AKP iktidarı baskıyla, psikolojik savaşla, özel savaş yöntemleriyle toplumu o kadar baskı altına almıştır ki, halkın vicdanı olması gereken sanatçılara bile biat ettirilmektedir. Türkiye’de demokratlara, emekçilere, aydınlara, yazarlara ve Kürt halkına görülmedik baskı uygulayan AKP iktidarı ve onun şefini meşrulaştırma ve temize çıkarmada sanatçılar kullanılmaya başlanmıştır. En son piyano sanatçısı Fazıl Say üzerinden Tayyip Erdoğan ve AKP’nin baskıcı uygulamaları normalleştirilmiştir. Böylece 12 Eylül faşizminin post modern versiyonu Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının uygulamaları halkın vicdanı olması gereken bir kısım sanatçılar tarafından sindirilmiş ve yutulmuş olmaktadır. Fazıl Say’ın niyeti ve söyledikleri ne olursa olsun yaptığı bu iktidarın baskıcı uygulamalarını meşrulaştırmak olmuştur. Kısa süre önce sanatçılara müsvedde diyen biriyle aynı karede gözükmenin anlamı açıktır. Böyle bir siyasetçiden ödül, plaket ve hediye almak da faşizm için meşruiyet örtüsü olmanın tuzu biberi olmuştur.
Sanatçılar halkın vicdanını, beğeni ölçülerini, duygularını oluştururlar. Kültür sanat toplum yaratma faaliyetidir. Fazıl Say, Tayyip Erdoğan’la yan yana gözükerek ve bu buluşmaya kılıf bularak nasıl bir toplum yaratmaya katkıda bulunduğunun farkında mıdır? Türkiye toplumunda bugün çürüme başını almış gitmektedir. İnsanlar aptal kutusu haline getirilmiş, televizyon ve başka iletişim araçlarıyla faşist bir şefin peşinden gider hale getirilmiştir. Dünya örneklerinden bilinmektedir. Faşist ülkelerde şef hangi haltı yese, hangi lafı söylese onda bir keramet aranmaktadır. Şimdi Türkiye’de toplumun yarısı da Tayyip Erdoğan ne söylerse söylesin bunu sorgulamadan yutmaktadır. İşte Fazıl Say ve AKP iktidarını normalleştirenler böyle bir toplum yaratmanın ortakları haline gelmişlerdir. Böyle düşünmüyoruz, demek yaptıklarının bilincine varmamaktan başka bir anlam taşımaz.
Sanatçılar, edebiyatçılar, kültür insanları esas olarak bugünü değil geleceği düşünürler. Kuşkusuz bugün de önemlidir. Önemi de geleceği şekillendirme ve etkileme karakterinden ileri gelmektedir. Bir sanatçı yaptığının gelecek için ne anlama geldiğini mutlaka düşünmek durumundadır. Sanatçılar ve edebiyatçıların en temel özelliği yarattıkları ürünlerin gelecekte de yaşaması ve etkisini göstermesidir. Zaten sadece bugün için tüketilen ürünlere sanat da denilmemektedir. Bu yaklaşım sanatçının bakışını da belirler. Sanatçı ileriyi görendir. Bu nedenle zaten ilerici kavramı ortaya çıkmıştır. Sanatçılar genellikle ilerici ve devrimcidir. Kuşkusuz baskı ve zulme karşıdır. Bugün AKP iktidarına biat edenler ve/veya meşrulaştıranlar gelecekte eylemlerinin geleceğe nasıl etki edişiyle sorgulanacaktır. Herhalde Fazıl Say için de iyi bir sanatçıydı, bir duruşu vardı ama sonunda o da baskılara dayanamayarak bir çuval inciri berbat etti, diyeceklerdir. Fazıl Say’ın Erdoğan’la yan yana gözükmesi konusunda, en iyi anlatan başka bir ifade bulamadığımdan bu deyimi kullandım.
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, Fazıl Say’ın bu tutumuna dayanarak sanatla ilgili öyle güzellemeler yapmışlardı ki, yaşamını yitiren sanatçılar mezarlarında rahatsız olmuşlardır, yaşayanlar da bu laflar karşısında çatlamışlardır. Demokratlara, aydınlara, gazetecilere, sanatçılara ve toplumun önemli kesimine kan kusturan bir iktidarın şeflerine hümanist, empati yaptıran bir konum bahşedilmiştir. Faşizm demek demagoji demektir; ancak böylesine dünyanın hiçbir yerinde rastlanmamıştır. Kuşkusuz Türkiye’deki faşizm de buraya özgün olur. Zaten mevcut iktidar sahipleri ve yandaşları her şeye Türk tipi diyerek her konuda dünyadan farklı olduklarını söylemektedirler. Hem de övünç kaynağı olarak. Türkiye’de iktidardan en alt kurumlara kadar bir seviyesizlik, bir sığlık bu söylemin yarattığı durumdur. Kuşkusuz arkasında da çok sığ bir zihniyet, düşünce ve ufuk bulunmaktadır.
Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı sadece içerde bozulma yaratmıyor. Saptırma ve sapkınlık ortaya çıkarmıyor. Dünyada da oynadığı rol olumsuzdur. Şimdi Maduro’ya sahip çıkarak, kendi demokrasi anlayışını oraya da uygulayarak aslında Maduro’ya iyilik değil, kötülük yapmaktadır. Sandıktan gelene dokunulmazmış. Halbuki sandıktan çıkana en fazla dokunan Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarıdır. Şu anda dünyada en fazla seçilmişin zindanda olduğu ülke Türkiye’dir. Bunlar bizzat Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla zindanlara atılmıştır. Eğer bugün Maduro’nun savunucusu Tayyip Erdoğan’sa vay haline Maduro’nun. Zaten Maduro Tayyip Erdoğan gibi halkın iradesiyle seçilenlere düşman birisini överek kendisine yönelik tutumları meşrulaştırmıştır. Maduro daha baştan büyük bir tutarsızlık içine girmiştir. Herhalde böyle tutarsız ve ilkesiz yaklaşımları başka konularda da yapmış olmalı ki muhaliflerinin ve karşıtlarının eline gerekçeler sunmuştur.
Darbeler ve halkın iradesine müdahalelere karşı çıkılmalı. Ancak şu anda dünyada en büyük darbeci ve halkın iradesine müdahale eden Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarıdır. Halkın iradesine her türlü baskı ve zulümle müdahale edilmektedir. Seçimde her türlü hile yapılmaktadır. Seçilmişleri zindanlara atarak onların yerine kendi adamlarını oturtturmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın ve AKP iktidarının bu darbelerine karşı çıkmayanların darbeye karşı çıkma tutarlığı ve samimiyeti olamaz.
Erdoğan’ın derdi Maduro değildir. Maduro üzerinden kendine meşruiyet sağlamaya çalışmaktadır. Yaptıklarının üstünü örtmeyi ve gözlerden kaçırmayı amaçlamaktadır. Şu anda AKP eşit, adil ve dürüst bir seçimle iktidara gelmemiştir. Seçimin adil, eşit ve dürüst olması, meşru görülmesi seçim öncesi ortamla belli olur. Seçim öncesi ortam, eşit ve demokratik değilse yapılan bir seçim olmaz. Zaten AKP iktidarı altında adil bir seçim olmuyor. Sadece darbesine ve diktatörlüğüne meşruiyet kılıfı sağlamak için seçimler yapılıyor. AKP iktidarı yıllardır bunu yapıyor. Bir gün halkın bu darbeci ve demokratik iradeyi tanımayan siyasi güce karşı çıkmasından korktuğu için Maduro’ya sahip çıkıyor. Kendisini adil ve eşit olmayan seçimle sarıp sarmalamak istiyor. Tayyip Erdoğan ne yaparsa yapsın kendisinin demokratik iradeyi tanımayan, darbeci ve kayyumcu yüzünü gizleyemez.