Dumlu Cezaevi’ndeki tutsaklar, gönderdikleri mektupla, cezaevi mimarisinin tecrit koşullarına göre dizayn edildiğini ve dış dünyayla tüm bağlantının koparılmaya çalıştığını belirterek, yatakhane ve banyo alanlarının 24 saat boyunca izlendiğini söyledi
Erzirom’da (Erzurum) bulunan Dumlu 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ndeki tutsaklar, yaşadıkları hak ihlallerini kaleme aldıkları bir mektupta anlattı. Tutuldukları cezaevi mimarisinin tecrit koşullarına göre dizayn edildiğini ifade eden tutsaklar, kendilerinin de ağır bir tecrit altında tutulduğunu kaydetti.
Odaların yeteri kadar sıcak olmadığı, havalandırma ve hijyende sorunlar yaşadıklarını aktaran tutsaklar, “Cezaevindeki kamera sistemi, tutukluların özel alanlarının sürekli olarak izlenmesine olanak tanıyor ve bu durum, psikolojik savaş olarak değerlendiriliyor. Tutsaklar, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına dayanarak, yaşadıkları ihlallerin sona ermesini talep ediyor. Ayrıca, ‘Kanunlar önünde herkes eşittir’ ilkesine dayanarak, yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesini istiyorlar” ifadelerini kullandı.
’22 saat boyunca hücrede tutuluyoruz’
Mektuplarında tutsaklar, “Tutsakların talepleri, cezaevindeki yaşam koşullarının iyileştirilmesi için daha fazla dikkate alınması gerektiğini ortaya koyuyor. Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuklu bulunan tutsaklar, yasal haklarının ihlal edildiğini vurguluyor. Yasal olarak en az 12 saat havalandırma hakkı bulunmasına rağmen, tutsaklar bu süreyi yalnızca 2 saatle sınırlı olarak kullanabiliyor. Geri kalan 22 saat boyunca hücrelerinde kalmak zorunlu kılınıyor. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 8’inci Maddesi, kapalı ceza infaz kurumlarının güvenlik önlemleri ile donatıldığını belirtirken, 9’uncu Maddenin 1’inci Bendi de benzer bir şekilde spor ve atölye aktiviteleri için yalnızca haftada 19 saat dışarı çıkma izni verildiğini vurguluyor” bilgisini paylaştı.
‘Dış dünya ile bağlantı koparılıyor’
Mektuplarında, cezaevinin mimarisi, tutsakların dış dünyadan izole edilmesi için tasarlanmış; pencerelere konulan korkuluklar, hava akışını engellemekte ve doğal ışığın bile kısıtlandığına dikkat çeken tutsaklar, “Hücre odalarının pencerelerine eklenen korkuluklar, dış dünya ile olan bağlantıyı daha da zorlaştırırken, tecrit sisteminin de nasıl derinleştiğini gözler önüne seriyor. Bu durum, hem hava sirkülasyonunu engelliyor hem de gün ışığından yoksun bırakıyor. Cezaevi idaresinin, elbiselerin dışarıda kurutulmasına izin vermemesi nedeniyle tutsaklar, yıkadıkları elbiseleri yemekhane bölümünde kurutmak zorunda kalıyor. Bu da odaların nemli kalmasına ve sağlık sorunlarına yol açıyor. Bu durumdan dolayı KOAH, bronşit ve astım gibi kronik hastalıkların baş göstermesi sıkça rastlanan bir durum haline geldi. Başvurulara rağmen, cezaevi yönetimi bu sorunu görmezden gelerek ‘Elbiseler yıkanıp kurutuluyor daha ne istiyorsunuz’ şeklinde cevap veriyor” belirtti.
‘Kameralarla gözetleniyor
Kurum hekimlerinin cezaevlerinde denetim yapmadığına dikkati çeken tutsaklar, mektuplarında şu ifadelere yer verdi:
“5275 sayılı Kanun’un 63’üncü maddesi, yeterli iklim koşullarının sağlanmasını şart koşarken, 79’uncu madde ise kurum hekimlerinin ayda en az bir kez denetim yapmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak, birçok tutsağın bir yıldır bu denetimlere tanık olmadıkları da ifade ediliyor. Bununla birlikte, hücre odalarındaki kamera sistemi, mahkumların oturma odası, yatakhane ve banyo alanlarının 24 saat boyunca izlenmesine olanak tanıyor. Bu durum, psikolojik bir işkence olarak değerlendiriliyor. Mutfak ile yatakhane arasında kapı olmaması, tutsakların gizlilik hakkını ihlal ediyor. Taleplere rağmen, bu alanda herhangi bir kapı veya perde konulması ‘yasaktır’ denilerek reddediliyor. Bu tür uygulamalar, AYM, AİHM ve Adalet Bakanlığı’nın içtihatlarına göre işkence olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla özel ve aile hayatına saygı hakkına yönelik müdahalelerin incelemesinde, kanunluk ilkesinin müdahalenin meşru bir amaca yönelik olup olmadığının, demokratik bir toplumda böyle bir müdahaleye başvurulmasının gerekliliği ve ölçülülüğü konusunun her somut olayın öznel koşulları içerisinde değerlendirilmesi gerekir.”
‘Tecrit politikası devam etmektedir’
Hak ihlallerine neden olan uygulamaların Anayasa ve yasalara aykırı olduğunu vurgulayan tutsaklar, mektuplarını şöyle bitirdi:
“Cezaevinin bütün mimarisi ve iç yönetmeliği tecrit uygulama ve tutsakların haklarının sınırlandırılması yönünde kurulmuştur. Üç kişilik koğuşlarda bulunmamıza rağmen tecrit politikası devam etmektedir. Cezaevi koşulları hücre koşullarında infaz edildiği için 1 günün 2 gün sayılması gerekmektedir. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında insan onurunu zedeleyici davranışlarda bulunulamayacağını açıkça ifade etmektedir. Ancak, mevcut koşullar bu ilkelere aykırı olarak devam ediyor cezaevlerinde tecrit süreklileştirmeye çalışılıyor. Bu gelişmeler, cezaevlerinde insan hakları ihlalleri konusunda ciddi bir tartışma başlatmakta ve yetkililerin bu konulara duyarsız kaldığı iddialarını gündeme getirmektedir.”
Haber: Ruken Polat\MA