Leyla Güven öncülüğünde başlayan ve cezaevlerinde yayılarak devam eden açlık grevlerini değerlendiren Doktor Zeki Gül, ”Önümüzdeki günler sıkıntılı olabilir” diyerek, bağımsız heyetlerin gerekliliğine vurgu yaptı.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eylemi 98’inci gününde. Aynı taleple cezaevlerinde 16 Aralık’tan itibaren gruplar halinde başlatılan süresiz dönüşümsüz açlık grevleri ise 60’ıncı gününe girdi.
Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı bünyesinde 1995 yılından bu yana insan hakları alanında görev alan ve son 20 yıldır cezaevleri bağımsız izleme süreçlerinde yer alan Doktor Zeki Gül, Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Nimet Ölmez’e devam eden açlık grevi sürecine dair değerlendirmede bulundu.
‘Önümüzdeki günler sıkıntılı olabilir’
Türkiye’de son 50 yıldır açlık grevlerinin yaşandığını ama son cezaevi eylemiyle birlikte bunun kitlesel bir boyuta ulaştığını belirten Gül, son grev sürecinde hem etik hem de tıbbi açıdan sorunların yaşandığını söyledi. Geçmiş dönemlerden alınan tecrübelere dayanarak da bakıldığında açlık grevlerinin kaygı verici noktaya geldiğini ifade eden Gül, özellikle greve daha erken başlayanlarda başta Nörolojik sorunlar olmak üzere önümüzdeki günlerde sıkıntılı süreçlerin yaşanabileceğini kaydetti. Açlık grevinin sonuçları itibariyle tıbbi olduğunu belirten Gül, “Özellikle B1 grubu vitamini almayan ya da alması engellenen açlık grevlerinde sonrasında ciddi nörolojik yani beyin ve sinir sistemiyle ilgili problemler olabileceğini gördük. O yüzden açlık grevlerinde B1 vitaminin ya da B kompleks diğer vitaminlerinin alımının engellenmesi sıkıntılara yol açar. Basından ve cezaevine görüşmeye giden avukatlardan takip ettiğimiz kadarıyla, bazı cezaevlerinde vitamin alınmasına engel olunuyor. Ama şunu unutmamak gerekir; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarının; bir kişinin alması gereken vitaminlerinin engellenmesini işkence ve kötü muamele değerlendirildiğini hatırlatmakta yarar var” dedi.
‘Müdahil olmak önemli’
Gül, daha önceki dönemlerde cezaevinde olan Şeker hastası bir tutuklunun beslenme koşullarına uygun bir diyet listesinin verilmemesi üzerine AİHM’in Türkiye’yi cezalandırdığını ve durumu “İşkence ve kötü muamele” olarak kabul ettiğini söyledi. Açlık grevine giren kişinin B1 vitamini almaması sonucunda beyinde kalıcı hasarın oluşabileceğini hatırlatan Gül şunlara dikkat çekti: “Yine aynı şekilde bunun engellenmesi de kötü muamele ve işkenceye girer. Hekimler içinde bu son derece önemlidir. Cezaevleri hekimlerinin bu noktada müdahil olmaları ve gerek tuz, B1, B12, B6 vitaminlerinin alınması konusunda hassasiyet göstermeleri gerekiyor. B kompleks vitaminlerinin alınmadığı durumlarda; uzun ve orta vadeli beyin sorunlarına neden oluyor ama onun dışında 20’nci günlerin sonunda grevde olan tutuklularda bulantıları oldukça artıyor. Bulantı ve kusma şikayeti de aslında beslenmeyen bir kişinin kalorisini ve vücudundaki tuzları tüketmesi anlamına geliyor. Hatta aşırı kusma yaşamı tehdit eden bir noktadır. O yüzden vitamin alınmaması bu noktada da son derece önemlidir.”
‘Hücre cezası sonuçları hızlandırır’
Kimi cezaevlerinde açlık grevini sürdüren tutuklularının hücreye alındıklarına dair haberlerin paylaşıldığını dile getiren Gül, “Şunu söyleyebilirim ki; açlık grevinde olan bir kişinin hücreye konulması, başta uluslararası sözleşmeler olmak üzere Anayasa gereği olumsuz sonuçlar yaratabilir. Ama bundan bağımsız olarak, açlık grevcisinin hücreye alınması kötü bir tıbbi uygulamadır. Özellikle cezaevi hekimlerinin buna izin vermemesi gerekiyor. Bunun için tıp okumaya gerek yok. Basitçe değerlendirecek olursak nedir açlık grevi? Kişi beslenmiyor. Yani vücut için gerekli olan kalori ve enerji son derece azalıyor. Bu kişinin tek başına hücreye alınması kişisel ihtiyaçlarından tutun temizliğine kadar her şeyi kendisinin yapması anlamına gelir. İhtiyaçlarını dayanışma ile sağlama olanağı varken tek kişilik hücrede kendisinin yapması zordur. Buda doğası gereği açlık grevinin etkilerinin hızlanması anlamına gelir. Bir hekimin görevi; izlediği kişinin sağlıklı kalmasını sağlamaktır. Hücre cezası toptan kabul edilemez bir başlık olmakla birlikte, açlık grevcilerine hücre cezası vermek işkence ve kötü muamele kapsamındadır. Tam tersine refakatçi sağlanarak yaşama tutunmaları için çaba gösterilmelidir” diye vurguladı.
‘Ertelenemez gerekliliktir’
Tüm bu sorunlara bakılarak cezaevindeki açlık grevlerini takip edecek bağımsız heyetlerin öneminin bir kez daha ortaya çıktığını ifade eden Gül, sorunların nasıl engellenebileceğine dair fikirlerini şöyle sıraladı: “Gerek dünya ve Türkiye deneyimlerine baktığımızda bağımsız heyetlerin cezaevlerini girebildiği dönemlerde bu sorunların çok azaldığını görüyoruz. Mesela o dönemlerde, tutuklulara vitamin ve tuz verilmemesi ya da hücre cezası verilmesi durumunu görmüyoruz. Bir sessiz protesto yöntemi olan açlık grevini bıraktıklarında ölüme varan sonuçların ortaya çıktığı olmamıştır. Aslında bu hafızaya Adalet Bakanlığı da sahip. Bağımsız heyetler ertelenemez bir gerekliliktir. Çünkü bir güven inşasıdır. Bağımsız heyetlerin sürece dahil olmasıyla ilerde yaşanabilecek ciddi gerilimlerde, arabulucu değil ama sorun giderici bir noktada durabilirler. Açlık grevleri geldiği gün itibariyle artık kaygı verici bir noktadır. Bu ülkede artık açlık grevlerine bağlı ne ölümler ne de kalıcı bedensel ve ruhsal hasarların oluşabileceği süreçlere biz hekimler tanıklık etmek istemiyoruz” dedi.
‘Açıklama yapılacak’
98’inci günde Leyla Güven’in grevini sürdürdüğünü belirten Gül, sözlerini şöyle tamamladı: “Sayın Güven’in açlık grevi çok daha kaygı verici bir noktaya ulaştı. Zaten onun sağlığını izleyen kurumlar önümüzdeki günlerde detaylı bir açıklamada bulunacaklar. Ülke olarak daha barışık, sorunlarını arkada bırakmak istiyorsak resmi kurumların da üstüne düşeni yapması gerektiğine bir kez daha vurgu yapmak gerekiyor.”