Hayvan hakları savunucuları Türkiye’de her yıl binlerce hayvana şiddet uygulanmasının nedeni olarak kanundaki yetersizlikleri gösterirken, yasada hayvanlara yönelik şiddet eylemleri suç değil, ‘kabahat’ olarak tanımlanıyor
Türkiye’de hayvan haklarına ilişkin henüz önemli bir atılmaması nedeniyle hayvanlara dönük şiddet ve hak ihlalleri devame diyor. Ülkenin birçok noktasında hayvanlaraşiddet uygulanırken, bu şiddet olaylarının bir kısmı da sosyal medyada paylaşılıyor. Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin (HAKİM) yayınladığı Hayvan Hakkı İhlalleri Raporu’na göre, geçtiğimiz Ocak ayında en az 48 bin 348 yaşam hakkı gaspı, 47 işkence vakası, 29 bin 804 özgürlüğü kısıtlama ve 2 cinsel şiddet vakası yaşandı.
‘Suç değil kabahat’
Hayvan hakları savunucularına göre, bu durumu besleyen nedenlerin başında 2004 yılında kabul edilen 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun yetersizliği geliyor. Hayvanların sadece korunması gereken varlıklar olarak ele alındığı kanunda, hayvanlara yönelik kötü muamele, istismar, şiddet eylemleri suç değil, “kabahat” olarak tanımlanıyor. Bu konuda HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Hayvanları Koruma Günü olan geçtiğimiz 4 Ekim’de bir önermede bulundu. Hayvanları gerçek anlamda koruyacak ve hayvanlara karşı işlenen suçların cezalandırılmasını sağlamak amacıyla Meclis’e kanun teklifi veren Paylan, Türk Ceza Kanunu ve Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılmasını istese de bu konuda henüz herhangi bir adım atılmadı.
Hayvan hakları aktivistleri, hayvanlara yönelik şiddetin sebeplerini ve bunu durdurmaya yönelik çözüm önerilerini Mezopotamya Ajansı’na anlattı.
‘Hapis cezası almadan aramıza dönüyorlar’
Yunuslara Özgürlük Platformu üyesi Öykü Yağcı’ya göre, son zamanlarda hayvana yönelik şiddet olaylarının artmasının en önemli nedenleri cezasızlık, denetimsizlik ve hayvanların ‘can’ olarak değil ‘mal’ olarak görülmesi.
Hayvana yönelik şiddetin kanıksandığı, medya tarafından ‘münferit’ olaylar gibi gösterildiği ve uzun süredir devlet eliyle normalleştirildiği bir dönemi yaşadıklarını söyleyen Yağcı, “Oysa bu fiiller, sistematik ve toplumsal boyutu olan, öznenin her seferinde değiştiği ve kökü çok daha derinlerde olan şiddet suçlarıdır” dedi.
Hayvanlara yönelik işlenen suçların yasa kapsamında “kabahat” olarak değerlendirilip, cüzi para cezalarıyla geçiştirilmesi sorunu üzerinde duran Yağcı, “Failler hiç can almamış gibi benzer bir suçu hayvana veya insana karşı işlemek için hapis cezası almadan aramıza dönüyorlar. Bu suçlar cezasız kaldığı için şiddet sarmalından çıkamıyoruz’ dedi.
Spor, hobi değil; Cinayet
Hayvanlara yönelik şiddetin yalnızca basına yansıyan ve belirli türlerle sınırlı olarak görülmemesi gerektiğini de vurgulayan Yağcı, şunları söyledi: “Tarım ve Orman Bakanlığı ve yerel yönetimler tarafından verilen izinler, işyeri açma ruhsatları sonucu çok daha geniş vadede ve görünmez bir şekilde insan menfaatleri uğruna hayvanlara şiddet uygulanıyor. Hayvan ticareti, işkence ve katliamlar toplum tarafından kabul görecek hale getiriliyor. ‘Cinayet’ olarak adlandırdığımız avcılığın, spor veya hobi adı altında onay almasına neden oluyor.”
‘Yaşama hakları var’
Yağcı, yaşam hakkı ihlallerinde insan-hayvan ayrımı yapılmadan herkesin tepki göstermesi gerektiğinin altını ise önemle çizdi. Yağcı, “Hayvanlar; hissedebilen, duyarlı yani bizlerden hiçbir farkı olmayan canlılar. Hayvanlar da canlılığını duygularıyla ve tepkileriyle açık bir şekilde belirtiyorlar. Aynı dünyayı paylaştıkları insan karşısında en savunmasız olan hayvanların da doğuştan gelen özgürce yaşama hakları ve yaşama amaçları var. Ailelerinden, sürülerinden, doğal yaşam ortamlarından koparılmadan, işkence görmeden, insan menfaatleri için farklı endüstrilerce sömürülmeden yaşama hakları var” ifadelerini kullandı.
‘Sayısız örneği var’
Hayvanlara işkence eden veya öldüren bireylerin, ilerleyen süreçlerde insanlara yönelik şiddet gösterme ihtimalinin çok yüksek olduğunu kaydeden Yağcı, bu konuda şunları söyledi: “Yani vahşice cinayet işlemiş olan katillerin geçmişte aynı şiddeti ve işkenceyi hayvanlara uyguladığı biliniyor. Bunun dünyada sayısız örneği var. Türkiye’de ise yakın zamanda Ordu’da Ceren Özdemir’i öldüren Özgür Arduç’un ifadesinde ‘İstanbul’dayken sevdiğim kedilerin başını taşla eziyordum, birinin kalbini çıkarmıştım’ dediğini hatırlatmak isterim. Bu tür şiddet eylemlerinin çocuklara, yaşlılara, engellilere ve dezavantajlı pek çok farklı gruba yönelmesi kaçınılmaz.”
“Halihazırda hukuken acı çekebilen bir canlıya işkence ya da tecavüz etmenin bedeli 947 TL olabilir mi?” diye soran Yağcı, hukuk sistemimizde böyle büyük bir tutarsızlık var olduğu, meclis toplumsal tepkilere kulaklarını tıkadığı ve bizler kitlesel olarak hayvanlar için adalet arayışına katılmadığımız sürece, ne yazık ki bu şiddet olaylarına daha fazla tanık olacakları uyarısında bulundu.
3 yıl talebi
Hayvanlara Adalet Derneği üyesi Barış Karlı da, hayvan aktivistleri olarak yapmaya çalıştıkları şeyin “Hayvanı mal olarak gören bakış açısı yerine; hayvanın canlı olduğunu ve bundan kaynaklı başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunu kabul eden bakış açısını yerleştirmek” olduğunu ifade eti.
En önemli taleplerinin hayvanlara şiddet uygulayanların cezaevine girmesini sağlamak olduğunu söyleyen Karlı, yeni infaz düzenlemesinden sonra failin en az 6 ay cezaevine girmesini sağlamak amacıyla hapis cezası yaptırımının alt sınırının 3 yıl olmasını talep ettiklerini belirtti.
Çocuk ve yetişkinlere eğitim
Karlı, bir yandan kanun değişikliği için mücadele ederken var olan kanundaki cezaları uygulatmak için de mücadele etmek gerektiğini vurguladı. Karlı, “Hayvana şiddet fiillerinde polislerin savcıların harekete geçmeleri için uğraşmalıyız. Hayvanların haklarını korumak için şikayet hakkımızı kullanmaktan çekinmemeliyiz” dedi.
Hayvana şiddete karşı mücadelede odaklanılması gereken konuların “eğitim” ve “bilinçlendirme” çalışmaları olduğunu söyleyen Karlı, bu çalışmaların da çocuklara ve yetişkinlere olmak üzere iki yönlü olduğunu belirtti.