Ana akım medya malumumuz; kendileri iktidarın basın organıdır. Elbirliği ile iktidarın “yeni dönem söylemlerinin ardına takıldı.” Biden’ın seçilmesinin hemen ardından maliye bakanı başarısının doruğunda istifa da edince birden yeni döneme geçiverdik. Türkiye gene merakla estirilen bu yeni rüzgarı anlamaya çalışıyor. Anlamak, hayli zor.
Söyleyenlerin 18 yıldır bu ülkeyi yönetenler olduğunu düşündüğümüzde işimiz daha da zorlaşıyor. Yaşadıklarımız bizi bir bıraksa anlama kısmını bırakacağız. Ama olmuyor, beceremiyoruz. İşçilerin, esnafların, çiftçilerin, tüm emekçilerin, işsizlerin ne zaman yerinden yurdundan edileceği belirsiz hale gelen halkların, her geçen gün daha çok şiddete maruz kalan kadınların, çocukların, düşüncesini yazdığı söylediği için tutsak edilenlerin, yarını hakkında hiçbir güvencesi, umudu kalmamış gençlerin, sadece günü yaşayabilme çabasında olan yoksulların, kimliği nedeniyle doğuştan öteki kılınanların, halkların, bizlerin yepyeni bir döneme geçiyor olmamızı anlamamız çok zor.
Daha dün ki bizler hala o dünün içinde yaşıyoruz. Toplumun yarıdan çoğuna yakınının “terörist” diye damgalandığını, delil olmadığı için gizli tanıklarla tutsak edildiğini bilenlerin daha çok cezaevi yapacağız, hepsini oraya tıkacağız diyenlerin bu yeni dönem söylemini kavraması tüm çabalara rağmen olmuyor.
Şirket-devlet işbirliğinde yaşam alanlarının gasp edildiği, insanların doğduğu, koruduğu, büyüdüğü mahallelerin geçmişini binlerce yıllık tarihi ve doğal varlıkların paraya dönüştürülmesine, yok edilmesine engel olamayan bizlerin yeniyi tüm yaşadıklarımızı bize yaşatan iktidar tarafından yapıldığı için algılamamız imkansız.
Dün, bugün, yarın hiç bu kadar birbirine karışmamıştı. Zaman göreceli bir kavram. 18 yıllık iktidar bunu ispatladı. İktidar ve yeniye kredi veren teorisyenler bugünü çoktan yarın ilan etmiş durumdalar. Bizlerse yaşatmakta olduklarının girdabından çıkamayanlar, dünkü bugünü yaşıyoruz.
İktidarın basın organları hızla dünden “yeni” bugüne çark ederek kolları sıvadı. “Yeni” tanıtımına kadın yorumcuların olduğu tartışmalarla başladı. Popülist otoriter rejimlerin çoğulculuk karşıtı milliyetçi söylemlerle toplumda yarattığı kırılma noktalarını işleyenlerin kendinden önce demokrasi kavramı olmadığını kendileri ile birlikte demokrasinin başlayacağını iddia eden iktidarlarca yürütüldüğünü söyleyen tartışmalara tanık oluyoruz.
Yeniden bugüne dönelim, bugünden yarını şekillendiren parlamentoda gün gün tartışılan bütçe görüşmelerinde planlananlarla, torba yasalarla değiştirilmeye çalışılanlar kalıcılaştırılmaya çalışılan rejimde “yeni” ve “reform” ile neyin kast edildiğini net ortaya koyuyor. Torba yasada var olan 25 yaş altı 50 yaş üstü iş sözleşmelerini emekçilerin, kıdem tazminatını ortadan kaldıran iki madde (33. 37) muhalefetin, işçi örgütlerinin baskısıyla öneriden çıkarıldı. Ancak kalan maddeler, emeğin sömürüsü, özlük haklarının gaspı açısından hiç de azımsanır kısıtlamalar içermiyordu. “Reform” emekçiler için gelmiyor.
Yeni dönemle birlikte Enerji Bakanı düğünlerde takı takma düşkünlüğü ve 200 ton altın rezervine işaret ederek gelecek yıl 44-45 ton altının çıkarılmasını hedeflediklerini açıklıyordu. Aynı günlerde Bursa Kirazlıyayla’da çinko, kurşun, bakır zenginleştirme için, atık barajı kurmak için ÇED olumlu onayı, Tokat- Amasya-Erbaa da Verusa Holding’e bakır altın arama ruhsatı verildiğine dair bilgiler, Sinop’ta nükleer santral yapımı için yapacak şirket belli olmasa da verilen ÇED olumlu kararı / onayı yeni dönemde sermayenin yaşamı yok pahasına hızlanarak destekleneceğini bizlere gösteriyordu. Aynı bakanın yeni dönem açıklamalarına birkaç gün kala yaptığı açıklamaların da yenilebilir enerji kaynak garanti sistemi ve piyasanın devreye alınacağı sözü de eklendiğinde, ekosistemler üzerinde madenlerin yanı sıra enerji projelerinin de yük yaratacağı açıkça görülüyor.
Bildiğimiz gibi 2000’li yılların başında başlayan kentsel dönüşüm furyası sadece kentleri yeniden sermaye döngüsüne sokmakla kalmadı, çevre çeperindeki doğal alanları da yapılaşma alanı içine almıştı. İzmir depreminin hemen arkasından Çevre ve Şehircilik Bakanı çalışma planını “yeni konutlar yapacağız” diye açıkladı. Bu açıklamadan birkaç gün sonra da Tarım ve Orman Bakanı rezerv alanlarını arttırmak üzere incelemelerde bulunduklarını belirtti. Kasımın ilk iki haftası içinde yapılan bu açıklamalar ve ÇŞB’nın Eylül ayında yaptığı kentsel dönüşümü otopark yapımı ile seferberlik halinde sürdüreceklerini açıklamaları düşünüldüğünde de, ÇŞB bütçesinde doğal alanları üzerinde yapılaşmanın yenilebilir enerji santrallerinin, nükleer santrallerin, maden işletmelerinin hızlanarak artacağını, kentlerinde otopark ve yeniden yapılaşma ile yeniden dönüşeceğini göreceğimizden kuşku yok.
“Yeni”nin gelişi hali ve gidişi yaşamın içinden açıklama ve kararlarla böyle netleşiyor.
Demokrasinin tüm normlarının alaşağı edildiği bir iktidarla iyileştirme de mümkün değil. “Dün dündür, bugün bugün”, “değiştiriyoruz”, “yeni dönem”, “reform,” tanımlamaları yaşadıklarımızı, yaşayacaklarımızı, ortadan kaldırmıyor.
Bizler gene dünkü bugünden yarına gidiyoruz.
Aslında iktidar da……
*Sincan Kadın Kapalı Cezaevi/ Ankara