DTK, TJA, DBP ve HDP, yayınladıkları ortak bildiri ile ‘yeni bir mücadele hattı’ başlattıklarını, ‘kesintisiz direniş içinde olacaklarını’ belirtti. Bildiride ortak mücadele çağrısı yapıldı
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 2014 yılı Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) yer alan 17 siyasetçinin Kobanê protestoları nedeniyle tutuklanması ile birlikte Türkiye’de giderek derinleştirilen baskı ve şiddet politikalarına karşı, Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve HDP, yayınladıkları ortak bildiri ile “yeni bir mücadele hattı başlattıklarını” duyurdu.
“Birliği kuralım, tecridi kıralım, özgürlüğü sağlayalım” sloganıyla başlatılan mücadeleye dair Diyarbakır’da Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde yapılan açıklamaya DTK Eşbaşkanı Bedran Özztürk, DBP Eş Genel Başkanları Keskin Bayındır ve Saliha Aydeniz, HDP milletvekilleri İmam Taşçıer, Remziye Tosun, Semra Güzel, TJA aktivistleri, DBP ve HDP il ve ilçe örgütleri, DBP gençliği ile kentte bulunan çok sayıda sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı.
Kürtçesini Berdan Öztürk, Türkçesini ise Saliha Aydeniz’in okuduğu açıklama şöyle:
“İki yüz yıllık geçmişi olan Kürt Sorununda yaşamlarımız yıkımlara, zulümlere, adaletsizliklere maruz kaldı ve sistematik kötülüğe karşı mücadeleyle geçti. Bu sistematik kötülükten dağlarımız, ovalarımız, köylerimiz ve kentlerimizin her bir karışı nasibini aldı, yaşamlarımız inkâr ve asimilasyon politikaları ile biçimlendirilmeye çalışıldı. Bütün toplumsal, ekonomik ve kültürel zenginliklerimiz yerle yeksan edildi ve sömürüldü.
‘Savaş ve şiddeti tırmandırıyorlar’
Tarihsel kötülüğün bugünkü temsilcisi AKP-MHP Bloğudur. Bu blok Türkiye ve Kürdistan’da tüm muhalif toplumsal kesimleri sindirmeye çalışmaktadır. Kürtlerin özgürlük ve eşitlik talebine karşı açılan bu savaş birçok yönüyle tüm Türkiye sathına yayılmıştır. Bu bloğun Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı yürüttüğü baskı ve sindirme politikası Kürdistan’da siyasi, kültürel ve ekolojik bir kırıma dönüşürken, Türkiye’de ise emekçiler ve kadınlar başta olmak üzere tüm muhalif ve demokrat kesimleri ezme ve bastırma siyasetine dönüşmüştür.
Türkiye ve bölgede yaşayan hemen hemen herkes gün aşırı savaşa, gözaltına, tutuklamaya ve ölüme uyanmakta, bir avuç savaş sevici ve sermaye dışında bu savaştan etkilenmeyen, mağduriyetini yaşamayan toplumsal kesim bulunmamaktadır.
Kürtlere ve demokrasi güçlerine yönelik saldırıların ve baskıların en pervasızlaştığı zamanlardayız. AKP-MHP bloku savaş kabinesi gibi çalışmakta; içeride, dışarıda savaş ve şiddet üzerinden faşizmi tırmandırmaktadır.
‘Kürtler faşizmin en koyusuna maruz kalıyor’
Kürdistan’da 90’lı yılları geride bırakan sistematik işkence uygulamaları insanları helikopterden atmaya kadar varmaktadır. Sokak ortasında insanlar dövülmekte, öldürülmekte, karakollarda işkenceler uygulanmaktadır. Kürt emekçilere yönelik ırkçılık iktidar eliyle büyütülmektedir. Kürtler her gün faşizmin en koyusuna maruz kalmaktadır.
Kürtlere karşı ırkçı pratikleri besleyen iktidar bloğu sebebiyle toplumsal kutuplaşma zirve noktasına varmıştır. Kötülük sıradanlaşmakta, örgütlü bir şekilde tüm topluma dayatılmaktadır. Bu kötülük iktidarı özgürlükte ısrar eden kadınlara karşı tecavüz, fiziki şiddet ve katletmeye varan yöntemler kullanarak toplumsal kaosu derinleştirmektedir. Demokratik mücadele veren gençlere yönelik her türlü saldırı gerçekleştirilmekte, gençler tehdit edilmekte ve işkenceden geçirilmektedir. Hasta tutsaklar cezaevlerinde birer birer yaşamını yitirmektedir. Cezaevleri siyasetçiler, gazeteciler, aydınlar ve yazarlarla dolup taşmaktadır. Adalete güven kalmamış, yargı bütünüyle Saray’a bağımlı hale getirilmiştir.
“Hukuksuzluğun başlatıldığı mekan İmralı’
Türkiye’de adaletsizlik ve hukuksuzluğun AKP-MHP bloğu tarafından başlatıldığı mekân, İmralı’dır. Sayın Öcalan’ın karşı karşıya bırakıldığı hukuksuzluk mekânı ve uygulanan mutlak tecrit Türkiye’deki toplumsal gerilimleri had safhaya çıkarmakta, barışın var olan tüm imkanlarını gün be gün tüketmektedir. Kuşkusuz ki bu tükeniş, ülkenin geleceğinin tükenişidir.
Mutlak tecride karşı mücadele sadece Kürtlerin değil topluma karşı sorumluluğu bulunan tüm kesimlerin görevidir. Çünkü demokrasi, özgürlük ve barış iklimi devletlerin değil, toplumların tarihsel özlemidir. Bizler faşizme karşı barış dolu gelecek hayalini tüketmemek ve umudu büyütmek için mutlak tecride karşı mücadelemizi yükseltme, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi sonlandırma çağrısı yapıyoruz.
AKP-MHP ittifakı ikbalini savaşta buluyor. savaş halklara yoksulluk getiriyor! Türkiye’nin bütün siyasal ve toplumsal enerjisi, ekonomik kaynakları bu iktidar bloğunun ikbali için feda edilmektedir. Savaşın faturası emekçiye kesilmekte, toplum yoksullaşmaktadır. İktidarını kaybettiğini anladıkça şiddete daha fazla sarılan bu blok, kimlik ve inanç ayrımı yapmaksızın yoksulluğu her bir yurttaşın yaşamını etkileyecek şekilde yaymaktadır.
‘Adil bir ülkeyi kurma zamanı’
Yoksulluğa karşı Türkiye halklarını demokratik toplumun örgütlenmesi mücadelesine çağırıyoruz. Hep birlikte barışı toplumsallaştıralım; adalet, demokrasi ve özgürlük meşalesini birlikte harlayalım diyoruz. Gün bekleme günü değil, mücadeleyi yükseltme ve faşizmden kurtularak demokratik ve adil bir ülkeyi kurma zamanıdır diyoruz.
Kimliğimiz, haklarımız ve geleceğimiz için tarihsel mücadele bizleri çağırıyor! Toplumun büyük çoğunluğunun rahatsızlık duyduğu ve ret ettiği bu ceberrut iktidara karşı tarihsel sorumluluk bu ülkede yaşayan başta Kürtler olmak üzere her bir halkı ve yurttaşı çağırmaktadır.
Çünkü AKP-MHP Bloğu Kürdistan halklarının demokratikleşme ve özgürleşmesinin önünde siyasal bir set olarak durmaktadır. DTK’nin kapısına vurulmak istenen zincir ile HDP eski MYK üyeleri ve seçilmişlerine yapılan siyasi soykırım operasyonları bu hakikatin en net göstergesidir. Çünkü bu blok Kürdistan ve Türkiye halklarına hiçbir yaşam hakkı tanımamak üzerine inşa edilmiştir. Bu bloğun ortakları halklar düşmanlığı üzerinden kirli ittifaklarını kurmuştur.
“Ulusal birlik ruhuyla’
Bu gerçeğe karşı Kürdistan Halkları olarak ulusal birlik ruhuyla bu bloğu demokratik mücadele ile bertaraf etmeye ve tarihi yeniden yazmaya hazırlanmamız gerekmektedir.
Faşizmin üzerimizdeki kara bulutlarını hep birlikte dağıtarak dilimize, kültürümüze, varlığımıza, irademize ve yaşam hakkımıza ipotek koyanlara karşı el ele mücadele verme, siyasi ve toplumsal dayanışmayı büyütme sorumluluğumuz tarihte hiç olmadığı kadar acil bir görevdir.
‘Kesintisiz direniş’
Bu tarihsel sorumluluğun gereği olarak Kürdistan halklarına çağrıda bulunuyoruz. Zaman faşizme karşı demokrasiyi, savaşa karşı barışı, tecride karşı özgürlüğü inşa etme zamanıdır. Zaman karanlığın en zifiri olduğu ama aydınlığa en yakın olduğumuz zamandır. İki yüz yıllık sömürüye ve kölelik dayatmasına son verme zamanıdır. Bugün itibariyle halkımızın özgürlük özlemlerine cevap olabilmek için her zamankinden daha kararlı bir duruşla kesintisiz demokratik bir direnişin içinde olacağımızı belirtiyoruz. Halkımızla birlikte el ele omuz omuza bu faşist sistemi parçalayıncaya kadar kesintisiz mücadele edeceğiz. Kadınıyla genciyle yaşlısıyla işçisiyle emekçisiyle köylüsüyle tüm halklar ve inançlarla birlikte demokrasiyi kuruncaya dek mücadele edeceğiz.”
Açıklama, “Berxwedan jiyan e (Yaşamak direnmektir)” sloganıyla sona erdi.
Kaynak: MA