Mersin’in Gülnar ilçesinde 2018’den beri yapılmaya çalışılan, yıllardır emek, meslek ekoloji örgütlerinin, Kıbrıs ve Türkiye halklarının yapımına karşı verdiği mücadeleye rağmen inatla sürdürülen Akkuyu Nükleer Santrali için ilk izin bildiğiniz gibi 12 Aralık’ta verildi. Yeni Yaşam gazetesinden ve yayın organlarından süreci izlediğinizden eminim.
Son krizlerle derinleşen güvencesiz çalışma koşulları Akkuyu Nükleer Santrali’nde çalışanları inşaat boyunca yaşamdan kopartmaya devam ederken son günlerde uluslararası alanda yeşil kapitalizmin stratejilerine eklemlenen Türkiye siyasetinin bedelini, bugün yaşam son hız ödemeye devam ediyor. Akkuyu’da çalışma koşullarına itiraz eden işçileri işten atarak tam bir Nazi kampına dönüşerek sürdürülen Akkuyu şantiyesinde iş cinayetinde Ekim ayında Muharrem Çolak (7 Ekim-33 yaşında) ve İlyas Bul (14 Ekim beyin kanaması, 19 Ekim yaşamının sona ermesi, İngilizce öğretmeni) yitirildiği öğrenilebildi. Ne yazık ki iki emekçi önceki aylarda yitirilenlere eklemlendi, emeğiyle kazanmaya çalışırken yakınlarından, yaşamlarından koparıldı.
Sizlerle Yeni Yaşam gazetesinin bu sayfasında buluşmalarımızda ve ekoloji politik örgütler (NKP, Ekoloji politik, sendikalar, meslek örgütleri, kadın meclisleri) olarak toplumsal alandan yapılan tüm açıklamalarımızda, mücadelelerimizde Akkuyu NES’in nükleere dayalı tüm sektörlerin meşrulaştırma aracı olduğunu belirtmiştik, bu santralin ülkeye yapılacak diğer NES/NGS’ları için başlangıç hamlesi olduğunu bilerek.
Putin nisan ayı sonunda Erdoğan’la yaptığı görüşmede Akkuyu NES in pilot proje olduğunu, iki ülke arasında karşılıklı ekonomik çıkar içerdiğini belirtti. Ardından Akkuyu NGS şirketinin CEO’su ve Yönetim Kurulu Başkanı Anastasia Zoteeva herkesçe bilinen bir gerçeği, “Bu nükleer santral Rusya’ya aittir, başka bir ülkenin topraklarında ama Rus NGS’dir” açıklamasını yaptı, bu açıklamaların ardından siyasi iktidarın enerji sorumlusundan gelen açıklamaları diplomasi alanında önden boşa düşürerek. Rusya’nın en yetkili diplomatı, Putin ile siyasi sözünü Nisan ayı başında belirtmişti, Türkiye ile tarım sanayine enerji sanayi üzerinden bağlı bir ilişki ve ticarete işaret etmişti. Her yaptığı ekonomi politik strateji ve planlama için yapılacak olanın Türkiye’nin dışa bağımlılığını ortadan kaldırmaya yönelik strateji olduğunu iddia eden, ırkçı politikaları ile ülkeyi yöneten siyasi iktidar; her zaman yaptığı ilkellikte ülke içine doğru, milli duygulara seslenerek ve gerçek dışı sözlerle Rusya’dan gelen açıklamaları yalanlasa da sonuç değişmiyor.
Tüm bu aymazlıklar ve bugün iş cinayetleri sürerken siyasi iktidar ülkenin her köşesinde nükleere dayalı işletmelere olur vermeyi, siyasi kararlar almayı elden bırakmıyor.
Hatırlarsanız 2022 yılının Kasım ayının son günlerinde Akkuyu NGS’ye ait radyoaktif atıkların Ankara Avdanlı’ya taşınmasına ve yerleşim yerlerinde kurulacak bir yerleşkede depolanmasına karar verilmişti. Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu Başkanlığı (TENMAK) ve Ankara Valiliği arasında 7 Temmuz 2022 tarihinde Ankara Polatlı sınırları içindeki Avdanlı Mahallesi’nde kurulacak nükleer atık depolama tesisi için 4 milyon metrekarelik mera alanında tahsis amacı değişikliği talep etmişti. Ekoloji örgütlerinin ve Polatlı halkının durumu toplumsal alana duyurması ile süreç şimdilik sönümlendirildi. Gene hatırlatalım Fukişima Santrali’nin yıllarca depolanan radyoaktif atık suyu halen Pasifik okyanusuna deşarj edilmekte, deşarj yıllarca sürecek. Sadece NGS/NES’in atıkları dikkate alındığında Türkiye topraklarında meralar, göllerin ve denizlerin içi, ormanların derinliği radyoaktif atık deposu olarak tahsis edilmeye devam edecek. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile sık sık ormanlık alanların orman vasfından çıkarılması orman ekosistemine daha rahat şirketlerin girebilmesinin siyasi hamlesi olarak sürdüğü bir siyaset ortamında yapılacaklar tüm açıklığı ile ortada.
Bir ufak hatırlatma daha 1MW nükleer enerji üreten santral yapımı için yaklaşık bakır (1750 kg), nikel (2500 kg), mangan (2600 kg), krom (5700 kg), molibden (5800 kg), yakıt kaynağı olarak uranyum ve toryum gerekli. Akkuyu NGS’nin ilk anlaşmalarla 4800 MW üretimde olacağını varsayarsak ve Türkiye’nin uluslararası atık ticaret ağına girdiğini de bir kez daha hatırlarsak, ormanların, dağların maden işletmeleri ile delik deşik olacağını da bugünden tahmin etmemiz zor olmaz. Üstelik neredeyse ülkenin her köşesinde maden işletmelerine verilen izinlerin artarak sürdürüldüğü bir dönemde.
Malatya’da Toryum çıkarılması için rezervi bu haftanın nükleer ortaklıktaki işletmelerle ilgili son siyasi oluru idi. Siyasi iktidarın taraftarı, kapitalist “uzman”lar sözü bu kararı överek duyurmaya başladı bile. Malatya’da keşfedilen rezervin ardından Türkiye’nin enerji alanında yaşamış olduğu sıkıntı ve sorunların bu keşiflerle biteceği, dış borcun ciddi oranda kapatılacağı belirtilmekte. Toryum madeninin enerji sektöründeki önemi her geçen gün daha iyi bir şekilde anlaşılmaya başlanıyor diye müjdeler verilmekte bir yandan da bu “uzman”lar tarafından. Yeni saldırı alanlarına da işaret edilmekte; MTA’nın yaptığı araştırmalara göre Malatya Kuluncak’tan sonra sırada Isparta Aksu var.
Toryum (Th), atom numarası yüksek (90 ve atom ağırlığı 232.0377) radyoaktif kimyasal bir element; Yüksek sıcaklıklarda magnezyumun direncini artırmak amacıyla alaşımlarda, elektronik cihazlarda ve aydınlatmada, tungsten kaplanmasında, yüksek ısıya dayanıklı malzemelerin yapımında, kamera merceklerinde, uranyumla karıştırılarak yakıt olarak nükleer teknolojide kullanılmakta.
Uyardık yaşamı yok etmek için yapılan bu siyasi hadsizlikten vazgeçin diye. Görüldüğü gibi vazgeçilmedi. Bu sürecin büyüklüğü, şiddeti, gücü bizleri yılgınlığa sürüklemiyor, aksine tüm mücadele dinamikleri, ekoloji, emek ve meslek örgütleri mücadele ettiğimiz alanları birbirinden ayırmadan hızla siyasetin taşeronluğunu yaptığı kapitalizmin saldırılarına karşı birlikte karşı duruşu örüyor. Biline…