nin Yargılanması (The Trial of the Chicago 7) filmi Netflix platformunda izlenebilecek bir film. 2020 yapımı filmin yönetmenliğini yine büyük kısmı mahkeme sahnelerinden oluşan Birkaç İyi Adam (1992) filminin senaristliğini yapan Aaron Sorkin yapmış. Amerika’nın Vietnam’a saldırması üzerine ülkedeki çeşitli demokratik kitle örgütlerinin, öğrenci inisiyatiflerinin, aktivistlerin savaşı protesto ettikleri barış yanlısı gösterilerinin polislerin kışkırtması ve komplo kurmasıyla başka bir hal alır. Başkan Johnson’ın Vietnam’a gönderilecek askerleri televizyonda kura çekerek belirlediği görüntüler halkı olumsuz etkiler. İlk çıkartmanın ardından cenazeler gelmeye başladıkça asker sevkiyatı artar; tam bir kısırdöngüye dönüşür yapılanlar.
Protestolar eyalet sınırlarını aşarak kitleselleşir. Filmin omurgasını oluşturan yargılama sebebi de tam da bu gerekçeyle başlar; sınırları aşan protestolar. Savcılık ve adalet bakanlığı davadan yara almadan kurtulmanın ötesinde kazanmak için başsavcılığa yeni atadığı Richard Schultz’tan (Joseph Gordon-Levitt) gerekirse iddianameyi değiştirmesini ister. Yani yeni bir iddianame hazırlamak demek, olmayanı oldurmak, yeni suçlamalar ve gerekirse komplolar demek. Savcının itirazı üzerine yasalar umurumda değil, diyecek kadar gözünü karartmış bir adalet bakanı ya da adalet sistemine şahit oluyoruz. Bizlerin hiç de yabancı olmadığı bu, bir zümreye, kuruma, şahsa, dernek ya da vakfa hizmet eden adaletin adı adalet değil olsa olsa topal ördektir.
Yakın tarihimizde de böyle kitlesel protestolara Gezi ve Kobani eylemlerinde şahit olmuş ve hükümetlerin ya da iktidarların yöntemlerinin benzer oluşu, birbirilerinden kopya çektiklerini akla getiriyor. Konumuza dönersek, yönetmen Birkaç İyi Adam senaryosundaki formülün aynısını bu filme de uygulamış. Hatırlarsanız o filmde de yargılanan erlerden biri siyahtı, burada da kara panterlerin lideri siyah. Oradaki ağır top Jack Nikolson’dı bu filmin ağır topu ya da mahkemenin seyrini değiştiren kişi eski adalet bakanı Micheal Keaton. Filmi bunun üzerine kurmamış ama, yan taraftan akıp giden altı çizilmişse de kalın bir şekilde belirtilmeyen bir hikaye gibi. Hükümetin ya da Amerika devletinin siyahlara uyguladığı ayrımcılığı yönetmen de konuya, kurguya uygulamış. Haklarınızın olduğunu biliyorum ama benden tamamını istemeyin, bu hakları ben sana vermediğim için çok da beni bağlamıyor demeye getiriyor. Ağzına bir parmak bal neyine yetmiyor ki, hatta yaşadığına dua etmeye başlaman senin için en iyisi.
Mahkeme salonunda başlayan yargılama sahnelerinden zamansal olarak geri gidilerek (flashback) asıl yargılanan beyaz çocukların aslında masum oldukları ve vatansever olduğunu seyirciye anlatmaya çalışmasının sebebi elbette ki yaşanmış olaylardan uzaklaşamaması olarak da okuyabiliriz. Her kesin (6 beyaz sanık) bir avukatı varken Kara Panterlerin liderinin avukatının olmayışı, bunu her seferinde dile getirişine bile müsaade edilmeyişi, konuşmasının engellenmesi dışarıdaki uygulamaların, davranış ve muamelelerin içeriye yansımasından başka bir şey değil. Çok yakın tarihte beyaz bir polisin siyah bir adamın boğazına diziyle bastırıp boğarak öldürmesini hatırlayabiliriz. Tarihe George Floyd cinayeti diye geçen Minneapolis’teki cinayetin ve sonrasındaki isyanların da muhtemelen filmi yapılacaktır. Hollywood’un bir tür gaz alma işlevi olduğunu artık herkes biliyor.
Filmin en renkli ve doğru tahlillerde bulunan karakterleri hippilerin öne çekilmesiyle 68 kuşağına selam çakan yönetmen adaleti, erki temsil eden yargıçla adeta dalga geçmiş. Zorbalığı ve önyargılarıyla tepki toplayan yargıcın, elindeki tokmağı masaya vurup, düzen istiyorum, düzen istiyorum, diye bağırmasının alt metninde, adaletin olmadığı yerde düzen olmaz, düzeni adaletle sağlarsınız, yatıyor. Seyircinin gözüne sokulan Amerikan bayrağı, kola şişeleri ve İncil’in Hollywood’un çizdiği “geniş üçgenin” aslında sektörün ekmek kapısının ötesinde başka bir şey ifade etmediğini artık biliyoruz.
Filmdeki oyunculuklara gelirsek: Richard Schultz, (savcı) Tehlikeli Yürüyüş, Kara Şövalye Yükseliyor ve Başlangıç filmlerinden tanıdığımız Joseph Gordon-Levitt içine sinmeyen görevin verdiği tedirginliği ve rahatsızlığı iyi vermiş karaktere. Kaptan Fantastik ve Monako Prensesi filmlerinden tanıdığımız bu filmin Yargıç Hoffman’ı Frank Langella, Ramsey Clark ismiyle eski adalet bakanını canlandıran Micheal Keaton kadar rahat bir oyunculuk çıkarıyor. Düzgün, manalı ve komik replikleriyle filmin ara ara kara komediye meyletmesini sağlayan filmin diğer Hoffman’ı Sacha Baron Cohen başarılı bir hippi karakteri çiziyor.