R.T. Erdoğan seçtiği bakanlarla ilgili konuşurken “Bu arkadaşlarımız dünyayı iyi tanıyorlar, dünya ile entegre olmakta bir sıkıntıları yok” diyor. Eğer bu cümlelerden, “Biz Türkiye olarak dünyaya entegre olmayı istiyoruz ve bu arkadaşlarımız da böyle insanlar ve bizi dünyayla entegre edecekler” gibi bir anlam çıkıyorsa -ki bence çıkıyor- o zaman bu hükümetin vizyonu, 16 yıldır uygulanan vizyondan farklı olacak anlamına gelmez mi? Bir başka deyişle acaba Erdoğan başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu’ya ve hatta dünyaya nizamat vermekten vaz mı geçiyor dersiniz? Öyle ya “dünyaya entegre olmak”, var olan dünya düzenine, yani, ekonomik olarak kapitalizme, siyasi olarak da Amerika’nın ve Avrupa’nın başını çektiği siyasi düzene uyum sağlamak ve onun bir parçası olmak demek değil midir? Eğer öyleyse, Erdoğan’ın afra tafraları nedendi?
Üst akıllar, yabancı güçler vs? Yoksa bu kavramlar, milliyetçiliği tahrik ederek seçimleri kazanmanın yapay stratejisinden başka bir şey değil miydi? Doğrusu Erdoğan’la ilgili söylenen en yaygın özelliklerinden biri onun “pragmatist” olduğudur. Yani durum değiştiğinde kendi çıkarları için kendi durumunu da anında değiştirebilen bir kişi olduğu anlamında.
Biz kendisini tanımadığımızdan bu özelliğini tam olarak değerlendiremiyoruz ama yukarıda alıntıladığımız sözlerinin yanı sıra, dün damat Albayrak’ın, “(Merkez) Bankasının bağımsız bir kurum olarak, ekonominin gerçekleri ve piyasa koşulları neyi gerektiriyorsa onu yapacağı” sözleri böyle bir manevranın ip uçlarından biri miydi diye insan düşünmeden edemiyor. Çünkü, bu sözler, daha düne kadar Merkez Bankası üzerinde faizlerin düşük tutulması için Erdoğan’ın sürdürdüğü baskıya taban tabana zıt sözler. Daha düne kadar “ekonominin gerçekleri ve piyasa koşulları” faizlerin yükseltilmesini gerektiriyorken, Erdoğan, sırf yarı dini, yarı inşaatçıya kıyak saiklerle faizlerin düşük tutulması gerektiğini söyleyip duruyordu, şimdi ne oldu da damadı Albayrak “Merkez Bankası’nın bağımsızlığından” “ekonomik gerçeklerden” ve “piyasa koşullarından” söz eder oldu dersiniz? Bütün bunlar yeni dönemin ilk işaretleri.
Erdoğan yönetiminin Türkiye ile ilgili tasarruflarının neler olacağının ipuçları. Ama çok da aydınlatıcı değiller. Özellikle yeni sisteme geçişteki başka bazı ipuçları Erdoğan’ın Cumhuriyet’i paranteze alma arzusundan vazgeçmediğini, Osmanlı’nın devamı bir Türkiye özlemini sürdürdüğüne işaret ediyorlar. “Dünyayla entegre olmak”, “piyasa gerçeklikleri” gibi laflar ise kapitalist dünyanın imkanlarını da kullanarak bunu yapmak isteğinin bir parçası. Oysa, iktisadi kararların bu denli merkezileştiği bir ülkenin “iyi” ve “doğru” yönetilmesi bence mümkün değildir. Hele hele, söz konusu kararların “yerel”ce alınması gerektiği dünyanın en çarpıcı gerçeklerinden biriyken bunun tersinin yapılması dünyayla entegrasyonu değil olsa olsa dünyadaki bir takım “tek adam yönetimlerinin” olduğu ülkelerle entegrasyonu ima eder. Örneğin Rusya ve Çin gibi ülkeleri. Ve biliyoruz ki bu ülkelerde bugün en önemli sorunlar ekonomiden çok siyasal özgürlüklerle ilgili.
İktidar her ne kadar ilk günlerinde dünya merkezlerine “size bağlıyız” mesajları gönderse de çok da ikna edici olamadı. İkna edici olamadığı için de kurlarda yükselme eğilimi durmadı. Öyle ya bizim bu yazıda dikkate getirdiğimiz tutarsızlıkları onların görmemesi mümkün olmadığına göre Türkiye’yi yöneten bu akıl nasıl bir akıldır dersiniz?