2020 yılında tüm dünya koronavirüs salgını ile sarsıldı. Tarihte ender görülen bir yaygınlıkta dünyayı etkileyen salgın, milyonlarca can aldı, sosyal yaşam ağır darbe aldı; insanlar eve hapsoldu, yoksulluk zirve yaptı
2020’de tüm dünya korona salgını ile boğuştu. 2020’de depremler, ölümler ve korona ile girilen yılda neredeyse yaşama dair olumlu bir şey yaşanmadı. İlk olarak Çin’in Wuhan kentinde tespit edilen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) kısa bir süre sonra da tüm dünyada görülmeye başladı. Avrupa ve dünya ülkeleri sınırları kapatırken birçok ülkede ölümler hızla arttı. Ölümleri artması büyük endişe yaratırken devletlerin aldığın önlemlerin yetersizliği özellikle yoksul olan yurttaşları daha da yoksullaştırdı. Eğitimden, sosyal yaşama, yaşamın her alanına sirayet eden salgın hayatı durma noktasına getirdi. Salgınla birlikte yaklaşık 3 ay aralıklarla uygulanan yasaklar kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin de artmasına neden oldu. Eğitim hayatı uzak eğitim sistemi ile devam ederken milyonlarca çocuk uzaktan eğitime erişemediği için mağdur oldu. Ekonomik kaygılardan dolayı 1 Haziran’da devreye konulan gevşeme politikaları salgının daha da artmasına neden oldu. AKP’nin ekonomik kaygılar nedeniyle aldığı kararlar eleştiri konusu olurken, özellikle bölge kentleri Diyarbakır, Şırnak ve ilçesi Cizre, Van, Antep, Batman, Mardin, Urfa ve Hakkari olmak üzere birçok kentte 1 Haziran sonrası vaka sayılarında artış yaşandı. Türkiye’de bir yılda yaşanan koronavirüs sürecini 2018-2020 dönemi Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, gazetemiz için yazdı.
***
Prof. Dr. Sinan Adıyaman*
Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak salgının başından beri sürecin epidemiyoloji biliminin gereklerine göre yönetilmesi uyarısını yapıyor ve ekliyorduk: Bu salgın piyasa baskısından uzak, ayrım yapılmadan insan odaklı, toplumun sağlığı başta olmak üzere bütün insani, ekonomik ve sosyal gereksinimler sosyal devlet anlayışıyla karşılanarak yürütülmelidir.
COVID-19 salgınının ülkemizde tanımlandığı ilk günden itibaren, salgın kontrolünde “dayanışmanın” ve bilimsel yaklaşımın ve şeffaflığın kritik önemini vurgulayan TTB, Sağlık Bakanlığı’nı bilgisi, birikimi ve insan gücüyle sadece eleştiren değil; eksikleri tespit edip uyaran, öneri sunan bir çaba içinde oldu ve buna hala devam etmektedir. Salgının ilk üç ayında alınan önlemler ve her kesimden insanın özellikle sağlık çalışanlarının gösterdiği çabalar sayesinde salgın bir ölçüde kontrol altına alınmıştır.
İzleme Kurulu
TTB COVID-19 İzleme Kurulu, TTB Merkez Konseyi tarafından oluşturulmuş, Kurul’un görev tanımı COVID-19 salgını sürecinden en az zararla çıkabilmek, salgının doğru yöneltilmesine katkıda bulunmak, mümkünse bir daha yaşanmaması için uyarı ve öneriler sunmak olarak belirlenmişti.
Kurul dokuz aya yakın süredir değişen üye bileşimiyle görev tanımı ve anlayışına uygun olarak izleme, değerlendirme ve müdahale çalışmaları yürüttü ve halen yürütüyor. Arzu ettiğimiz katkıyı sunmanın önünde kimi yapısal kısıtlılıklarımızın ötesinde merkezi otoritenin pandemi yönetiminde izlediği tarzın belirleyici olduğunu düşünüyoruz. Dokuz ay sonra “tek bir vaka salgın değildir”le başlayan sürecin hem bilimsel kavrayış hem de yönetsel hazırlık olarak – ne yazık ki- zayıf kaldığını daha net olarak görüyoruz. Pandeminin anlamını her birimiz her geçen gün daha iyi kavramakla birlikte etkisinin boyutlarını, nereye evrileceğini hâlâ kestiremiyoruz. Belirsizliğin ve bilgi eksikliğinin içerisinde sorumlu davranışın ve sorumluluk yüklenmenin zorluklarını da biliyoruz. Ne var ki anlayamadığımız bu tür zorluklar içerisinde aklın, verilerin, bilginin ve imkânların ortaklaştırılmasının, saydamlığın, bilgi paylaşımının, el birliğinin neden tercih edilmediğidir.
TTB’nin uyarıları
TTB olarak Mart ayından itibaren COVID-19 pandemisi hakkında hekimlere ve kamuoyuna yönelik araştırma, açıklama, sosyal medya ve webinar faaliyetleri gerçekleştirdik, görüşme taleplerimize cevap alamayınca Sağlık Bakanlığı’na hitaben çeşitli mektuplar kaleme aldık ve bunu kamuoyu ve sağlık çalışanları ile paylaştık. Öte yandan bu dönemde iki ayda bir tabip odalarının başkan ya da sekreterleri olmak üzere seçilmiş temsilcilerinin ve TTB COVID-19 İzleme Kurulu üyelerinin katıldığı “Pandemi Toplantıları” yapıldı. Toplantıya katılan tabip odaları sayesinde gerçek verileri öğrenildi ve salgının gidiş trendi ortaya konulabildi.
Yine TTB bu süreçte Uzmanlık dernekleri, sağlık meslek birlikleri ve sendikalar ile çok yakın iş birliği gerçekleştirdi. Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (TTB-UDEK) pandemi sürecinde çalışmalarını oluşturduğu çalışma grubu ve dernekler ile ilgili başlıklarda ortak değerlendirme ve görüşler oluşturacak şekilde yürüttü.
Salgın dokuzuncu ayına doğru ilerlerken TTB-UDEK Koronavirüs Pandemisi Çalışma Grubu salgınla mücadeleye destek olmak amacı ile bilimsel içeriği üye derneklerce, uzmanlarca onaylanmış metin ve raporları TTB-UDEK tarafından kurulan web sitesi üzerinden paylaşmaya devam etmektedir.
TTB’den öneriler
TTB-UDEK 19 Mayıs 2020 tarihinde düzenlenen toplantı ile elektif işlemlerde hastaların ve sağlık çalışanlarının sağlığının korunması için hangi önlemlerin alınması gerektiğini TTB, İstanbul Tabip Odası (İTO) ve TTB-Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu (UDEK) cerrahi uzmanlık derneği temsilcilerinin, TTB Merkez Konseyi ve İTO yöneticilerinin, TTB-COVID-19 İzleme Grubu ve TTB Özel Hekimlik Kolu üyeleri ile değerlendirmiştir. Yapılan ortak toplantının raporu 1 Haziran 2020’de yayınlanmıştır.
Bu çalışmalar hepsi sağlık çalışanlarının ve vatandaşların korunması, sürecin doğru politikalarla yönetilmesinin sağlanması, salgınla mücadelede başarılı olunması amaçları doğrultusunda tüm taraflara yönelik bir bütünlük içerisinde oldu. Bu faaliyetler TTB tarafından pandemiye özel olarak oluşturulmuş, “Yeni Koronavirüs Hastalığı” başlıklı web sayfasında yer almaktadır.
Ancak büyük oranda ekonomik kaygılarla 1 Haziran’da yapılan erken ve hızlı açılmayı takiben yaz boyunca infeksiyon hızları sürekli artış göstermiş ve sonbaharla birlikte bu artış sağlık sistemini zorlamaya, filyasyon çalışmalarını imkansız hale getirmeye başlamıştır. Ekonomik kaygılar elbette ki önemlidir, ancak salgın konusunda çalışan ekonomistlerin belirttiği üzere salgın için alınan sıkı önlemlerin neden olduğu ekonomik kayıp bu önlemlerle salgının kısa sürede kontrol altına alınmasının yarattığı güvenli ortam sayesinde telafi edilebilmektedir. Oysa önlemlerin baştan sıkı alınmadığı, zamana yayılmış sınırlı kontrol uygulamalarının hayata geçirildiği durumda salgın süreklilik kazanmakta ve ekonomik etkisi uzun süreli ve daha yıkıcı olmaktadır.
Şeffaflık
Tüm toplumun desteğinin alınabilmesi, ortaya konulan büyük emeğin karşılık bulabilmesi için kamuoyunun şeffaf bir şekilde gerçek verilerle bilgilendirilmesinin ve ülkedeki salgın büyük resminin net olarak paylaşılmasının çok önemli olduğunu salgının başından beri söylememize ve sağlık bakanlığına iletmemize rağmen hala bu konuda sıkıntı yaşamaktayız.
Başladığı ilk günden itibaren Covid-19 salgınının ilk karşılayıcıları doğaldır ki tüm dünyada olduğu gibi sağlık çalışanları olmuştur ve olmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve birçok uluslararası örgüt, Covid-19 hastalığının meslek hastalığı olarak kabul edilmesi yönünde açıklama yapmıştır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından da henüz salgınının başlangıcında bu yönde değerlendirmeler yapılmış; sağlık çalışanlarının korunmasına yönelik önlemlerin alınması için ülkelere uyarılarda bulunulmuştur. İtalya, Almanya, Belçika, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Güney Afrika ve Malezya dâhil 130’a yakın ülke tarafından Covid-19 sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak kabul edilmiştir.
Türkiye’de ise kangrenleşmiş çok ciddi meslek hastalıkları sorunu vardır. TTB pandeminin başından beri COVID-19’un sağlık çalışanları için “Meslek Hastalığı” olarak tanınmasını istemiş, yasanın TBMM’den bir an önce geçmesi, yayınlanması, ve geriye yönelik olarak uygulanması için tüm partileri ile temas kurmuştur. Sağlık Bakanlığı tarafından son yayınlanan genelge statüyü “vazife malullüğü” olarak tanımlanmaya çalışmakta ve mağduriyet yaşayanların belgelerinin SGK’ye gönderilme prosedürünü açıklamaktadır. Oysa hukuki olarak illiyet bağının kurulabilmesi için meslek hastalığı tanımının tüm sağlık çalışanları için geçerli olmasını sağlayan bir yasaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yasada yer alması gereken üç önemli konu vardır:
1. Yasa tüm sağlık çalışanlarını kapsamalıdır.
2. Sağlık Bakanlığının HSYS kayıtları illiyet bağı olarak kabul edilmelidir.
3. Bu kayıtlar doğrudan SGK’ya gönderilmeli ve tüm çalışanlar için eşit SGK kapsamı olmalıdır.
Böyle bir yasanın bir an önce çıkarılmış olması, COVID-19 ile mücadelede 20/12/ 2020 tarihi itibarı ile canlarını feda etmiş 94’ü hekim toplam 261 sağlık çalışanının anılarına çok küçük de olsa bir hürmet göstergesi olacaktır.
*2018-2020 dönemi TTB Başkanı
***
Okullar açıldı salgın yayıldı
Dünyayı etkisi altına alan salgın, eğitim hayatını da olumsuz etkiledi. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 21 Eylül’de örgün eğitimin başlayacağını duyurdu. Ancak eğitimciler gerekli tedbir alınmadan okulların açılmasının büyük tehlike yaratacağını belirtti. Buna rağmen yüz yüze eğitime geçildi ve salgın hızla yayılınca geri adım atıldı. Anadilde eğitim taleplerini de görmezden gelen özel okul sahibi Bakan Selçuk, yatırım yapılamamasını ise öğretmen maaşlarına bağladı.
Türkiye sağlıkçı ölümünde birinci
Salgın sürecinin fedakârca çalışan sağlık emekçileri halka hizmet ederken bir bir yaşamdan koptu. Şimdiye kadar yüzlerce sağlık çalışanı yaşamını yitirdi. Dünyada en çok yaşamını yitiren sağlık emekçileri sıralamasında Türkiye birinci sırada. Çoğu zaman seslerini duyurabilmek için toplu bir şekilde görevlerinin başındayken bulundukları hastanenin bahçesinde hükümete seslenerek, ‘yaşatırken ölmek istemiyoruz’ diye haykırdılar.
Bölge’de DEDAŞ zulmü
Mardin’in ilçe ve köylerinde ağustos sıcağında elektrik kesintileri yapıldı. Yüzlerce hayvan susuzluktan öldü, binlerce tarım arazisi kurudu. 48 derece sıcaklıkta binlerce yurttaş susuz kaldı. Bunların hepsine köylüye ‘sahte’ borç çıkaran DEDAŞ oldu. Kesintilerin sorumlusu, çiftçilere “şerefsiz” diyen DEDAŞ Mardin İl Müdürü Mehmet Bulut, Mardin Belediyesi’ndeki yolsuzluk nedeniyle tutuklandı ancak daha sonra kefalet ile serbest bırakıldı.
Ayasofya şovu
İnsanık mirası Ayasofya şova kurban gitti. 10 Temmuz’da Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Ardından jet hızıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 24 Temmuz’da namaz kılmak için gün verdi. HDP dışında muhalefet partileri kararı destekledi.
İnsanlık kargoda teslim edildi
Dersim’de 2017’de yaşamını yitiren PKK’li Agit İpek’in ailesine 2 yıl sonra cenazenin bulunduğu bilgisi verildi. Aile DNA için kan örneği verdi. Test sonucu cenazenin İpek’e ait olduğu netleşti. Cenaze PTT Kargo yoluyla Diyarbakır’a gönderildi ve anne Halise Aksoy’a koli içinde teslim edildi. İpek’in cenazesinin kutu içinde teslim edilmesi büyük tepki çekti.
Engelliler unutuldu
Engelliler bu toplumdaki en dezavantajlı grubu oluşturuyor. Küresel salgın koronavirüsün en çok etkilediği kesimlerden biri de engelliler. Türkiye ve bölge kentlerinde nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan engelli bireyler, hükümetin sosyal politikaları nedeniyle yalnızlığı yaşıyor. İyileştirici ve çözüm üreten politikalar üretmeyen iktidar, çözüm üretmediği gibi engelli bireyleri eve hapsetti. Ayrıca hasta tutuklular gibi cezaevlerinde engelli ve kronik rahatsızlığı olan bireyler de tahliye etmedi.
İzmir, Elazığ, Van’da deprem
Büyük felaketlerin yaşandığı 2020’de birçok deprem meydana gelirken İzmir, Van ve Elazığ’da meydana gelen depremlerde çok sayıda yurttaş yaşamını yitirdi. İzmir 6.9 ile büyük bir yıkım yaşarken, Elazığ Sivrice merkezli 6,8 büyüklüğündeki deprem Malatya’da ölüm ve yıkıma neden oldu. İran’ın Xoy kentinde meydana gelen 5.9 şiddetindeki deprem de Van’ın Başkale ilçesinde yıkıma neden oldu. 3 kentte de yaralar hala sarılmayı bekliyor.
HABER MERKEZİ