Dünya üzerinde emperyalist kapitalist sistemin yarattığı ekolojik yıkımlara bir yenisi daha eklenmeye çalışılırken, ne iklim değişimi, ne insanlar ne de doğada yaşayan diğer canlılar umurlarında bile değil. Dünyanın yok oluş sürecine girmeye başladığı günümüzde emperyalist paylaşım savaşının kanla besleneceği günlere doğru ilerliyoruz. Rusya boru hatları ile AB pazarına ulaşmaya çalışırken, ABD ise kaya gazı ile sağladığı doğal gazı LNG’ye çevirip tanker taşımacılığıyla AB’ye pazarlama çabasında. Türkiye ise bu gelgitin içinde rol kapma savaşında.
AB üye ülkelerine ve AB kurumlarına doğal gazı Rusya’dan almamaları noktasında ABD ciddi baskı uygularken, Almanya’nın bu baskıya direnmeye çalıştığı gözleniyor. Türkiye, Kuzey Kıbrıs üzerinden kendine sahalar oluşturmaya çalışırken, ABD’li şirketler ise Kıbrıs Rum kesimi üzerinden doğal gaz sondajlarına başlamış durumda. Diğer yandan ABD’nin TürkAkım ve Kuzey Akım 2 projelerine yönelik yaptırımları ise 23 Aralık 2019 günü Trump’un imzasıyla resmen yürürlüğe girdi. Bu kararla TürkAkım ve Kuzey Akım 2 Doğal gaz Boru Hatları’nı inşa eden şirketlere yönelik yaptırımlar uygulanacak.
Türkiye’nin büyük umutlar bağladığı TürkAkım doğal gaz boru hattı projesinde ciddi sıkıntılar ortaya çıkmış durumda. Rusya’dan başlayıp İğneada’dan çıkan 2 parçalı boru hattı ile toplam 31,5 milyar metreküp doğal gaz taşınmaya hazırlanılıyor. Proje ile gazın en az yarısının Avrupa’ya gönderilme planları yapılırken Avrupa’dan sadece 9 müşteri (ülke değil şirket!) bulunmuş olması, gelen gazın çok büyük bölümünün Türkiye’de tüketilmesini gerektiriyor. Ancak bu miktarda gazın tüketilmesi olanaksız. Aynen elektrikte olduğu gibi doğal gazda da bir arz fazlası, Azerbaycan’dan gelen TANAP’tan çok önce ortaya çıkmıştı.
Edirne’nin Saros Körfezi’nde, BOTAŞ tarafından yapılması planlanan sıvılaştırılmış doğal gazı (LNG) Yeniden Gazlaştırma Terminali (FSRU) ve kara boru hattı projesi uygulamaya kondu. Hükümete yakınlığı ile bilinen Kolin İnşaat’ın da Aliağa’da FSRU tesisleri bulunuyor. Hatay’ın Dörtyol ilçesinde ‘BotaşDörtyol FSRU Tesisi’ ise 2018 yılı içinde açıldı. Katar’la yaşanan yakınlık ile Katar’dan veya bir başka yerden Türkiye’ye LNG taşınması hedefleniyor. Şu an Aliağa’daki FSRU tesislerine ABD’den tankerlerle LNG geldiği ise biliniyor. Köprü, otoyol ve havalimanları hizmet alınmadan ödenen rakamların bile belini büktüğü Türkiye ekonomisinin, bu kadar yükü artık kaldıramayacağını halkın durumuna bakınca söylemek gerekiyor.
Berat Albayrak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı döneminde yaptığı bir açıklamada, Türkiye’nin günlük maksimum doğal gaz tüketiminin 250 milyon metreküp olduğunu, Saros’la (FSRU tesisi) birlikte Türkiye’nin sadece kendi gaz ihtiyacını karşılamakla kalmayacağını, artan gazın da ihraç edilebileceğini belirtmişti. TürkAkım’ı ile yıllık 31,5 milyar metreküp doğal gazın en az yarısının Türkiye’de kullanılacağı vurgusunun yapılmasına rağmen, Avrupa’ya pazarlanması noktasında yaşanan tıkanıklık ve TANAP’tan gaz akışının başlaması nedeniyle doğal gazda arz fazlası büyük rakamlara ulaşmaya başladı. Elektrikte ortaya çıkan arz fazlasını şirketlere enerji üretmeden kapasiteleri kadar açıktan ödemelere benzer bir sürecin Rusya ile de yaşanması gerekecek.
‘Üç Deniz Girişimi’ ile Karadeniz, Adriyatik ve Baltık denizlerine kıyısı bulunan 12 ülkeyi bir araya getiren ABD; Adriyatik Denizi, Baltık Denizi ve Karadeniz kıyı ülkelerini kapsayan (Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Slovakya ve Slovenya) projeye Türkiye’yi eklememiş olması dikkat çekici bir gelişmeydi.
Kıbrıs sahasında sondaj çalışmaları yürütmeye çalışan Türkiye’nin, büyük bir gerginliğe yol açan Libya-Türkiye deniz sahası anlaşmasını öne sürerek Akdeniz’de hak talep etmesi ise yeni krizleri ortaya çıkarıyor. Uzun süredir hazırlıkları yapılan ve Mısır’ı da içine alan İsrail – G. Kıbrıs – Yunanistan arasında deniz içinden yapılmak istenen doğal gaz boru hattı (EastMed) imzalarının geçtiğimiz gün atılmış olması Türkiye’nin AB gibi büyük bir pazarın dışına atıldığını gösteriyor.
Meclis’te AKP-MHP-Saadet partisi desteği ile onaylanan Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme kararı ve ABD’nin İran’a yönelik saldırısı bölgenin büyük bir savaşa gebe olduğunu gösteriyor. Yaşanan sürecin tamamı ise dünya emperyalist kapitalist sistemin yeni bir paylaşım savaşına vekalet savaşları ile değil bizzat dahil olacağı bir ‘dünya’ savaşının arifesindeyiz.