“Eğer ağaç, baltanın kendisine neyi reva gördüğünü bilseydi, ona sapını vermezdi.”
Afrika Atasözü
Sanayi kapitalizminin 250 yıldan az bir geçmişi var ve bu kadarcık zamanda dünyayı yaşanamaz bir yer haline getirmiş bulunuyor… Neden böyle bir durum ortaya çıktı? Neden bir sürdürülemezlik tablosu ortaya çıktı? Bu “çöküş” halinin sebebi ne? Bizim dilimizdeki karşılığı sermaye sistemi demek olan kapitalizm, insanlık ve uygarlık tarihinde bir sapmaydı… Öküzün arabanın arkasına koşulmasıydı. Amaçlarla araçların ters-yüz olmasıydı… Normal olarak bir üretim tarzında, bir uygarlıkta, üretim ihtiyaçları karşılamak için yapılır, yapılması gerekir. Bir kullanım değeri üretmek amacıyla yapılır… Üretimle tüketim arasında bir kopukluk olmaz. Oysa, kapitalizm dahilinde üretimin birincil amacı ihtiyaçları karşılamak değil, pazarda satmak üzere mal üretmek, kâr etmektir. Başka türlü söylersek, kullanım değeri değil, değişim değeri üretmektir… Dolayısıyla, üretim etkinliğiyle ihtiyaçların karşılanması gereği arasındaki ilişki ters-yüz olmuş durumdadır…
Fakat, bir şey daha var: Her bir kapitalist veya kapitalist işletme, her seferinde daha çok üretmek zorundadır… Üretim çılgın bir rekabet ortamında gerçekleşiyor ve kapitalist işletmeler toplam artı değerden en büyük payı kapmak için kıyasıya bir yarışa giriyorlar… Zira, büyümek veya yok olmak ikilemiyle karşı karşıyadırlar… Başka türlü söylersek, kapitalist sistem, sınırsız büyümeye endeksli bir rotada yol alıyor. Oysa, bu dünyanın kaynakları sınırlı, sonlu… Hem sınırsız büyüme dinamiği geçerli ve hem de kapitalist işletmeler üretimin insanî, toplumsal ve ekolojik sonuçlarını, insana ve doğaya verilen zararları dikkate almıyorlar… Alırlarsa kâr oranı düşer… Oysa, bir şey üretmek demek, doğadan bir şeyler çekmek, azaltmak, eksiltmek demektir. Aynı şekilde üretirken de, tüketirken de kirletmek demektir. İşte şimdilerde güzel dünyamızın artık yaşanmaz bir yer haline gelmesinin asıl nedeni bu… Burjuva iktisatçılar kapitalist üretimin topluma ve doğaya verdiği zararlara “dışsal ekonomiler” diyorlar… Oysa dışarda kalan bir şey olmadığı şimdilerde bariz bir şekilde görülüyor ve sonuçlarına da katlanılıyor… Aslında bu yaklaşım “kârdan başka hiçbir şey bizi ilgilendirmez” demektir…
Kapitalist gelişmenin her ileri aşaması daha çok üretim ve daha çok tüketim demek ama aynı zamanda daha çok sosyal kötülük (işsizlik, açlık, yoksulluk, sefalet, şiddet, terör, savaş, vb.) ve daha çok doğa tahribatı veya aynı anlama gelmek üzere, daha çok ekolojik yıkım demektir… Şimdilerde kapitalizmin kör mantığı insanlığı ve uygarlığı kritik bir kavşağa taşımış durumda. Aslında kapitalizm ölümcül virüsü bünyesinde taşıyan tuhaf bir üretim tarzı… Kapitalist rekabet, teknolojik gelişmeyi, yenilenmeyi zorluyor. Her ileri aşamada daha gelişmiş, daha yetkin makinalar üretim sürecine sokuluyor. Bunun anlamı, makinanın, robotun her ileri aşamada daha çok insanın, işçinin, canlı emeğin yerini almasıdır. Dolayısıyla her ileri aşamada işsizliğin artması, gelir dağılımının kötüleşmesi kaçınılmazdır. Fakat ekseri gözden kaçan bir şey var: Makina-robot bir yeni değer, bir “fazla değer” yaratmaz… Sadece daha önce yaratılmış, makinada, robotta içerilmiş-dondurulmuş değeri yeni ürüne aktarır… Bunun anlamı sistemin her seferinde daha az değer üretmesidir. Şimdilerde kapitalizm ‘yeteri kadar’ değer üretemez durumda. Dolayısıyla “iç sınırına” dayanmış bulunuyor… Sürdürülemezliğin birinci nedeni bu…
Ve ikincisi, doğal kaynaklar stokunun azalması ve doğal çevrenin kirlenmesi kapitalizmin ekolojik sorunla ilgili olarak “dış sınırına” da dayanması demek!.. Şimdilerde sistemin patinaj yapmasının, “sürdürülemezlik” duvarına dayanmasının nedeni bu…
Kapitalist büyüme kaçınılmaz olarak, ekolojik yıkımı tetikliyor… Nitekim son 25 yılda 50 bin hayvan türü yok oldu… Biyolojik çeşitlilik hızlı bir tempoyla yok olmakta. Kapitalizm için vazgeçilmez olan madenler ve enerji kaynakları azalmakta, tükenmekte, tabii pahalılaşmakta…Tatlı sular kirlendi ve azaldı. Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği rakamlara göre sanayileşmiş ülkelerde kanserin %62’si sanayi çıkışlı yiyeceklerin ve çevre kirlenmesinin sonucu… Dünya Bankası’nın raporuna göre, dünyanın en büyük 500 özel şirketi, bankalar da dahil, dünya GSYH’sının (gelirinin) %52’sine el koyuyor ve bunlar hiçbir denetime tabii değiller. Geçen yıl (2017) en zengin 8 milyarderin serveti 3,6 milyar insanın geliri kadardı…
Geride kalan 5 yılda süper zenginlerin (10 milyar dolar ve üstü serveti olanlar) serveti %21 arttı… İnsanlığın yoksul öteki yarısının geliri de %18 azıldı… Zira, kapitalizm dahilinde yoksulluk yaratmadan zenginlik yaratmak mümkün değildir… Tabii durum böyle olunca her 5 saniyede 10 yaş altında 1 çocuk açlıktan ölüyor… 2 milyar insan uygun ve düzenli içme suyundan mahrum… Oysa, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü, bugün tarımın 12 milyar insanı doyurabilecek potansiyele sahip olduğunu ileri sürüyor. Şimdilerde Güney denilen yeni sömürge statüsündeki ülkelerde salgın hastalıklar almış başını gidiyor…
Bölgesel savaşlar tam bir çöküş tablosu ortaya çıkarmış durumda… Velhasıl kapitalizm öldürüyor… Eğer dünyamızın sınırlı kaynakları bu hızla yok edilmeye devam edilirse, çok değil, otuz yıl sonra (2050’lerde), bugünkü gibi 4-5 gezegen gerekecek… Artık, insanların, özellikle de bu sefil süreçten zararlı çıkanların vakitlice ayağa kalkması ve gereğini yapması gerekiyor… Aksi halde geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir…