İHD ve kayıp yakınlarının bu haftaki eylemlerinde, Mesut Dündar ve Çetin Abayay’ın ve Bêsosin köyünde gözaltında alınan 14 köylünün failleri soruldu. Amed’deki eylemde Dündar’ın cenazesinin zırhlı aracın ardından sürüklenişi hatırlatıldı
İnsan Hakları Derneği (İHD) ile kayıp yakınları, bir kez daha “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle birçok kentte bir araya geldi.
Amed
İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi ve kayıp yakınlarının “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle gerçekleştirdiği eylem 807’nci haftasında devam etti. Koşuyolu Parkı’nda bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde gerçekleştirilen eylemde bu hafta 1992 yılında Şirnex’in (Şırnak) Cizîr (Cizre) ilçesinde kaybettirilen Mesut Dündar’ın hikâyesi paylaşıldı.
Gözaltında işkence gördü
Mesut Dündar’ın kaybedilme hikayesini paylaşan İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi avukat Berfin Elçin, “Çocukken menenjit hastalığına yakalanan Dündar maddi imkânsızlıklar nedeniyle tedavi olmadığı için zihinsel engelli olarak yaşamanı sürdürmektedir. Mesut Dündar, Cizre’de yapılan gösterilerde sarı, kırmızı, yeşil flamaları taşıdığı için 3 kez gözaltına alınır ve yoğun işkencelere maruz kalır. 1992 yılının Temmuz ayında Cizre Emniyeti’ne bağlı polisler, ailesi ile birlikte yaşayan Dündar’ın evine baskın yaparak; ‘Mesut’u Elazığ akıl hastanesine götürmek için geldiklerini’ söyler. Polisler, Mesut ve babasını evden alarak götürür. Daha sonra Mesut’u Cizre Hastanesi’ne yatırırlar. Ancak Mesut, korkup hastane camından atlayarak kaçar” dedi.
Baba tehdit edildi
Polisin, 3 gün boyunca Dündar’ın babasını da yanlarına alarak civar köylerde Dündar’ı aradığını belirten Elçin, bu sırada babasının yoğun işkenceye maruz kaldığını kaydetti. Elçin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Baba, oğlunu bulamaması durumunda ölümle tehdit edilir. Baba, onu getireceğine dair söz verince polislerce serbest bırakılır. Mesut Dündar eve geri dönmez, ancak her gün ailesini telefonla arar. Bu sırada polisler de her gün evlerine baskın yapar. Dündar’ın ailesini telefonla aradığı bir gün, polisin eve baskın yapmaması üzerine aile yakalandığını düşünür.
‘İnsanlık sürükleniyor’
6 Eylül 1992 tarihinde Mesut Dündar’ın cenazesi, Sulak köyü Şeyh Değirmenci Su Değirmeni’nin yanında elleri arkadan bağlı boğulmuş bir halde bulunur. Sulak köyünde olayı gören çok sayıda görgü tanığının beyanlarına göre; Mesut Dündar’ı olay yerine getiren biri polis 3 silahlı sivil giyimli kişilerdir. Olay yerine gelen askerler, cenazenin altında bubi tuzağı olabileceği gerekçesiyle cenazeyi bir zırhlı aracının arkasında sürükler. Özgür Gündem gazetesinin 19 Kasım 1992 tarihli manşet haberinde ‘İnsanlık sürükleniyor’ fotoğrafı uzun yıllar hafızlara kazınır. Mesut Dündar’ın cesedinde yoğun işkencelerden kaynaklı, kesiğe bağlı çok sayıda yara izine rastlanır. Daha sonra cenaze ailesine teslim edilir.
AİHM mahkum etti
Mesut’un infazıyla ilgili Savcılık, ailenin ifadesine başvurmaz. Aile, 13 Eylül 1994 tarihinde Cizre Cumhuriyet Savcılığı’na yazılı başvuruda bulunur. Cizre Cumhuriyet Savcılığı, 12 Nisan 1996 tarihinde ailenin ifadesini alır. Olaydan yaklaşık 4 yıl sonra ailenin ifadesinin alınmasının nedeni, ailenin 3 Mart 1995 tarihinde AİHM’e başvurulmuş olmasıdır. AİHM, 2005 Yılında Mesut Dündar davasında ‘yaşam hakkı ihlalinden’ Türkiye’yi mahkûm eder.”
Açıklama yapılan oturma eylemi ardından sona erdi.
Êlih
Êlih’te (Batman) İHD ve kayıp yakınları, eylemlerinin 643’üncü haftasında Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi.
Eylemde konuşan İHD Êlih Şubesi yöneticisi Erkan Kolkaldıran, kayıpların akıbetleri bulunana ve failleri yargılanana kadar mücadele edeceklerini söyledi.
Ardından Êlih’te 29 Temmuz 1992 tarihinde 3 kişinin silahlı saldırısında yaralanan ve 30 Temmuz günü yaşamını yitiren Özgür Halk Êlih Temsilcisi Çetin Abayay’ın hikâyesi okundu.
Abayay’ın hikayesi şöyle:
“Çetin Abayay, 1992 yılının Mayıs ayı başlarında Özgür Halk’ın Êlih Temsilcisi olarak çalışıyordu. Defalarca gözaltına alındı, 29 Temmuz’da saat 19.30’da evine giderken saldırıya uğradı. İkisi 18-19 yaşlarında, biri 25 yaşlarında olan 3 saldırgan, daha sonra yanındaki arkadaşına da ateş etmek istedi ama silahları tutukluk yapınca kaçtılar. Abayay, silahlı saldırıda ağır yaralandı, Batman Devlet Hastanesi’ndeki ilk müdahalenin ardından kaldırıldığı Diyarbakır Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 30 Temmuz günü yaşamını yitirdi.”
Buradaki açıklama da oturma eyleminin ardından son buldu.
Colemêrg
İHD Colemêrg (Hakkari) Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 133’üncü haftasında Gever ilçesinde bulunan Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, 24 Temmuz 1994’te Colemêrg’in Şemzînan (Şemdinli) ilçesinin Bêsosin köyüne bağlı Bêgalte mezrasında gözaltına alındıktan sonra katledilen Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrettin Öztürk ve 11 köylünün hikayesi okundu.
İHD Colemêrg Şubesi Eşbaşkanı Sibel Çapraz, “133 haftadır Hakkari’den gözaltında kaybetme suçunun cezasız bırakılmasına itiraz ediyoruz” dedi. Çapraz, cezasızlık politikasına son verilmesi gerektiğini vurguladı.
Resmi kurumlar inkar etti
Yarbay Ali Çamurcu’nun başında bulunduğu ekip tarafından mezraya baskın yapıldığını ve köylülerin çırılçıplak soyduğunu aktaran Çapraz, “Evler yakıldı, hayvanlar telef edildi. Naci Şengül, ve beraberindeki 6 kişi diğer köylülerin gözü önünde işkenceye uğradı ve gözaltına alındı. Olayın duyulması ile köye gelen akrabaları Salih Şengül ve Hayrettin Öztürk ve diğer 5 köylüde hemen orada gözaltına alındılar. Gözaltına alınmamak için direnen bir başka yurttaş ise köy meydanında katledildi. Olay dönemin Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sema Pişkinsüt tarafından TBMM’ye taşındı, dosya gündemleştirilmeden kapatılmaya çalışıldı.14 köylüden ise bir daha haber alınamadı. Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrullah Öztürk’ün aileleri tıpkı diğer aileler gibi cumhuriyet savcılığına başvuruda bulundu. Olayı inkar eden resmi kurumlar takipsizlik kararı ile ailelerin başvurusunu sümenaltı etmek istedi. Büyük baskı ile karşılaşan köylüler de göç etmek zorunda kaldı” ifadelerini kullandı.
5 gün ağır işkence
Bir askerin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 2011 yılında mektup gönderdiğini söyleyen Çapraz, “Olayın yaşandığı dönemde karakolda askerlik görevini yerine getirdiğini, köylülerin 5 gün boyunca ağır işkenceler gördüğünü, JİTEM’ci olduklarını söyleyen sakallı kişiler tarafından tabur içinde açılan bir çukura götürülen köylülerin silahlarla tarandığı ile ilgili olarak beyan verdi. Savcılık olayın araştırılması için görevlendirmeler yaptı. Yarbay Ali Çamurcu ve Astsubay Fatih Akça’nın ‘cinayet, gasp, düşüğe neden olma, köyü terk etmeye zorlama’ gibi suçlardan yargılanmaları için izin istenilse de soruşturma izni verilmedi. Aileler AİHM’e başvuruda bulundu. Her ne kadar Türkiye yargısı köyde çatışma çıktığı iddiası üzerine bir savunma hazırlamış olsa da AİHM, hak ihlali kararı verdi. Böylelikle işlenen katliam Ahim tarafından kayıt altına alındı” dedi.
‘30 yıldır adalet arıyoruz’
Katledilen köylüler için 30 yıldır adalet aradıklarını söyleyen Çapraz, “Gözaltında işkence ile katledilen insanlarımızın hayatları kanun maddeleri içindeki sınırlamalara tabi tutulmadan insanlığa karşı işlenmiş suçlar gerekçesi ile ele alınmalı ve sorumlular bir an önce adil bir yargı önünde hesap vermelidir. Buradan yetkinlere bir daha sesleniyoruz; Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrettin Öztürk ve diğer köylülerin akıbeti açıklansın, sorumlular yargılansın” dedi.
Açıklama, oturma eylemiyle son buldu.
Kaynak: MA