Hem içeride hem de dışarıda savaşın yoğun bir şekilde sürdüğü bir ortamda barıştan ve demokratik siyasal çözümden söz etmek iyice zorlaştı. Tek tipleşme, otoriterleşme, savaş çığırtkanlığı, egemen ulus ve devlet şovenizminden kaynaklı ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal farklılıkların ve Kürt sorununun inkârı öyle bir düzeye ulaştı ki, egemenler artık barış ve çözüm talebini duymak bile istemiyor.
Her şeye karşın, barış, demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük talebini dün olduğu gibi bugün de dillendiren, Cumartesi Anneleri’nden Barış Anneleri’ne, insan hak ve özgürlük savunucularından özgürlükçü hukukçulara, bağımsız ve özgür basın emekçilerinden devrimci ve demokrat aydınlara, sendikalardan demokratik kitle örgütlerine kadar geniş bir kesimin kararlı duruşu var. Ağır bedeller ödeyerek de olsa barış hakkını savunanların mücadelesi devam ediyor. İnsan haklarını kullanabilmenin ön koşulu olan barış hakkı, en temel insan hakkıdır.
Barış hakkı, herkesin barış içinde ve şiddetten korunarak yaşama hakkına sahip olmasıdır. Barış hakkı, belli bir toplumsal kesime ya da gruba yöneltilmiş nefreti yayan, körükleyen, teşvik eden ya da meşrulaştıran tüm ifade biçimlerinin ve savaş kışkırtıcılığı, militarizm, antisemitizm, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının önlenmesi demektir. Barış hakkı, farklı kültürel kimliklerin karşılıklı tanınma ilişkisi çerçevesinde, eşit hak, adalet ve onur ilkesi uyarınca birlikte barış içinde yaşanmasını savunmaktır. Bir ülkedeki siyasal rejimin karakteri, insan hak ve özgürlüklerinin geçerliliği ile yakından ilişkilidir.
Otoriter ve totaliter rejimlerde demokratik hak ve özgürlükler keyfi olarak sınırlanıyor. Ağır baskı ve terör koşullarına mahkûm edilen toplumun çeşitli yöntemlerle yönlendirilmesi sistematik bir hal alıyor. Demokratik hak ve özgürlüklere, etnik, kültürel ve inançsal farklılıklara ilişkin çok sayıda uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülükler yerine getirilmiyor. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 12 Kasım 1984 tarihli 39/41 sayılı kararına konu olan, “Halkların Barış Hakkına Dair Bildiri” sinin 1.maddesinde, “Gezegenimizde yaşayan halkların kutsal barış hakları bulunduğunu ilan eder” denilmesine karşın, bu karar Türkiye dâhil BM üyesi birçok ülkede geçerli olmuyor. BM tarafından “kutsal barış hakkı” olarak nitelenen barış hakkı, insan hakları belgeleri esas alındığında yaşam hakkının, işkence yasağının, gözaltında kaybetmelerin, yargısız infazların, faili meçhullerin, soykırımların olmamasını isteme hakkıdır.
Her türlü ayrımcılığın, yani ırk, dil, din, etnik, cinsiyet, engellilik, cinsiyet kimliği, cinsel yönelimi, sosyal statünün ortadan kaldırılması, sosyal ve ekonomik hakların tüm bireyler ve halklar için tanınması ve yaşama geçirilmesini talep etme hakkıdır. Savaş ortamının yarattığı anti demokratik uygulamalar, ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve dinsel dayatmalar ortadan kaldırılmadan bu haklara ulaşmak ve bir barış ortamı yaratmak mümkün olmuyor. Savaşın olduğu her yerde bir barış sorunu ve talebi vardır.
Savaş durumunun sonucu olan barış hali, sürmekte olan bir savaşı durdurmak ve kalıcı bir barış anlaşması yapmaktır. Barış hali genel olarak savaşın karşıtı bir uzlaşma durumudur. Barış için eşit, özgür ve demokratik bir ortam gerekiyor, yani demokrasisiz bir barış kurulamıyor. Savaşın durması ve bir daha tekrarlanmaması, savaşa neden olan sorunların çözümlenmesiyle mümkün olabilir. Romalı senatör ve tarihçi Cornelius, “Kötü bir barış, savaştan daha berbattır” sözüyle bize iyi bir barışın önemini anlatır. Barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük, hak, hukuk ve adalet istemek her adımda yeni bir bedel ödemeyi gerektiriyor. Barış isteyen, barıştan ve demokratik çözümden yana olan herkes, “aslolan barıştır” şiarıyla barış cephesini genişletmeye çalışmalı; somut gelişmelere cepheden karşı çıkışlar ve sekter tutumlar yerine, barışın ve çözümün derinleştirilmesi için somut öneriler ve tavırlar geliştirmeli. Barışın özgün dili ve üslubuyla halklarımıza barışın ve demokratik çözümün neler getirebileceğini anlatmalı. Adil ve kalıcı bir barışın, barışa inanan, eşitlik, özgürlük, demokrasi ve adalet isteyen gerçek barış savaşçılarının çabaları ile geleceği unutulmamalı.