KDP’nin sınır ötesine yönelik operasyonlara destek vermesine tepki gösteren Demokratik Toplum Kongresi Sağlık Meclisi: Ulusal birlik noktasında KDP tutumu Kürt birliğine ciddi zarar vermektedir. KDP’nin Türk devletiyle son dönemde yaptığı anlaşma Kürt halkının dört parçada geleceğini tehlikeye atmaktadır. Yurtsever ve özgürlükten yana olan bütün Kürdistanlılar ve dostlarının bu konularda duyarlı olması ve geç kalmadan harekete geçmesi gerekir
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Sağlık Meclisi, yaptığı yazılı açıklamayla Türkiye’nin Kürdistan Demokrat Partisi’nin ortaklığında Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik yeni operasyon hazırlıklarına tepki gösterdi.
Halepçe’nin tarihin hafızasında kara leke olarak yer aldığına dikkat çekilen açıklamada şunlar kaydedildi: “Son 20 yıldır merkezi Ortadoğu olan küresel egemen güçlerin kimi zaman doğrudan müdahalesiyle kimi zaman da vekaleten sürdürdüğü ve 3’üncü Dünya Savaşı olarak tanımlanan çatışmalı süreç; bugün Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ile yeni bir boyut ve cephe kazanmıştır. Savaşın ölüm, hastalık, sürgün, doğa yıkımı, soykırım gibi tüm vahşi yönleri yaşanırken, bugünden nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların kullanımı gündemleştirilmiş ve kapitalist modernitenin kâr hırsından ne kadar vahşileşebileceğini tekrar hatırlatmıştır. Ulus devletlerin halklara karşı biyolojik ve kimyasal silah kullanımı birçok katliama neden olmuş ve 16 Mart 1988’de Irak’ta Baas iktidarı ve Saddam Hüseyin’in, kimyasal ve biyolojik silahlar kullanarak kadın, çocuk, yaşlı, genç 5 bini aşkın Halepçeli Kürt’ü katlettiği Halepçe katliamı tarihin hafızasında kara leke olarak yer almıştır.”
‘Demokrasi ve adalet mücadelesi durdurulamaz’
Eşitlik, kendini yönetme hakkı ve demokrasi mücadelesine işaret eden DTK Sağlık Meclisi’nin açıklaması şöyle devam etti: “Irak’ta Kürt halkının eşitlik, kendini yönetme hakkı ve özgürlük mücadelesini defalarca devlet terörüyle, baskı ve şiddetle bastırmayı deneyen Baas yönetimi, bu katliam ile halkın taleplerini geriletemedi. Bugünkü Irak Kürdistanı Federal Yönetimi’nin topraklarında yapılan bu katliam sonrasında da Kürt halkının mücadelesi yeni kazanımlarla gelişti. Aradan yıllar geçti ve bugün Suriye Kürdistanı’nda, Rojava’da oluşan yönetimler, bir halkın adalet ve eşitlik taleplerinin yok sayılamayacağının en önemli göstergelerinden birisi oldu. Tarih bir kez daha gösterdi ki, baskı ve şiddet yöntemleriyle demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadeleleri bir süre bastırılabilir, belki geriletilebilir, ancak engellenemez. Kimyasal, biyolojik ya da hangi silahlar ve yöntemler kullanılırsa kullanılsın, katliam ve şiddetle demokrasi ve adalet mücadelesi durdurulamaz. Arap, Kürt, Türkmen, Êzidî, Sünni ve Süryani’siyle Rojava halkları baskıları, yok sayma çabalarını ve IŞİD çetelerinin barbarlıklarını da aşarak demokratik Suriye mücadelesini yeni bir aşamaya ulaştırdı. Farklı kültürlere, inançlara, kimliklere ve anadillere sahip olan halkların eşit ve demokratik bir ortamda birlikte yaşayabilecekleri bir modeli yarattı, Ortadoğu’ya örnek oluşturdu. Ancak, ulusal birlik noktasında KDP tutumu Kürt birliğine ciddi zarar vermektedir. KDP’nin Türk devletiyle son dönemde yaptığı anlaşma Kürt halkının dört parçada geleceğini tehlikeye atmaktadır. Yurtsever ve özgürlükten yana olan bütün Kürdistanlılar ve dostlarının bu konularda duyarlı olması ve geç kalmadan harekete geçmesi gerekir. Çünkü Türk devleti Kürtlerin statü kazanmasına karşı bir savaş yürütülmektedir ve Kürtler hem kazanımlarını hem de geleceklerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Aslında Kürtlere yönelik bu ve benzer katliamlar Kürt ulusal birliğinin önemini ve Kürtlerin birleşerek statü kazanma noktasında sonuna kadar mücadele etmesi gerektiğini bize göstermiştir.”
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gösterdikleri
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yansımalarına dikkat çekilen açıklamada şunlar kaydedildi: “Rojava pratiğinde görüldüğü gibi, her halkın kendi öz yönetimini ve öz savunmasını gerçekleştirmesinin ne kadar elzem olduğu Ukrayna savaşında da bir kez daha karşımıza çıkmıştır. Nazi artığı Faşist bir yönetim ile sömürgeci soykırımcı bir güç arasında tercih yapmak zorunda bırakılan bir halkın trajedisi ile karşı karşıyayız. Ne eskinin büyük sömürgeci imparatorlukları ne tek tipleştirici faşizan ulus devlet formları ne de küresel hegemon güçlerin modern imparatorluklarını insanlığa ve halklara verebileceği bir şey kalmamıştır. Halkların tek kurtuluş yolu Demokratik Ulus temelinde öz yönetimini gerçekleştirmiş konfederal yapılardır ve Ortadoğu merkezli dünya savaşının bir diğer cephesi olan Ukrayna’da yaşanan gelişmeler bu durumu tekrar doğrulamıştır. Her iki dünya savaşında olduğu gibi günümüzde yürütülen ve insanlığa dayatılan bu savaş ve çatışma hali, kapitalist modernitenin pazar ve kâr arayışının insanlığa ölüm ve yıkımdan başka bir şey getirmediğini tekrar göstermektedir. Kendi krizini aşmanın tek yolu olarak insanlığa yeni felaketler dayatmaktadır.
Yeni savaşlarla kendi krizini aşmaya çalışan kapitalist modernite, son iki yılda, yaratıcısı olduğu pandeminin sonuçlarını insanlığa ve doğaya ödetmiş ve insanlığı sağlıksızlığa mahkûm etmiştir. Kapitalist sistemin bir ürünü olan Kovid-19 pandemisi bir kez daha göstermiştir ki savaşlar, doğa tahribatı ve yeni salgınlar insanlığı tehdit etmeye devam edecektir. En başından beri salgın yönetimi salt sermaye odaklı yürütülmüştür ve artık toplum adeta salgınla baş başa bırakılmış, kendi kaderine terk edilmiştir. Türkiye’de de ortaya çıkan tablo çok farklı değildir. Özellikle AKP’nin en çok reklamını yaptığı sağlık alanı bırakalım olağanüstü durumlarda halkın sağlığını koruyabilmeyi artık toplumun en temel sağlık ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak hale gelmiştir. Yıllardır kırmızı alarm veren sağlık sistemi, sermayenin insafına terk edilmiş; sağlık hizmet sunucuları ve toplum karşı karşıya getirilmiş; toplumun sağlık hakkı elinden alınmıştır. Böylesi bir sistem ve anlayışla topluma sağlık hizmeti sunulması bir yana sistemin kendisi sağlıksızlık yaratmaya başlamıştır. Kovid-19 pandemisi ile beraber toplumun dışlandığı, yerel dinamiklerin katılımının engellendiği ve toplumun kendi sağlığının koruyucusu, sürdürücüsü ve karar alma mekanizmasında olmadığı her türlü durumun aslında sağlıksızlığın kendisi olduğu görülmüştür. Bu anlamda sağlıklı bir toplum ancak ve ancak toplumun doğrudan katılımının olduğu yerel dinamiklerin aktif rol aldığı toplumun katılım mekanizmalarının oluşturulduğu bir sistemle mümkündür. Sağlık komünleri ve meclisleri oluşturmak; toplumu, sermeyenin ve devletin topluma dayattığı sağlıksızlıktan korumanın tek çıkar yoludur.”
2022 Newroz’u, tecrit
Açıklamada Newroz’a da işaret edildi: “AKP ve MHP’nin oluşturduğu bu sağlıksızlığa ek olarak toplumu biat ettirmek amacıyla yürüttüğü baskı ve işkence politikalarına rağmen toplumsal muhalefet mücadelesini gün geçtikçe büyütmektedir. Özellikle kadınlar 8 Mart’ta, özel savaş politikalarına, kadın kırım boyutuna varan kadın cinayetlerine, tacize, tecavüze, işgale, savaş politikalarına, kadın kazanımlarına saldırılara karşı alanları doldurmuş ve tüm engellemelere, baskılara rağmen direnerek, 8 Marttan Newroz’a uzanan ve milyonların aktığı bir direniş köprüsü oluşturmuştur. Newroz birçok halk tarafından baharın başlangıcı, yeniden dirilmenin zamanı olarak kutlanıp farklı kültürel ve siyasal anlamlar yüklense de 2022 yılı Newroz’un Kürt halkı için sadece bir bayram olmadığını tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir. Newroz Kürt halkı açısından, varlığı tamamen yok sayılan ve kanıksatılan bir halkın yeniden doğuş, diriliş, direniş ve kendini yaratma özelliği taşımaktadır. Bu yönüyle Newroz Kürdün yeniden dirilişinin ve varoluşunun köken efsanesi olarak anlam kazanmakta, zalimliğe ve zulme karşı bir başkaldırı ve direniş felsefesi haline gelmektedir.”
Newroz ateşinin direniş sıcağını binlerce yıllık Kürdistan tarihinden ve halklarındın hafızasından damıtarak Diyarbakır 5 Nolu Zindanı’nda bir direniş manifestosuna çeviren Çağdaş Kawa olan Mazlum doğan, Kürt kadınlarının isyan ruhunu Newroz’un ruhu haline getiren bedenini Newrozlaştıran Binevş Agal, Zekiye Alkan, Rahşan, Sema, Berivan günümüz Dehak’nın halkımızın kanını emen sömürgecilik olduğunu 21 Mart Newroz’unda koydukları eylemlerle göstermiş ve yeni bir direniş mitolojisi yazmışlardır. Mezopotamya’dan Orta Asya’ya kadar geniş bir Kürt halkı 2022 Newrozu’yla kültürel, siyasal ve tarihsel olarak kendi direniş dinamiklerini yarattığını ve bunu ulusal varoluşu kadar özgürlük direnişinin çimentosu haline getirdiğini tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir. Bu bakımdan tıpkı zalim Dehak’a karşı Demirci Kawa’nın yıktığı korku duvarları gibi 21.yy’daki Dehak’lara karşıda Kürt halkı korku duvarlarını yıktığını en kararlı şekilde haykırdı. Newroz alanları, 50 yıllık kesintisiz bir mücadelenin ve varoluş direnişinin rehberi olan Önder Apo’nun özgürlüğü talebi ile yankılandı.
Önder Apo üzerinde başlatılan ve bütün cezaevlerinde devam eden sistematikleştirilmiş tecrit, her geçen gün daha da derinleşmektedir. Cezaevlerinde hasta tutsaklar, sağlıksız yaşam koşulları ve uygulanan hak ihlalleri ile hastalıkları daha da ağırlaşmakta buna rağmen adli tıp kurumları cezaevinde kalabilir raporlarıyla tutsakları ölüme terk etmektedir. Yoğunlaştırılmış, sistematikleştirilmiş ve işkence boyutu kazanan tecridin uygulandığı cezaevlerinde her gün şahadetler yaşanmaktadır. İmralı’dan başlayıp tüm cezaevlerine ve hatta topluma yayılan tecritti ortadan kaldırmak, ancak tarihi doğru okumak ve Önderlik gerçeğini doğru uygulamakla mümkündür. Milyonların aktığı Newroz alanlarında halk önderliğine bağlılığını ve tüm tecrit politikalarına karşı biat etmeyip mücadele edeceğini göstermiştir. AKP ve MHP iktidarı tarihin en büyük onur direnişi karşısında yenilmekten kurtulamayacaktır.”