Sömürgeci güçlere hiç dokunmadan, bunların yaptığı tecavüz, katliam, soykırım niteliğindeki asimilasyon politikalarına hiç değinmeden sadece ve sadece özgürlük hareketine azgınca saldırı ve taş üstüne taş atma durumlarının yaşanması neyle izah edilebilinir? Madem ki daha halkçısın madem ki daha milliyetçisin o zaman önce düşmanına taş atmalısın
Rubar Amedi
“Kurdino! bibin yek!
Ger hûn nebin yek,
Hûn ê herin yek bi yek”
Tarih boyunca Kürtler acı çeken bir toplum olmuştur. Buna rağmen hiçbir topluma acı çektirtmemiştir. Yaşam boyunca çektiği acıları göğsüne taş bağlayarak yüreği kanar halde yaşamaya devam etmiştir. Yüreğinden akan her damla kanı direnişi ile yaşamı ile bütünleştirerek var olmaya devam etmiştir. Bazen medeniyetten uzak kalma pahasına özgürlüğü için dağların engin doruklarında varlıklarını onuru ile sürdürmüştür.
Kadim Kürdistan toprakları yüz yıllardır egemen güçler tarafından barıştan çok savaşa uygun hale getirildi. Toprağının bereketi, coğrafyasının zenginliği onu hep saldırılara maruz bıraktı. Zaman zaman bu saldırılara karşı büyük zorluklarla karşılaşsa da direnerek bunun üstesinden gelmeye çalıştı. Bilinen 29 tane çok anlamlı isyan gerçekleştirdi ve son isyanı halklara umut, dillere destan olabilecek nitelikte önderliği ve zamanın savaşçısı ile tarih sahnesinde bir kez daha yerini aldı.
Egemen güçlerden gelen saldırılara karşı direnmek Kürt deyişi ile “be minete” fakat kardeşinden gelen saldırılara karşı direnmek hiç de kolay olmuyor. Her devlet kendine göre bir işbirlikçi güruh ve ihanetçi kardeş yarattı. Ve bu kardeşin ilk işi kardeşine taş atmak oldu. Kabil’in kardeşini kıskanması ve daha sonra öldürmesi gibi. Âdeta egemen güçler Kabil’in ruhunu Kürtlerde yeniden yaşatmaya çalıştılar.
Gerçekleşen tüm isyanların bastırılmasında ve sonuca ulaşmamasında en büyük etken yine kardeş ihanetidir. Her isyanın karakteristik bir kardeş ihanetçisi vardır; günümüzde olduğu gibi.
Bu kardeş öyle bir kardeştir ki halkını sömürene, katledene, ülkesini işgal edene bir tek sitemi olmaz iken, Kürtlük adına kendini egemenlere altın tepside sunar. Bu kardeş öyle bir kardeştir ki direnen kardeşleri onların yaşam konforunu bozduğu için egemenler ile bir olup kardeşini öldürmeye çalışarak kendine yeni bir yaşam alanı açmaya çalışır.
Günümüzde egemen sömürgeci devletlerin çok zorlandığı tarihi bir süreci görüyoruz. Ve ne yazık ki onların kurtarıcısı olarak sahneye Kürt milliyetçisi diye geçinen kardeşlerimiz çıkıyor. Bu kardeşlerimiz öyle bir Kürtçü ve Kürdistani geçiniyorlar ki ve öyle bir “kahramanlık” yapıyorlar ki savaşan fedakâr özgürlük güçlerini dahi beğenmeyip pasif olmakla suçlayıp özgürlük hareketinin yönetim kademesini ise ihanetle suçlayacak kadar ileriye giden bir densizliğe, ukalalığa kadar gidebiliyorlar. Oysa savaşçılardan daha çok radikal olan milliyetçi kardeşlerimiz enerjilerini eğer dürüst iseler ve eğer gerçekten Kürt halkının çıkarı için bir şeyler yapmaya inandıklarını dile getiriyorlarsa önce yapılması gereken sömürgeci güçleri hedef almak, mahkum etmek, halkımızı katleden, toprağımızı işgal eden, kadın ve çocuk olsa da öldürülmesini mubah gören sömürgeci güçlere tavır almak birincil hedefleri olması gerekmez miydi? Elbette olması gereken bunlardı. Hangi Kürt olursa olsun ister milliyetçiliği savunsun, ister demokratik ulusu ve isterse federasyonu savunsun. Düşmana karşı savaşan hangi kardeşi olursa olsun ona asla taş atmamalı, ortak düşman mantığı egemen olmalı. Kardeşinin eksiği olsa dahi illaki ona taş atacaksa kardeşine bir taş atmadan önce düşmana üç taş atmalıdır ki kardeşi atacağı taşı dikkate alsın.
Fakat Kürdistan’da bu böyle olmuyor. Kardeşliğimiz de bir garip kardeşliktir, celladına aşık olmuş bir kardeşlikle karşı karşıyayız. Güya daha radikal olan ve Kürt milliyetçisi diye geçinen kardeşlerimizin pratik ve söylemlerine baktığımızda durum içler acısı ve gerçekten çok vahim bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Sömürgeci güçlere hiç dokunmadan, bunların yaptığı tecavüz, katliam, soykırım niteliğindeki asimilasyon politikalarına hiç değinmeden sadece ve sadece özgürlük hareketine azgınca saldırı ve taş üstüne taş atma durumlarının yaşanması neyle izah edilebilinir? Madem ki daha halkçısın madem ki daha milliyetçisin o zaman önce düşmanına taş atmalısın. Beğenmediğin kardeşin dört parça Kürdistan’da kahramanca savaşıyor, can veriyor, siyasal alanda mücadele ediyor, faşizme nefes bile aldırtmamaya çalışıyor, binlerce insan tutuklu, sürgün. En son taş atman gereken bu kardeşlerin olması gerekirken, düşmana hiç taş atmadan kardeşine taş atıyorsun. Bu durum vicdansızlıktır, ahlaksızlıktır.