Kasım ayında düzenlenecek olan COP29 öncesi BM Genel Kurulu’nun ana gündemi ‘iklim değişimi’ oldu. Bugüne kadar yapılan iklim zirveleri fosil şirketlerinin fuar organizasyonuna dönüşürken, BM toplantısı da aynı eksende gerçekleşmekte
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu New York’ta başladı. ‘Geleceğin Zirvesi’ iddiasıyla başlayan toplantıların ana gündeminde çatışmalar ve iklim değişikliğinin ortaya çıakrdığı riskler var. Bazı bilim insanları, gezegenin mevcut durumuna yönelik hazırladıkları ilk raporun sunumunu pazartesi günü gerçekleştirdi. Raporda yer alan tahminler ise iç karartıcıydı. Potsdam İklim Araştırmaları Enstitüsü ile bağımsız kuruluş Planetary Guardians’ın hazırladığı rapora göre, bilim insanlarının incelediği Dünya’nın dokuz özel sisteminin 6’sı tehlike altında, yedincisi de “ya riskli bölge de ya da çoktan tehlikeli” statüde.
‘Gezegenimiz yanıyor’
Tehlike altında olduğu belirtilen sistemlerin tatlı su, iklim, fosfor döngüsü, biyoçeşitlilik, arazi yapısı ve mikroplastikler gibi “yeni” kimyasallar olduğu söyleniyor. Euronews tarafından haberlerleştirilen rapora göre okyanus asitlenmesi tehlike sınırını aşmak üzere ya da aşmış olabileceğine dikkat çekildi. Potsdam Enstitüsü Direktörü Johan Rockstrom, gezegeni belirli aralıklarla incelediklerini, 2023 yılına kıyasla pek bir değişiklik yaşanmadığını aktardı. Kolombiya’nın eski cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos, basına yaptığı bir açıklamada, “30, 40 yıldır dünyanın yanlış yöne gittiği bilincindeydik ama gezegenimizin yandığını hissetmiyorduk. Şu an gezegen yanar halde ve bu yüzden harekete çekmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Fosil şirketler sorumlu
Karayip ülkelerinin liderleri, büyük ülkelerin, özellikle de fosil yakıt şirketlerinin sorunlarla mücadele kapsamında trilyonlarca dolar ödemesi gerektiğini savunuyor. Küresel mali reform çağrısının liderlerinden biri olan ve geleceğin muhtemel BM Genel Sekreteri olarak görülen Barbados Başbakanı Mia Mottley, kısa süreli bir video konferansta, yoksul ve orta gelirli ülkelerin, yapılacak mali anlaşmaların bir parçası olması gerektiğini belirtti. Ayrıca düzinelerce küçük ülkeden daha zengin olan birçok küresel şirketin daha fazla para aktarmasını istedi. Bahamalar Başbakanı Philip Davis ise, fosil yakıt şirketlerinin sorumlu tutulmasını istedi.
Ukrayna’ya destek!
Dünyanın en ‘büyük’ sorunlarının ele alındığı iddiasıyla hazırlanan “Gelecek için Pakt” pazar günü itibarıyla BM’de kabul edildi. İklim değişikliği, BM’nin 193 üye devletinin birlikte çalışmasını amaçlayan 42 sayfalık metinde öne çıkan konulardan biriydi. ABD ve G7’ye üye ülkelerin yayınladıkları bir bildiride, Rusya’nın saldırılarıyla tahrip olmuş Ukrayna’nın enerji altyapısına yardım yapılacağı vaadinde bulunuldu. Ortak açıklamada, Ukrayna’nın yeniden inşasına yardımcı olmak için “Ukrayna’nın enerji sistemini kısa ve uzun vadede yeniden inşa etmenin, küresel enerji güvenliğine ve sürdürülebilirliğe katkı sağlayacağına inanıyoruz” denildi.
ABD tazminat ödemeyecek
Barbados Başbakanı Mia Mottley’in düzinelerce küçük ülkeden daha zengin olan birçok küresel şirketlerin iklim değişiminin nedeni olduğu gerçeğine işaret ederken, ‘zara ziyan fonu’ desteklenmiyor. Mısır’da 27’incisi düzenlenen Conference of the Parties / Taraflar Konferansı zirvesinde, “iklim zarar ve ziyan” fonunun kurulmasına destek vereceğini açıklayan ABD, geçtiğimiz yıl Eylül ayında tazminat ödemeyeceklerini duyurmuştu. ABD İklim Özel Elçisi John Kerry, Kenya’nın başkenti Nairobi’de yapılan Afrika İklim Zirvesi sırasında düzenlediği basın toplantısında, hiçbir koşulda ülkesinin tazminat ödemeyi kabul etmediğini ifade etti.
Zirvelerde havanda su dövülüyor
Karbon salınımlarının baş müsebbiplerinden biri olan BAE’de COP 28 zirvenin gerçekleştirilmiş olması iklim aktivistleri tarafından tepkiyle karşılanırken, karbon salınımında rakipsiz en büyük kirletici ülke olan ABD, zirvenin ana gündemine dönük yaptığı açıklamada, iklim tazminatını hiçbir koşulda ödemeyeceğini duyurması COP 28’den beklentileri adeta sıfırlamıştı. Tüm bu süreç yaşanırken, John Kerry ile Çinli mevkidaşı Xie Zhenhua COP 28 öncesi Kaliforniya’da görüşmeler yaptıkları ve anlaşmaya vardıkları duyurulurken, ABD’nin tazminat ödememe kararının burada alındığı ortaya çıkıyordu. Bu durum, emperyalist kapitalist ülkelerin neden olduğu küresel iklim değişiminin bütün faturasının yoksul ülkelere ve halklarına ödetileceğini ortaya çıkarmakta.
Zarar ziyan fonu yüzde 1’de kaldı
COP28’de iklim krizinden en çok etkilenen dezavantajlı ülkeler için kayıp-hasar fonunun 2030 yılına kadar 100 milyar dolarda anlaşma sağlanırken, oluşturulan Kayıp Zarar Fonu’na ülkelerin taahhüdü yüzde 1’e bile ulaşmadı ve taahhüt 600 milyon dolarda kaldı. 100 ülke, yenilenebilir enerji kullanımını 2030 itibarıyla üç katına çıkarmayı taahhüt ederken, 2050’de net sıfır emisyon hedefine ulaşılması ve küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılması için nükleer enerjinin kilit rol oynadığını iddiasıyla, ‘Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu’nu imzaladı.
COP28’den nükleer çıktı!
Çernobil ve Fukuşima nükleer santrallerinde yaşanan patlamaların yarattığı radyoaktif zehirlenme ve ölümler sonucunda nükleer sermaye kan kaybına uğrarken, yeni siparişler alamamaya başladı. Birçok ülke nükleerden çekilme kararlarını açıklarken, Türkiye gibi bazı ülkeler ise bu dönemde bazı grift ilişkiler içinde nükleer santral kurma hevesine soyundu. Diğer yandan küçük nükleer reaktörlerin güvenilir ve düşük maliyetli bir çözüm olarak tartışmaya açıldı. Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından hazırlanan değerlendirme raporu ile ‘temiz enerji’ sınıfına alınması yönünde adımlar büyürken, COP28’de nükleer sermaye kendisine alan açmayı başardı.
COP29 fosilcilerin zirvesi olacak
Önümüzdeki Kasım ayı içinde yapılacak olan COP29 iklim zirvesi Azerbaycan’da gerçekleşecek. COP28 zirvesinde Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapıldı ve zirve başkanı Sultan el-Jaber bir karbon şirketinin temsilcisiydi. COP29 zirvesinin başkanı olarak atanan Muhtar Babayev ise devlet petrol şirketi olan SOCAR’da 26 yıl üst düzey yönetici olarak çalışmış olması önceki zirveyle yapılacak zirve arasında paralelliğe işaret etmekte. ABD hükümetinin Uluslararası Ticaret İdaresi’ne göre, petrol ve gaz üretimi ülkenin GSYİH’sının neredeyse yarısını ve geçen yıl ihracat gelirinin ise yüzde 92,5’inden fazlasını oluşturuyor olması zirvelerin sermaye ihtiyaçlarına göre ilerlediğini göstermeye yetmekte.
Petrol ve gaz ticaret fuarı!
BAE’de düzenlenen COP28 öncesi, BAE’nin 15 ülkeyle fosil yakıt anlaşmalarını görüşmeyi planladığını gösteren belge açığa çıkmıştı. Corporate Europe Observatory‘den ve 450’den fazla kuruluştan oluşan Kick Big Polluters Out koalisyonunun eş koordinatörü Pascoe Sabido belgeyle ilgili yaptığı değerlendirmede, “Bunu okuyan herkesin alarm zillerini çalması gerekir. BM iklim müzakereleri, iklim eyleminin amiral gemisi değil, bir petrol ve gaz endüstrisi ticaret fuarı haline geldi. Bütün bir endüstri sürecini başarıyla koordine etti ve bizi iklim felaketine giden bir ölüm sarmalına sürüklüyor. Bunun olmamasını sağlamak için ne kadar ileri gitmeye hazırız?” diye sormuştu.
COP28 neyse COP29’da o!
COP28’e Türkiye 1000’e yakın temsilciyle katılırken, bu şirketler arasında, Cengiz, Kolin, İçtaş, Socar Türkiye, Aydem, Aksa, Polat, Sanko, Eczacıbaşı, Fiba, Akfen, Sabancı, Koç gibi holdinglerin fosil şirket temsilcileri zirvedeydi. COP29’da da aynı şirketlerin zirvede boy göstermesi beklenirken, zirveye katılan ve zirveyi yönetenlerinde aynı temsiliyetlerden oluşuyor olması zirvelerden iklim meselesine dair olumlu bir kararın alınamayacağını ya da böyle bir amacın zaten olmadığını açığa çıkarmakta. Daha önce dünyadaki birçok ülke Birleşmiş Milletler’e sundukları raporlarında sera gazı emisyonlarını eksik bildirdiği belirlenmişti. Washington Post’ta yayınlanan bir araştırmada, 196 ülke raporunun incelenmesi sonucunda ülkelerin emisyonlarını beyan ettikleri ile atmosfere gönderdikleri sera gazları arasında devasa bir uçurum olduğunu ortaya koymuştu.
Yalan beyanlar
8,5 milyar ton ile 13,3 milyar ton arasında verinin eksik rapor edildiği ve bu gizlenen verinin karbon kirliliğinin yaklaşık yüzde 25’ine tekabül ettiği bağımsız araştırmacılar tarafından belirlenirken, küresel ısınmanın 1,5 derece olmazsa 2 derece ile sınırlanması iddiasının boş bir iddia olduğunu göstermekte. İklim değişikliği ve küresel ısınma, aşırı üretim ve tüketimlerin doğal yaşam üzerinde oluşturduğu yıkımın bir sonucuyken, aşırı üretimlerden asla vazgeçemeyecek olan kapitalizmin küresel ısınmaya çare bulacağız iddiasıyla düzenlediği zirvelerde kapitalist büyümeyi sağlamak dışında hiçbir hedef olmadığı gibi fosil yakıtlardan vazgeçmek gibi bir niyeti olmadığı anlaşılabilmekte.